Elbette yaşam amaçlarımız kişiye göre değişir ve çok çeşitlidir de... Yaşam amaçlarımızın en önemlisi mutluluktur, bana göre... Nedense onu yaratmak yerine durmadan başkalarından bekleriz. Oysa mutluluğun kapısı her zaman dışa doğru açılır...
Kimse size altın tepsi içinde mutluluk veremez. Boşuna beklemeyin... “ Biraz Mutluluk Alır mısınız?” isimli kitabımda aslında mutluluğun küçük şeylerde gizli olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Küçük şeylerde...
İçinizdeki yaşama coşkusunu her fırsatta beslemelisiniz. Sevginizi herkese vermelisiniz, hatta dağıtmalısınız. Suna Tanaltay: “Sevgi veriş alıştır.” der. Verirseniz size katlanarak döner. Geri dönüşümünü düşünmeden verebilmek... Karşılıksız verebilmek önemli... Bunu yaparken de yürekten, içten gelerek, cömertçe ve gülümseyerek vermek...
ANLAT BANA
yalnızlık nasıl paylaşılır
gece uzatırken ellerini sabaha...
bir dilim ekmek gibi
bölüşülür mü tam ortasından...
satır aralarında neden saklanamaz
cam kırığı hüzünler...
yağmursuz bulutlar ne işe yarar ki
gözyaşına susamışsa yürekler...
anlat bana ne olur
bölünmüş saatlerin ortasında işin ne...
Ayşe TURAL
MASAL MI?
OLSUN...
İstiyorum ki…
Şu dünyadaki herkes küçük hesapların peşinde koşmaktan vazgeçip SEVGİnin peşine düşsün.
Ne güzel olur ama…
Fazla hayalperestim değil mi?
Bu kadar güzellik ve iyimserlik ancak masallarda olur...
Varsın olsun..
İsterse MASAL olsun...
USULCA
usulca çalmalıyım kapını
usulca süzülmeliyim içeri
bakışların çağırmalı beni
usulca 'gel' demelisin...
usulca başımı koymalıyım omzuna
usulca sokulmalıyım kucağına
kalbinin atışlarını duymalıyım
usulca senin olmalıyım....
Ayşe TURAL
SİZ KİMİN DENİZ FENERİSİNİZ?
Yaşam bir okyanus...
Ve o okyanusta binlerce, milyonlarca insan... Kimi kocaman gemilerde, yatlarda; kimi de el kadar sandalda ya da bir tahta parçasına tutunmuş... Yaşam savaşında...
UMUT dev okyanustaki DENİZ FENERİ... Yanıp söndükçe ansızın bir yüreği aydınlatan...
Kendi başına bazen kurtulamaz insan kör kuyulardan... Merdivenler arar... Bir el uzansın diye bekler...
Bazen yüreklendirici bir bakış,
bazen sıcacık gülümseyişler bekler...
Kimi zaman yamalı bohçalarda sevdalar biriktirir; kimi zaman da değer bilmeden pişmanlıklar yaşar...
Her ne yaşarsak yaşayalım... Her nerede olursak olalım, hep birileri sessiz çığlıklardadır...
Sağır kulaklar, kıpırdamayan dudaklar faydasızdır...
Bazen biri, kalabalıkların içinde duyar sesimizi...
Sessiz çığlıklarımızı...
Kocaman açar kollarını...
Yardımımıza koşar...
Yanıbaşımızda durur...
Gözlerimizin içine bakar, yüreğimizi görür...
Aklımızdan geçenleri okur...
Dünyanın bir ucundan bizi anlar...
Işık ışık aydınlanır içimiz...
Sahi siz kimin DENİZ FENERİSİNİZ?
AŞKIM AŞKIM
Biz birbirimizin hiçbir şeyi olmayacaktık,
ama her şeyi olduk 'der,Goethe....
Mümkün müdür?
Tutkulardan ve duygulardan kaçmak
sence....
