Cumhurbaşkanı Akıncı, New York'ta BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile yaptığı görüşme ve gerçekleştirdiği diğer temaslarla ilgili olarak bugün hükümetteki partilere bilgi verecek.
Rum basınına sızan haberler müzakerelerin kaldığı yerden yeniden başlayacağına dair bize bir işaret vermiyor.
Anastasiadis'in Akıncı ile görüşmesine ilişkin detaylara yer veren Rum kaynaklar, Anastasiadis'in görüşme önerisini Akıncı'nın reddetmediğini bildiriyor. Ancak bir şartla.
Cumhurbaşkanı, eski müzakere süreçlerinin devam ettiği algısı vermek istemiyor.
Bu anlamda halka yanlış bir mesaj vermekten özellikle kaçınıyor.
Peki Rum lider, Akıncı'nın verdiği bu mesajları algılayıp, yarım asırlık müzakere trafiğinin yönü konusunda bir kanaat değişimine sahip oluyor mu?
Bu soruya 'evet' demek güç. Çünkü Rum lider ne Crans Montana'daki ne de New York'taki mesajları algılayabilmiş değil.
Bunu nereden mi anlıyoruz? Hemen sıcağı sıcağına Anastasiadis'in dün yaptığı açıklamada yaptığı öneri bize bunu en iyi şekilde anlatıyor.
Anastasiadis, o önerisinde Maraş'ın iadesinin bir iyi niyet göstergesi olacağını iddia etti.
İyi niyet karşılıklı adımlarla gelişir.
Peki Rum tarafı bugüne kadar atılan tüm iyi niyetli adımlara karşın bir cevap verdi mi?
Na yazık ki Rum yönetimi, başta adanın etrafındaki doğal kaynakların paylaşımıyla ilgili olmak üzere atılan adımların hiçbirine olumlu yaklaşım göstermedi.
Crans Montana'da Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki asker sayısına yanaşan bir rakam da teklif edilse 'sıfır asker sıfır garanti' diye diretildi. Sununulan 'yüzde 29 artı'lık haritaya rağmen daha fazlası istendi.
Başta siyasal eşitlik ve dönüşümlü başkanlık olmak üzere birçok konuda yazılı taahhüt verilmedi.
Kıbrıs Türkü için yaşamsal pek çok konu sözlü taahhütler ile geçiştirilmeye çalışıldı.
Rum lider dün halkına yaptığı konuşmada herkesin, sorunun gerçekten nerede olduğunu düşünmesi gerektiğini söylemiş.
'Neden Kıbrıs sorununun çözümü için iradeye ve kararlılığa sahip olan bu kadar Başkan başarısız oldu?' diye sormuş...
Aslında bu soruları Sayın Anastasiadis'in uzun süre önce kendine sorması gerekirdi. Çünkü Kıbrıs sorununda gelinen noktada kah başkanlık seçimleri, kah diğer başka bazı nedenlerle ürettikleri mazeretler 'çözüm hayalini' uçurumun eşiğine getirdi.
Bırakın kimsenin itmesini küçücük bir rüzgar bile adada çözüm hayalini uçurumdan aşağı itmeye yeter de artar bile.
İşte burada liderler kendine o soruyu sormalı. 'Gerçekten bütün seçenekleri tüketmişmiydik' diye.
Çünkü aksi halde uçurumdan yuvarlanan çözüm hayalinin bir daha dirilmesi uzun süre mümkün olmayacak.
Bu herkesin kulağına küpe olsun...