Halkın Partisi Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Kudret Özersay ve heyeti Bostancı’da katıldıkları bir toplantıda kendini bilmez bir kişi tarafından sözlü ve şiddette dayalı saldırıya uğruyorlar..
Halkın Partisi Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Kudret Özersay ve heyeti Bostancı’da katıldıkları bir toplantıda kendini bilmez bir kişi tarafından sözlü ve şiddette dayalı saldırıya uğruyorlar..
Sayın Özersay’ın bulunduğu mekanın camları kırılıyor.
Saldırıyı gerçekleştiren şahsın ise bir gece kulübü işletmecisi olduğu duyuruluyor.
Öncelikle bu toprakların bütünüyle reddettiği şiddetin her türlüsünü elbette kınıyor, ve Sayın Özersay ve ekibine büyük geçmiş olsun diyorum.
Ve bir daha hiç kimse adına böyle bir olayın yaşanmamasını diliyorum.
Lakin bugün yaşanan bu çirkin hadisenin bu noktaya gelmesi düşündürücü değil mi?
Şöyle ki; devletin bir Bakanı partisi adına düzenlenen bir toplantıya, ya da etkinliğe katılmak üzere bir yere gidiyor, ve burada hadsiz bir şahıs tarafından saldırıya uğruyor.
Peki güvenlik nerde?
Anlaşıldığı kadarıyla yok.
Yani devletin polisi orada yok.
En azından konu ile ilgili ajansların servis ettiği haberde bunu anlıyorum.
İlgili şahıs Sayın Özersay’ın toplantı düzenlediği mekana geliyor ve burada eylemini şiddette dayalı gerçekleştiriyor.
O mekanda eğer polis olsaydı herhalde bu şahıs da o kadar rahat sözlü ve şiddette dayalı saldırı gerçekleştiremezdi..
Belli ki hadise yaşandıktan sonra polis olayın vuku bulduğu mekana geliyor..
Eğer yanlışım varsa da bunu ilgili birileri lütfen düzeltsin.
Fakat maalesef görülen o.
Peki devletin bir yöneticisi, bir bakanı böylesi etkinliklerde gidilecek bölgenin polisi tarafından güvenlik amaçlı koruma altına alınmaz mı?
Bence alınmalı.
Bu bir sorumluluktur.
Nihayetinde Sayın Özersay her ne kadar da oraya bir partinin başkanı olarak gitse de, aynı zamanda bu ülkenin bir bakanıdır.
Bir bakanın ise düzenlediği halk toplantısında şu veyahut bu sebeple saldırıya uğraması tabi ki kişisel olamaz. Bu saldırı aynı zamanda devlete karşı yapılan bir saldırıdır. Ve benim düşüncem odur ki, her kim olursa olsun böylesi bir çirkinliği gerçekleştirmeyi kafasına koyan, planlayan bu kadar rahat hareket alanı bulmamalıdır bir hukuk devletinde..
Lakin yaşanan emsallerde böylesi saldırı gerçekleştirenlerin yasalar nezdinde korunduğu bir ortamda rahat hareket etme olanağı buldukları da şüphe kaldırmayan bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Örnek mi?
Afrika gazetesine düzenlenen saldırı ve sonuçlarına bakıldığı zaman bunu çok net bir şekilde görebiliriz. Dolayısıyla eğer bir hukuk devleti olma iddiasında isek ki öyle olduğumuzu savunuyoruz, o halde bu ve benzeri girişimlere fırsat vermeyecek yasal ve hukuki kararlılığı devletin göstermesi gerekir.
Yaşanan bu olay, bu topraklarda yaşayan hiç kimsenin tasvip etmeyeceği çirkin ve talihsiz bir olaydır.. Fakat burada dikkatimi en çok çeken konulardan bir tanesi de şu olmuştur.
Nedir o?
Böylesi bir olayın malzeme olarak siyaseten kullanılması.
Bu şık olmadı.
Bilakis ben kendi adıma bunu itici de buldum.
Hadise elbette kişisel değildi.
Dolayısıyla bunu kalkıp malzemeye dönüştürmek ve bir grup partilinin popülizme yönelmesi Halkın Partisine adına yapılan yanlıştı.
Burada kendini bilmezin biri bu ülkede hiç kimsenin tasvip etmeyeceği ve şiddetle kınayacağı bir eylemde bulundu. Konu polise intikal ettirildi. Bundan sonrası artık yargının takdirinde..
Şimdi bunun üzerinden popülizm yapıp siyasi kazanım sağlamayı amaçlayan birilerinin, yok dik duruş, yok hukukun üstünlüğü yok doğru yoldan şaşmayız gibi ifadeler kullanarak mevzuyu değerlendirmeye kalkmaları da ayrı bir talihsizlik örneğidir..