Gidiyorum derken
İnadına
Demir atmak yüreğine
Kalakalmak oracıkta...
Ben seni,
Beni sevme ihtimalin olmadan sevdim.
Vazgeçişlere gelemem...
Benim hiçbir şeyim de
Her şeyim de sensin...
Duy beni....
Ayşe TURAL
ÖĞRENMEK İÇİN KENDİNİZE SORULAR SORUN...
Yaşamın içinde bazen kafanıza takılan sorular olur.
Hiç yoktan...
Ansızın aklınıza geliverir...
Kafanızı kurcalar...
Hatta içinize biraz da şüphe girer...
İşte tam orada, iç sesinize kulak verin...
O iç sesiniz size doğruları buldurabilir...
Sorulara dönüp bir bakın bakalım...
Neden?
Niçin?
Nasıl?
Ne zaman?
Verdiğiniz cevaplar sizi tatmin etmiyorsa o zaman ilişkinize, dostluğunuza, ortaklığınıza bir daha göz atma zamanı gelmiş demektir...
Haydi kolay gelsin...
APANSIZ
apansız biri
sen mesela/ sobeler gibi
çıkıversen karşıma...
tanımadığım
adını bilmediğim sen
çayırkuşu yalnızlığıma
kocaman bir nokta koysan...
sonra
sek sek oynasa yüreğim
gözlerinin içine bakarken
sedef kabuklu günleri düşlesek seninle...
bitmeyen akşamlarımız başlasa
yasemin kokulu gecelere uzanan...
gümüş başaklar türküler yaksa ayışığına
umut dolu bir tohum
yarınlara çatlasa apansız...
Ayşe TURAL
İÇİMİN RENKLERİNİ ÇOĞALTIYORSUNUZ...
Sevginizle, ilginizle, gülümsemelerinizle ve güzel sözlerinizle hep yanımda oluyorsunuz...
Sevgi çemberinizde çok mutlu oluyorum...
Hep güzel şeyler düşünmemi sağlıyorsunuz...
İçimin renkleri çoğalıyor o zaman...
IYI Ki VARSINIZ...
Hayatımda olmaya devam ediniz..
ALIŞTIĞIMIZ BİR ŞEYDİ YAŞAMAK
Su suydu işte
Kana kana içtikçe
Pek ardı sorulmazdı....
Ekmek de ekmekti işte
Karın doyurdukça
Gerisi aranmazdı....
Para yetmeyince
Çekilirdi sıkıntısı geçimin
Yine de
Alıştığımız bir şeydi yaşamak....
Kız-oğlan evlenmeliydi
Düğün-dernekle
İşler büyütülmeli
Bitmeyen bir emekle
Paralar paralara eklenmeliydi....
Derken
Hay-huyla geçiverdi zaman.
Kayıp gidince
Avucumuzdaki sevgiler
Ellerde güç
Ayaklarda derman kalmayınca...
Dostlar da
Birer birer
Dönülmez ufuklara gidince...
Yalnızlık
Kor gibi yaktı yüreğimizi
ÖLÜM
Aklımıza düştü.
Oysa
Alıştığımız bir şeydi yaşamak....
Ayşe TURAL
YARINLARI ÇALMAYIN
Kişilere de toplumlara da yapılacak en büyük kötülük, onların yarınlarını çalmaktır...
YARIN düşüncesini ortadan kaldırmak demek:
UMUDUN,
İNANCIN
VE
GÜVENİN YOK OLMASI
demektir...
ZAMANIN KIYISI
zamanın kıyısındayız
seninle
guguk kuşu çığlığı
hiç eksilmedi ki yamacımızdan...
bende
arzunun ve kadınlığın hızı
sende
vahşi atların gergin yüzü
Ayşe TURAL
İNCELİKLER
Sıcak bir yaz günü… Güneşin yakıcılığından kendimi kurtarıp binaya giriyorum. Resmi bir işlemim var. Üç katlı binanın merdivenleri insan kalabalığı… İşim uzun süreceğe benzer.
