Döviz kurlarında yaşanan son dönem gelişmeleri ile birlikte geçmişte sıklıkla duyduğumuz bir iktisat terimi bugünlerde yeniden tekrar kulaklara pelesenk oldu: “DEVALÜASYON”
TC Merkez Bankasının tanımıyla devalüasyon, “Sabit kur rejiminde, ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değerinin azalması”nı ifade eder.
Örneğin, bir Türk lirasının bir ABD doları karşısındaki değerinin 2,0 TL’den 2,2 TL’ye düşmesi, Türk lirasının ABD doları karşısında %10 değer kaybetmesi (ABD dolarının değer kazanması) anlamındadır.
2001 yılı öncesinde uygulanan sabit döviz kuru sistemi kapsamında TC Merkez Bankası Türk lirasının değerinde ortaya çıkan ve çoğunlukla değer kaybı biçiminde olan değişiklikler karşısında genellikle bir defada ve devalüasyon biçimindeki müdahalelerde bulunmuş ve yeni parite sabit kur olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla bu müdahaleler devalüasyon olarak adlandırılabilmektedir. Ancak, kurun büyük ölçüde piyasadaki arz ve talep koşullarına göre belirlendiği dalgalı/serbest kur rejimlerinde para biriminin değer kaybı için devalüasyon ifadesi kullanılmaz.
Halihazırda Türk lirası, de jure ve de facto olarak dalgalı kur rejimi çerçevesinde serbest piyasada işlem gördüğü için, kullandığımız para biriminin -başta ABD doları olmak üzere- diğer döviz birimleri karşısında yaşadığı değer kaybı devalüasyon olarak nitelenemez. İngilizce karşılıklarını verecek olursak Türk lirasındaki değer kaybı “depreciation” olarak ifade edilir; “devaluation” şeklinde değil.
Peki sıkça kullanılan dalgalı kur nedir?
Dalgalı kur, aslında döviz kurunun piyasalarda arz ve talep koşullarına göre belirlenmesidir. Tanımsal yaklaşımı itibariyle kamu tarafından müdahale edilmeyen bir sistemdir. Diğer taraftan Merkez Bankası'nın uygulayacağı tahmin edilen dalgalı kur sistemi, zaman zaman müdahalelerle düzeltilen bir sistem. Kısacası tanımı gözaltına alınmış serbest kurdur.
IMF’nin, 1976 yılında Jamaika'daki toplantısında kabul edilen sistem, tam anlamıyla dalgalı kur sistemi olmamakla birlikte, sabit ve serbest kurların tamamen reddedildiği bir gözaltı kur sistemidir. 1973'den sonra G-7'ler tarafından dalgalı kur sistemi uygulanmaya başlandı.
Ekonomist Mahfi Eğilmez, 2012'deki yazısında dalgalı kuru şöyle anlatıyor:
'Yerli paranın yabancı paralarla ilişkisinin piyasalarda (arz ve talep kurallarına göre) belirlendiği kur rejiminin adıdır. Bu rejimde yerli paranın yabancı paralarla olan ilişkisi gün içinde sürekli olarak yeniden belirlenir. Dalgalı kur rejiminin farklı uygulanma biçimleri vardır. Tam dalgalı kur rejimi (free float): Dalgalı kur rejiminde Merkez Bankası ya da başka bir kurum paranın dış değerine müdahale etmiyorsa bu rejime tam dalgalı kur rejimi denir.'
Bir ülkenin makro ekonomisinde esasında en belirleyici unsurlardan biri olan kur rejimi, bir ülkenin makro ekonomisinde en az faiz oranları , ücret seviyesi veya enflasyon kadar belirleyici bir stratejik etkiye sahiptir. Bu gerçeği hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Son dönemlerde kamuoyunda oluşan, TL’nin değeri konusundaki tartışmaların yoğunluğu da, uygulanmakta olan kur rejiminin yarattığı bu ciddi makro ekonomik etkilerden dolayıdır. Kur rejimi, sadece ithalat veya ihracatı değil, tüketimi, tasarrufları, ücretleri hatta enflasyonu da belirlemektedir. Bugün dünyada yaygın olarak kabul edilen inanç, esas olarak sabit kur veya dalgalı serbest kurdan başkaca bir rejimin mümkün olmadığı, dalgalı serbest kurun ise, kurların piyasalar tarafından belirlenmesine imkân verdiği için en ideal rejim olduğu yönündedir. Ama bunun dünyadaki kur rejimleri üzerindeki tartışmaları sonlandırdığı söylenemez.
Dünyada kur rejimi tartışmalarının halen tüm sıcaklığı ile devam etmesi , kur rejimin ülkelerin ve dünyanın makro ekonomisi için ne kadar önemli, stratejik bir belirleyici olduğunun bir göstergesidir.
Dünyada parasal birliğin, uluslararası merkez bankası aracılığı ile yaratılan bir düzenin, en başta ABD tarafından ve diğer gelişmiş ülkeler tarafından kabul göremeyeceği gerçeği karşısında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin uygulayacakları kur rejiminin , doğrudan kendi gelecekleri ile ilgili olduğunun bilincinde davranmalarında büyük fayda vardır.
Kur rejiminin ülke gelişmesindeki stratejik rolü karşısında, kimi ülkeler istikrarsız kendi yerel paraları yerine, dolarizasyon olarak tanımlanan, kendi paraları yerine yabancı para kullanma yoluna giderek, ülke ekonomilerinde istikrar sağlamak istemiş, kimi ülkeler finansal entegrasyon yoluyla kendi aralarında sabit bir kur altında Euro adlı bir para yaratarak para birliğine gitmiş ,kimi bazı ülkeler yerel paralarının değerinin belirlenmesini tamamen piyasalara bırakmayı tercih etmiş ,kimleri de sabit kur rejimi altında veya kendi paralarının değerini doğrudan dolara bağlayarak ekonomik gelişme ve istikrara kavuşmayı hedeflemişlerdir. Bu tercihlerden en zor olanı, Avrupa Birliği altında bir araya gelen ülkelerin uzun ve zahmetli bir ekonomik ve siyasi entegrasyon sonrasında parasal birliği sağlamalarıdır. Bu tür bir finansal entegrasyon ve parasal birlik dünyada tek örnektir. Dolarizasyon veya para kurulu uygulamaları ise daha ziyade kendi bağımsız kur rejimlerini uygulama gücü bulunmayan veya esas öncelikli hedefi finansal istikrar temin etmek olan ülkeler tarafından tercih edilmiştir. Bunun dışında alternatif olarak önerilen kur rejimleri ise, ya daha kuvvetli bir paraya bağlanmak, ya da enflasyona bağlı bir kur değerinin oluşması için enflasyonu kur çıpası olarak belirlemek, ya da tamamen serbest dalgalı kura yönelmektir.Tüm bu rejimler önerilirken, öyle pek de açıkça önerilmeyen kur rejimi ise kontrollü esnek kur sistemi olmuştur. Kurun, yönetilemez ve kontrol edilemez bir veri olarak ele alınması tercih edilmiştir. Çünkü , bu yöntem sonucunda, ya kurun çok değerleneceği ya da çok değer kaybına uğrayacağı ve sonuçta ülke ekonomisine zarar vereceği değişmez bir sonuç olarak ön kabul görmüştür. Fakat yine de tarih bu konuda farklı şeyler söylemektedir.