Acı ve kutsal günler

Aralık ayının son haftaları ile Ocak ayının ilk günleri bir yandan kutlama, anma, bir yandan da ağıt yakılan, büyük felaketlerin anıldığı günler.

Aralık ayının son haftaları ile Ocak ayının ilk günleri bir yandan kutlama, anma, bir yandan da ağıt yakılan, büyük felaketlerin anıldığı günler. Bu günler aynı zamanda üç tek tanrılı dinin tarihsel olarak ikincisi Hristiyanlığın Pagan geleneğinden miras aldığı Noel kutlamasıyla da üst üste geliyor. Bu günlerde, kayan Gregoryen takvimi nedeniyle, Aralık-Ocak ayları arasında Yahudilerin 'Yeniden adanma', Hanuka, ya da 'Işık Festivali' de kutlanıyor. Kısaca hem dini hem de bir çoğumuza acı ama bir o kadar da önemli yıl dönümleri barındıran bir dönemdeyiz.
Tabii ki Noel de Hanuka da önemli ve o dinlerin mensuplarına bu önemli günler dolayısıyla en iyi duygularla, içerisinde en güzel kelimeyi, barışı barındıran selamlarımı sunuyorum. Barış güzel kelime ancak maalesef öyle acı yıl dönümleri var ki, anarken bile insanın yüreği dağlanıyor.
22 Aralık, mesela, Türk ordusu için en büyük acılardan birisini yaşatan Sarıkamış harekatının 104'üncü yıl dönümü. Enver Paşa'nın komuta ettiği ve Hafız Hakkı Paşa'nın idaresindeki X. Kolordunun açlığa, hastalıklara ve en korkuncu soğuğa teslim olduğu, kısaca savaşmadan bir ordumuzun yok olduğu büyük bir felaket ve aynı zamanda basiretsiz, hırsla hareket eden komuta heyetinin ne gibi acı sonuçlara rehberlik edebileceklerinin çok acı bir örneğidir.
Ölen asker sayısı 30,000 mi idi, 90,000 mi gibi abes bir tartışmaya girmeye gerek yok. Kesin olan büyük basiretsizlik, perişanlık ve kahraman bir ordunun, emre itaat uğruna ölüme yürüyüşü, son ana kadar disiplinini koruması. Türk ordusunu büyük yapan faziletler.
Büyük bir hezimet ve felaket olan bu olay aynı zamanda Türk askerinin de başka bir kahramanlık destanı olmuştur. Türk ordusunun kayıpları ile ilgili kesin rakamlar mevcut olmamakla birlikte ve dediğimiz gibi bazı yayınlarda 90.000 askerin donarak şehit olduğu iddia edilse de herhangi sağlıklı bir değerlendirme için aynı cephede Rusların 30.000 civarında kayıp verdikleri ve bunlardan en az 6,000'inin askerin donarak öldüğü de dikkate alınmalıdır.
Şehitlerden, kahramanlıktan bahsedilince bugün Kanlı kepi Dil Ve Tarih Coğrafya Fakültesi Devrim Tarihi Müzesinde sergilenen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı anmamak mümkün mü? 23 Aralık 1930'da şeriat talebiyle başlayan isyanda gerici radikal İslamcıların Kubilay'ın başını gövdesinden ayırarak büyük bir barbarlıkla katletmelerini yeni nesillerin unutması mümkün mü? Dinci tehdidin boyutunu sergileyen bu olayı unutmamak ve devrim şehidi Kubilay'ı anmak bir görevdir kanısındayım.
Tüm şehitlerimizin ve gazilerin anısı önünde saygı ile eğilmek borcumuzdur.
Kıbrıs Türkleri için 21 Aralık'ta başlayan ve toplumumuzun daha önce benzerini yaşamadığı mezalime maruz kaldığı ve tarih kitaplarına 1963 Kanlı Noel'i olarak geçen felakettir. Bazı melun kalemler son zamanlarda yaşanan mezalimi küçültmeye, yok saymaya ve hatta mizansenmiş gibi göstermeye gayret etse de bugün vicdanı olan Rumlar bile sergiledikleri barbarlığı, işledikleri soykırım suçunu inkar edememekte, 'zamanın değiştiği, benzer olayların bir daha yaşanmayacağı' hikayesini anlatmaya çalışmaktadırlar.
Kumsal'daki evlerinde Türk Alayı doktorunun eşi ve üç çocuğunun banyo küveti içerisinde mi katledildikleri, küvete daha sonra aziz naaşlarını bulan bir gazeteci mi koymuş çok mu önemli? Utanmasalar bazı Rum gazetecilerin öne sürdüğü gibi anne ve çocukların Kıbrıs Türk mücahitleri tarafından öldürüldüğünü iddia edecekler. Neyse, utanma duyguları tam olarak yok olmamış, en azından öyle bir alçaklığa yönelmedi bu Rum seviciler.
Ama ne gariptir ki artık ortaokul ve lise öğrencilerine Barbarlık Müzesi turu yaptırılmıyor, tarihlerinden bihaber kalmaya mahkum ediliyorlar. Keza, Mücahitler Derneği de artık okul gruplarınca ziyaret edilmiyor, henüz hayatta olan kahraman mücahitlerimizle birinci ağızdan neler yaşandığı, ne kahramanlıklar, fedakarlıklar sergilendiği göz ardı ediliyor.
Kıbrıs'ta solcu veya sağcı olmak anlamsız. Kıbrıs'ta milli duyarlılığı olanlar ve Rum seviciler var, o kadar. İşte bu aşamada kısır parti çıkarları, kişisel ikbal davaları bir kenara bırakılmalı, vatanseverim, yurtseverim diyen herkes milli dava etrafında kenetlenmelidir. Eğer milli koalisyon ihtiyacı göz ardı edilir ise, tıpkı Lefkoşa'nın bir teferruat partisi tarafından artarda belediye başkanı çıkarması sonucunu hem hükümette ve daha da kötüsü cumhurbaşkanlığında göreceğiz.
'Dün kahve içmeye bile gelmem demişti, taban onlarla koalisyona hazır değil' gibi abes bir savunma olamaz. Aklın yolu Ulusal Birlik Partisi ile Halkın Partisi'nin – ve olabilir ise Demokrat Partinin – güç birliği yaparak hem hükümette hem Cumhurbaşkanlığında iktidar şansını güç birliği anlayışıyla uzanıp almasından geçmektedir.
UBP'li arkadaşlara hatırlatırım, sahi onlar niye liderlerini değiştirdiler?

Bu haber 1709 defa okunmuştur

:

:

:

: