Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Kate Laurell Ardern’in hükümetinin COVİD-19 ile mücadele kapsamında ekonomiye verdiği hasarı en aza indirgeyebilmek adına belirlediği strateji bütçe istihdam yaratmaya, ekonomiyi canlandırmaya odaklı olacak.
Peki bu yapılabilir mi?
Elbette yapılabilir.
Belli ki Yeni Zelanda böylesi zamanlar için önceden belirlediği kaynakları harekete geçirecek. Bunun içinde ekonomiyi daraltmayan, aksine çarkların dönmesini sağlayacak kaynak rezervi ile planlamalar yapıyor.
Elbette burada kendimizi Yeni Zelanda ile mukayese etmeye çalışmıyorum.
Fakat ekonomi biliminde de aklın yolu birdir.
Tabi ki bizim gibi ekonomisi bağımlı ve tamamen hibelere ve dış borca dayanan kaynak beklentisi ile böyle zamanlarda ekonomiyi dengede tutmak çok da mümkün değildir. Dolayısıyla kaynak olmadığı içinde ne yaptık biz?
Kamu maaşlarından kesintiye gittik, özel sektörü daralttık, ve bu sektörde birçok insan işinden olurken, çalışmaya devam edenlerden de maaş kesintisine gidildi.
Kredi borçları bir kaç ay ötelendi, mahkeme kararı ile ödenmesi emredilen taksitler yine birkaç ay süreyle ertelendi, kiralara belli bir taksitlendirme getirildi vs vs.. Peki sonuç? Ya da bu tedbirlerle ne murat edildi?
Aslında günü kurtarmak.
Zira insanların gelir düzeyi bir anda hissedilir derecede düştü.
Alım gücü büyük bir düşüşe geçti.
Borcu olan borcunu ödeyemez duruma geldi.
Alacaklı olan alacağını tahsil edemez konumuna düştü.
Bu süreçte birçok insan ancak da temel ihtiyaçlarına yetişir oldu.
Bunun ötesinde iktisadi faaliyetlerini askıya aldı.
Şimdi bütün bunlar birer gerçek olarak önümüzde dururken, yeniden normalleşmenin başladığı şu günlerde COVİD-19 öncesine dönmek kolay olmayacak. Hatta bu belli bir zaman alacak ki bu zaman mefhumu 2 ve 5 yıl arası bir süreci gerektirecek..
Nitekim göstergelere baktığımız zaman bu sürecin abartı olmadığını herkes görebilir. Fakat bundan da önemlisi kişisel mali durumunuza baktığınız zaman nerden nereye geldiğinizi çok daha iyi anlayabilirsiniz.
Dolayısıyla ekonomik çarklar yeniden dönmeye başlasa da bu tatminkar bir seviyede olmayacak kısa vadede.
Çünkü bizim ülkemizde ekonomi zorunlu olarak daralmaya gitmiştir.
Alım gücü düşmüş, borçlar birikmiş, ticaret dar bir alanda farklı sektörlere yansımadan olabilecek en düşük düzeye gerilemiştir.
Böyle bir durumda ekonominin beklenen çarklarını döndürebilmek mümkün görünmüyor.
Oysa belli bir kaynağa sahip olsaydık böyle zamanlar için, bugün bizde insanların maaşlarına dokunmadan, işlerinden çıkarmadan,hatta bunun aksine istihdam yaratarak, üreterek ekonomiyi canlandırmaya yönelebilirdik.
Fakat bunu yapamadık ve zorunlu bir daralmaya gittik.
Şimdi bekliyoruz ki ekonominin çarkları dönsün.
Bu şartlarda bunun mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz.
Zira bire bir yaşıyoruz, görüyoruz,hissediyoruz gerilediğimizi.
Alım gücünün ne kadar sekteye uğradığını biliyoruz.
Önceliklerimizi buna göre nasıl belirlediğimizi biliyoruz.
Un,ekmek,şeker,tuz, çocuk maması,pirinç,makarna,bulgur,mercimek,patates, su,elektrik parası,ev kirası/taksidi derken, giydiğimiz kıyafetlerin bir önemi kalmıyor. Ya da kullandığımız otomobilin bir önemi kalmıyor, ya da tercih ettiğimiz parfümüm, veyahut da tatil planı yapmanın bir anlamı kalmıyor.
Dolayısıyla zor bir dönemden geçiyoruz hep birlikte.
Fakat hiçbirimiz aynı gemide de değiliz.
İşte bunun bilinci içinde kendimize bireysel bir hareket alanı belirlemek durumundayız.
Öncelik sıramız ve olmasa da olur diyebileceğimiz tercihler yapmak durumundayız. Üstelik bu tercihleri uzun bir süre hayatımıza dahil etmek zorundayız.