BM Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlayabilmesi için taraflardan bu yönde talep bekliyor.
Bu talebi görmediği sürece konuya aktif katılımı riskli buluyor..
Peki şu ana kadar bir talep var mı?
Görünen o ki yok..
Ve anlaşılan da o ki, taraflar mevcut pozisyonlarından hoşnut..
Tabi arada mazeretler de olmadı değil.
Gerek Kıbrıs’ın her iki yanında yapılan seçimler, gerekse garantör ülkelerin kendi içlerinde yaşadıkları gelişmeler vesilesiyle Kıbrıs müzakere süreci hep ötelendi, veyahut askıya alındı..
Şimdi bir umut Türkiye’de seçimlerin tamamlanması ve bunun akabinde oluşacak yönetim kadroları ile Kıbrıs sorununun çözümü noktasında Türkiye’nin izleyeceği politika bekleniyor..
Sanki konu sadece Türkiye’nin izleyeceği politika ile bir noktaya taşınacakmış gibi..
Elbette bu çok gerçekçi bir yaklaşım değil..
Kaldı ki Türkiye’nin Kıbrıs politikasında 40 yıldır bir sapma olmadı..
Yani dün neyi, nasıl, hangi argümanlarla Kıbrıs politikasını belirliyorlarsa bugün de aynı argümanları savunmaya devam ediyorlar..
Bu Kıbrıs Türk tarafı için de geçerlidir,Kıbrıs Rum tarafı için de geçerlidir,Garantör Yunanistan için de geçerlidir, diğer Garantör İngiltere için de geçerlidir..
Nitekim tarafların mevcut pozisyonlarını koruyarak devam ettikleri Kıbrıs sorununa yeni bir çözüm umudu beklentisi yaratmak bana çok gerçekçi gelmiyor. Dolayısıyla burada eğer gerçekten Kıbrıs sorununu sonlandıracak bir istek varsa Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerde bu anlamda üzerlerine insiyatif almak durumundadırlar..
Ha yoksa zaten bu sorunun bırakın adayı birleştirecek şekilde çözümünü, mevcut ayrılığı daha da derinleştireceğinden kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın..
Özetle burada anlatmak istediğim şudur; yarım asırdır süregelen bu sorunda tüm taraflar artık birbirlerinin pozisyonlarını biliyorlar..
Bu bağlamda da konuşulmayan, görüşülmeyen hiçbir şey kalmamıştır..
Müzakerelerin zeminini oluşturan başlıklarda da tarafların görüşleri birbirleri tarafından bilinmektedir..
Ve bütün bunlara rağmen 50 yıldır bu sorun çözülememiş olup devam etmektedir..
Peki bu neyin göstergesidir?
Garantörler dahil, yani İngiltere, Türkiye ve Yunanistan olmak üzere taraflar Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler de bu sorunun çözülmesinden yana değil..
Ha, uluslararası toplum derseniz, onlar hiç değil derim..
En azından şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki, yarım asırdır devam eden bu sorunun geçirdiği evreler ve seyrinden ortaya çıkan genel sonuç budur..
Kıbrıs sorunu Kıbrıslılardan başka hiç kimsenin umrunda değil..
Dünyanın gündeminde böyle bir sorun da yoktur.
Peki neden?
Çünkü uluslararası toplum için bir tek Kıbrıs Cumhuriyeti vardır ve bu meşruiyet üzerinden ilişkiler tıkır tıkır yürütülmektedir..
Peki biz ne olacağız?
Kendi kendimizi kandırmaya avutmaya devam edeceğiz..
Türkiye’ye gidip geleceğiz, ikili antlaşmalar, protokoller falan imzalayıp devletçilik oynamaya devam edeceğiz..
Bunun ötesinde de Kıbrıs sorununu kendi gıyabımızda tartışmayı sürdüreceğiz..
Peki ama nereye kadar?
Elbette o da sonsuza kadar değil..
Türkiye bu oyundan sıkıldığı an biz bu oyunun da dışında kalacağız..
Şimdi BM, Jane Holl Lute'u resmen atadı.Durgunluk yaşayan Kıbrıs müzakere süreci bununla yeniden hareketlenir mi?
Cuma günü de Spehar liderlerle görüştü, Spehar’ın planında konunun diğer tarafları ile görüşme var.. Salı günü ise Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kıbrıs’a gelecek. Bütün bunlardan sonra ne olur? Bekleyip göreceğiz..