Kıbrıs sorunun çözümüne yönelik çabalar son haftalar da hızlandı. Bazı devletlerin de girişimleri ile hızlandırılmak istendi.Doğu Akdeniz de ki Kıbrıs İsrail mısır ve Lübnan gazlarının geleceği de bu dönemde daha da önem kazandı. Ayrıca GKRY dış iş bakanı 6 kasım 2018 de abd dış işleri bakanı ile de bir araya geldi. Bu yaptığı seyahat hiç şüphesiz doğu Akdeniz de ki durum kara suları konusu ve barış görüşmeleri üzerineydi. Yunanistan ve Türkiye arasında münhasır ekonomik bölge üzerinde görüş birliği olmamasından dolayı bazı devletlerin de destekleri ile yunan ve rum bölgede oldu bitti ile çözüm bulmak istiyor.Öyle ki Exxon Mobile'nin GKRY'nin kendi başına ilan ettiği MEB'de ki 10.parsel de petrol ve doğalgaz arama sondaj yapma fikrinin de bu görüşme üzerine gelmesi manidar. Bunun dışında Aralık 2018 de ABD- Yunanistan stratejik diyalog toplantısı yapılmak isteniyor. Bu toplantılar şuan İsrail-Yunanistan ve GKRY de katılımları ile halen devam etmektedir. Bu 3 lü içine ABD de çekilmek isteniyor.Bunun da bu arama faaliyetlerinin olduğu dönemde ortaya koyulmak istenmesi süreçte ABD'yi yanıma almak istenmesindendir. Washington da bu toplantı fikrini inceleyeceğini beyan etti. Bir yandan ne şiş yansın dedi ne de kebap!
Rusya nın enerji konusunda Avrupa ya bu kartını göstermesi sonrası Avrupa nın da bu durumda tarafsız kalmaması sonucu getirdi. Bu yatakların önemini daha da arttırdı. lakin bu durum sadece Avrupa için geçerli olmayıp %95 gaz ithalatına dayalı Türkiye için de önemli olmaya başladı.
Hatırlarsak Rum tarafı kendi kıta sahanlığı içinde 12.parselde yaptığı keşifler sonrasında önemli bir kaynak bulmuştu. Bu kaynakta amerikan Noble ve İsrailli delek ve avner firmaları ilk başta %100 lük paya sahipti. Daha sonrasında n
Noble, shell'in satın aldığı BG grup a sattı. Ayrıca Fransız total firması da 11,12 işletecek.Bunun dışında 2,3,9 un cu parseller de ENI ve KOGAS konsorsiyumu ile ortak çalışma yapılması fikrinde anlaşıldı. Bu saydıklarımıza bakıldığında rum kesimi Akdeniz de ki yataklarını uluslar arası boyuta taşıyarak Avrupa ve Atlantik ötesinde ki ülkelerin de gücünü arkasına alarak oldu bitti ile bu bölgede söz sahibi olmak istiyor. Yani de facto durum yaratmak istiyor. Bu rum kesiminin öngörüsü fakat Türkiye den gelen açıklamalara bakılırsa bunlara pabuç bırakmayacağı ortadadır. Bu yüzden Ankara'nın ortaya koyduğu kazan_ kazan (win-win) teoremi ile devam edilmesi gerçekliği her iki tarafında yararına olacaktır.
Washington -Tel Aviv- Ankara-Lefkoşa -kahire ve Beyrut ilişkilerinde bu eksende sağlam zemine oturursa kronikleşen sorunlarda çözüme gidecektir. Ama sadece orta da anlatmak istediğimiz gibi siyasi sorunlar yoktur. Doğu Akdeniz de bulunan ve bulunmak isteyen gazların hukuki belirsizlikler içerdiği ortadadır. Bugün gazın çıkarılması ve ihracat edilmesi konusu 4-5 yıl içinde mümkün olabilir. Doğu Akdeniz de ki gaz projesinin dışında rakip diyebileceğimiz bazı gaz projeleri de mevcuttur. Mesela son dönemde gündeme gelen kuzey ırak ki kürt bölgesel yönetiminin gaz projesi. Diğeri iran da ki gaz projesi. İran da ki gaz projesi geçtiğimiz haftalar da koyulan ambargolar nedeni ile bir süre erteleneceğe benziyor. Ayrıca mısır da zohr yatağında bulunan rezerv de İsrail ve güney Kıbrıs rum yönetimini bulunmuş gazın satış konusunda zora sokacağı fikrini taşımaktayım. Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanı sınırlandırmalarında sadece Türkiye'nin değil, kıyıdaş diğer bazı ülkelerin de sorunları bulunmaktadır. Buna en güzel örnek Lübnan ile İsrail'in ilan ettikleri MEB alanlarında çakışan ve hala çözüme kavuşturulmamış noktalardır. Türkiye bunun gibi diğer devletlerarasında da var olan anlaşmazlıkları, hukuki çerçeveye riayet ederek, diplomatik üslup ve kanallarla uluslararası toplum nezdinde dile getirmelidir. Bunu uluslar arası boyuta taşıyarak süreci ikili alanda değil uluslar arası boyutta çözüme kavuşturma fikrini taşımaktayım.
Rum lideri Nikos Anastasiadis çözüm sürecinde garantör ülkelerin dışında çözüm konusunda BM(birleşmiş milletler) güvenlik konseyi 5 daimi üyesini de sürece katma fikrine haiz olduğunu düşünüyorum. Fakat bu durum hem adanın istikbali hem de Türkiye- kktc ekseninde zor günleri de beraberinde getireceği fikri bende hakimdir. Bu durum dikkate alınarak Ankara'nın ve Lefkoşa 'nın kendi bölgede ki menfaatleri göz önüne alınarak hareket etmesinde fayda vardır.1974 den bu yana 'game host'' gibi oyun kuruculuğun verdiği özellikle masada oturması gerekmektedir. Doğu Akdeniz de ki menfaatlerimizi BM güvenlik konseyi üyelerine kaptırmadan süreci devam ettirmemiz gerekmektedir. Geçtiğimiz günlerde Türkiye cumhuriyeti başkanı ve savunma bakanının açıklamalarını unutmuş değiliz. Adeta rum kesimini ayağı denk al ! Dedirttirecek cinsten açıklamalardı bunlar. O yüzden bu dönemde ya dik duracağız ya da boyun bükeceğiz... Dedirttirecek cinsten bir süreçten geçmekteyiz. Kısacası bölgede proaktif politika izleme dönemidir. Stratejik hareketler neticesinde aklıselim ile hareket etme dönemidir. Uzun vadeli hesaplamalar yaparak kısa vadeli kazanımları da kenara itelemeden diplomatik manevralar yapma dönemine girmiş bulunmaktayız. Oldubittilere izin vermeden gerekirse military power(askeri güç) kartımızın da masa da seçenekler de olduğu anımsatılmalıdır. Rum yönetimi Avrupa 'nın şımarık çocuğu Yunanistan ile Türkiye karşıtı bütün faaliyetlerine karşı KKTC olarak da Türkiye ile beraber tek ses olarak cevap verilmesi gereken bir dönemden geçmekteyiz. Bu dönemde ya kazanan olacağız ya da kaybeden! Süreç iyi yönetilirse zafer ise kaçınılmaz değildir.