Türkiye 24 Haziran 2018 tarihi itibariyle yeni bir dönemi karşıladı. Politik belirsizlik ile birlikte ekonomide oynaklığın da yükseldiği dönemden sonra ülke, ikinci tura kalmadan başkanını seçti.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi seçimi sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçilmesi ve Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu elde etmesi yeni döneme hazırlıyor ülkeyi.
Şahsen ben seçim sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını elimde not defterim dört gözle bekledim. Neyden ne çıkarabilirim? Yol haritası hakkında birkaç püf noktası verecek mi? diye... Tabii siyasi kısımdan daha çok ekonomik boyutlarıyla ilgileniyordum. Derken... Erdoğan konuşmasına başlamıştı. Teşekkür dileklerini iletti vs... Sonrasında mı? İşte benim ilgi alanıma gelindi. Ekonomiye dair cümlelere. Kendisi net bir cümle kurdu. 2023 hedefleri... Cumhuriyetin 100. yılının kutlanacağı tarih yani. Erdoğan “Gayemiz Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmaktır.” dedi. Cümleyi not ettikten sonra yanımdaki arkadaşıma döndüm ve hedefler konusunda ne kadar bilgi sahibi diye merakımdan sordum. Yıllardır 2023 hedefleri diyoruz fakat sokaktaki Ayşe teyzem, Ahmet amcam ne kadar biliyor bu hedefleri. Yeni dönemde de seçim sonrasının hemen ardından altı çizilen bu hedeflere tekrar göz atmakta yarar var diye düşünüyorum. Uzun vadede neyi hedefledik ve devam ediyoruz bakalım birlikte.
2011 yılında açıklanan “Vizyon 2023” belgesi kapsamında birtakım hedefler belirlenmişti. Mesela, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına gelindiğinde dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer almak gibi. Kişi başına düşen milli geliri 25.000 dolara ulaştırma gayesinin yanında 500 milyar dolarlık da ihracat stratejisi yer alıyor bu belgede. Dünya pazarında Türk malının da etkin olduğu bir stratejiden bahsediliyor. Bunların en başında da otomobil üretimi geliyor. Yani anlayacağınız Ar-Ge, inovasyon ve bunların akabinde yüksek katma değerli malların üretim gerekliliği öne çıkıyor. Tabii bunların yanında büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması, ithalatın azaltılıp katma değerli ihracatın arttırılması olmazsa olmaz bu stratejilerin sağlanması adına. Stratejilerin gerçekleştirilmesi kaliteli ürün üretmesinden geçiyor. Öyle değil mi? Türkiye’deki sanayi tesislerine baktığımızda ise yüzde 62,5’i düşük teknoloji iken yüzde 28,1’i orta, yüzde 9,1’i orta yüksek, yüzde 0,3’ü yüksek teknolojiden oluşuyor. İhracat kilogram fiyatı gelişmiş ülkelere göre çok daha düşük. Örneğin, Almanya’nın kilogram fiyatı 4 kat daha fazla. Yol uzun... Bu süreçte yapısal reformlarla da geliştirmek gerekiyor. Türkiye son dönemlerde katma değerli üretimi vurguluyor, nitelikli işgücü konusunda üniversiteler, yüksekokullar, meslek yüksekokullarıyla endüstri işbirliğini sağlamaya çalışıyordu. O halde gerçek durumdan çok fazla uzaklaşmadan ve rakamlara takılmadan ilerlemek, teknolojiyle, bilgiyle, inovasyonla ilerlemek gerekiyor. Seçim bitti. Ve şimdi ülke için çalışma zamanı. Yol uzun... Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle ve güvenle kalın.