Aklımdan bunları geçirerek çıkarken, merdiven basamaklarının birinin orta yerinin hayli oyuk bir kırığı olduğunu görüyorum. Dikkatimi çekiyor. Kendi kendime, “Bu kalabalıkta birisi yanlış basarsa son derece tehlikeli bir düşüş olur…” diye söyleniyorum.
İşlemler sırasında danışmadaki kızın sorularıma asık suratla cevap vermesi canımı sıkıyor. Neden ama? Bu senin görevin, işini güler yüzle yapmak bu kadar zor mu? Sen aynaya bakmaz mısın? Bu asık suratla ne kadar çirkin görünüyorsun… diye söyleniyorum, içimden…
“ Aslında yüzümüzü aydınlatan gülüşler, içimizi de aydınlatır… Bize yaşamı sevdirir…”
Neyse odalara girip çıkıp işlemlerimi tamamlamaya çalışıyorum. Son bir işim kaldı, elimdekileri üst kattaki odaya vereceğim ve işim bitecek. Tekrar merdivenleri tırmanıyorum. Hala aynı insan kalabalığı…
O da ne! Sendeliyorum… Ayağım boşluğa düşüyor… Eyvah! Düşündüğümü yaşıyorum işte… Engellemem mümkün değil… Özellikle yüzümün basamaklara vuracağını aklımdan geçiriyorum… Aman Allahım! Saniyeler… Saniyeler… Saliseler geçiyor belki…
Birden kollarımdan yakalanıp havaya kaldırılıyorum… Nazik bir ses
-“ Hanımefendi, düşüyorsunuz, sizi onun için tutuyorum…” diyor. Basamaklara çarpmama galiba bir karış kalmıştı… İnanamıyorum… Çok şaşkınım… Kurtarıcımın yüzüne bakamıyorum. Teşekkür ediyorum, çok teşekkür ediyorum… Uzun boylu, gayet nazik bir beyefendi… Utandığımı anlıyor, başka bir şey söylemeden yanımdan geçip yukarı çıkıyor.
Nihayet son oda… Zarfı uzatıyorum… Masadaki tanıdığım bir yüz… Nefes nefese merdivendeki olayı anlatıyorum… Sandalyede oturan biri daha var, ben anlatırken gülümsüyor… Bu kez yüzüne bakıyorum… “ Hocam…” diyerek ayağa kalkıyor… Kurtarıcım Türk Lisesinde okuttuğum öğrencilerimden biri çıkıyor… O günlere dönüyoruz…Okulu, arkadaşlarını ve öğretmenlerini hatırlıyoruz…
İncelikler, güzellikler hep etrafımızdadır… O anları yakalamak ve yaşamak güzel…
(2000 yıllarından bir anı...)
GÜZEL OLANLARI HATIRLAYIN...
Yaşamın içinde her olay ya da her durum ileriki zamanlar için bir anı yumağı oluşturur. Sevinçli ya da kederli, ilginç ya da ürkütücü…
Ben anıların bile seçilerek akılda tutulmasından yanayım. Biraz Pollyannacı yanım var ya…
Mutsuzluk çağrıştıran anıların hatırlanmamasından yanayım, en azından dillendirilmemesini savunuyorum. Çünkü her anı bizi o ana götürüyor…
O an hangi duyguyu hissetmişsek, onu tekrar yaşıyoruz… Düşünün korktuğunuz bir an ya da çok kahrolduğunuz bir zaman…
Onun yerine en mutlu anınızı, en sevinçli gününüzü düşündüğünüzde kalp atışlarınız bile ritmini değiştiriyor.
Yaşamda güzel şeyler hatırladıkça, güzel olanı çağırmış olursunuz…
Yaşanan zaman dilimi hiç de öyle ah’larla vah’larla geçirilecek kadar uzun değil, diye düşünüyorum…
Ayşe TURAL