Suni müdahale

Sabır’ın geniş anlatımı belkide bıkmadan usanmadan beklemektir. Sabretmesini bilen kişi umut ve ümitlerini sürdürdüğü duası her ne ise aradan çok uzun süre geçse de sabrının mükafatını alandır.

Sabır’ın geniş anlatımı belkide bıkmadan usanmadan beklemektir. Sabretmesini bilen kişi umut ve ümitlerini sürdürdüğü duası her ne ise aradan çok uzun süre geçse de sabrının mükafatını alandır. Sabır olmasaydı ne olurdu diye düşünmek bile istemeyenimiz çoktur. Her acının unutulmayan anılarda yerleştirilmesi sonrasında geçen günlerin acıya ”sabırlar dilerim” temennisinde şiddetini azalttığını görüyoruz. Bu konuda baktığım kaynaklarda Prof.Dr. Saygılı’nın/Mutluluk Elinizde imzalı bir anlatımı oldukça ilgimi çekti. Saygılı’nın Askerliğini KKTC Girne’de yaptığını okuyunca, eserlerine ve özgeçmişine de baktığımı ifade edebilirim. İlgimin odak noktası başlığı “Ölüm Karşısında Nasıl Davranmalıyız ” oldu. Bir an aklıma her evden belki bir gelin çıkmaz ama cenaze çıkmayan ev yok söylemi geldi. Okumaya devam ettim. Kendi üslubum ile de konu girişini özetledim. Anlatım peygamberimizin oğlu İbrahim’in doğumu ile Medine’de yaşanan sevinçti. Her baba gibi oğluna çok düşkün olan peygamberimizin çocuğunun hastalanması ve bir süre sonra ise uzun zaman yaşayamayacağının anlaşıldığıdır.Çocuğu kucağında olan peygamberin, İbrahim’in nefesinin durması ile gözlerinden yaşlar boşandığı anlatılan yazının devamı aynen şöyle; ”Efendimizin(s.a.v) dövünme ve feryatları yasaklaması,ölüm sonrasındaki tüm üzüntü ve belirtilerini de yasaklamış olduğu şeklinde anlaşılıyordu.Bu yanlış anlama hala bazı zihinleri meşgul ediyordu.Abdurrahman bin Avf(r.a):”Ey Allah’ın Rasûlü,sen bunu (ağlamasını kastederek) yasaklamadın mı? Müslümanlar sizi ağlarken görürlerse onlar da ağlar”dedi.Efendimiz(s.a.v) yine ağlamaya devam etti ve konuşabilecek hale geldiğinde:”Ben bunu yasaklamadım.Bunlar acıma ve merhamet belirtileridir.Merhametli olmayana merhamet olunmaz.Ey İbrahim,eğer tekrar buluşma vaadi olmasa,bu (ölüm) herkesin geçmek zorunda olduğu bir yol olmasa ve son gelenimizin ilk gidene yetişeceğini bilmesek,senin için daha fazla üzülürdük.Yine de senin için çok üzülüyoruz ey İbrahim! Göz ağlar,kalp hüzünlenir fakat ağzımızdan Allah’ın razı olmayacağı bir şey çıkmaz.”dedi. Görüldüğü gibi Peygamberimizin (s.a.v) tatbikatı ölüm üzüntüsünü gereğinde ağlamayı caiz,hatta içinden geldiği gibi acıyı yaşamayı teşvik yönündedir.Yalnız yasa da sınır koymuş,üç günü aşması yasaklanmıştır. Ayrıca Efendimizin (s.a.v),ölüsü olanla acıyı paylaşma,ölü evine yiyecek gönderme tavsiyeleri ile,yalnızlık hissi,endişe ve acının azalması,faydalılık ve toplum içinde saygınlık hislerinin artması sağlanmaktadır. Netice olarak Peygamberimizin (s.a.v) ölüm karşısındaki üzüntü ve acı hissinin yaşanmasını,adeta boşaltılmasını teşvik ettiğini görüyoruz.Günümüz psikiyatri normlarına tam bir paralellik arzeden bu durum önemlidir.Çünkü yasın engellenmesi,ilaç ve benzer metodlarla boşaltılmasının önüne geçilmesi veya abartılı gösterilere bahane teşkil etmesi doğru değildir.Aksine deşarj edilmeyen acı,ileriki aylar veya yıllarda ağır bir psikiyatrik hastalık (genellikle depresyon) şeklinde karşımıza çıkacaktır.Tabii bir reaksiyona,suni bir müdahale uygun değildir.” diye yazmış yazar. Ne diyebiliriz acısını veren Rabbim sabrını da beraber vermiyor mu ? Veriyor. Vermeseydi şimdi ne çok insan yas tutar olmazmıydı ? Olurdu... Yaşam her şeye rağmen devam ediyor. Unutulmayan acılar, yüreklerde saklanıyor. Gün olur bir damla yaş, gün olur bir anı,gün olur bir tebessüm ile yüze yansıyor. Lakin hiç bir şey unutulmuyor. İzi kalmayan üzüntü olmadığı gibi...

Bu haber 1861 defa okunmuştur

:

:

:

: