Kendimizle yüzleşmek

Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Yüzleşmenin verdiği korku ve sonrasında yaşananlar, bizleri nasıl bir yaşama hazırlıyor?

Kendimizi ne kadar tanıyoruz? Yüzleşmenin verdiği korku ve sonrasında yaşananlar, bizleri nasıl bir yaşama hazırlıyor?
Kendimizi tanımamız, kendimizle olduğumuz gibi yüzleşmemiz, bizzat kişiliğimizi kabullenmeye doğru gider. Bu kabullenişte, içimizdeki kötüyle de karşılaşıyoruz. Bu karşılaşma, bir bakıma cehennemi yaşamakla aynı. En kötüyü yaşamak, derinlerdeki bizi, en kötü halimizle görmek demek. Karanlığı tanımadan aydınlığa ulaşmak olanaksız. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. Kendi duygularımızı sahiplenir ve bu duyguların iyi olanlarını çevremizdekilere yansıtırsak; dünya, bizler için daha yaşanılır bir hale gelir. Bunu yapmak, tabii ki bir cesaret işidir. Bu cesaretle daha yaşanılır bir dünyayı yaratıyor olmamız da yaratıcılığımızı ön plana çıkarır.
AYNALAR
Kendimizle yüzleşmek, kendimizi tüm çıplaklığımızla tanımak adına çıktığımız yolda içimize dönüyoruz. Bu yolculuk, bizim için kutsallığını her zaman koruyan bir yaşam yolculuğu. Aynayı kendimize tutarak başlıyoruz, bu yepyeni yolculuğumuza. İçten dışa doğru gitmeye hazır hale geliyoruz. Çünkü, aynayı önce kendimize tutmanın, içsel yolculuğumuza başlıyor olduğumuzun göstergesi sayıldığını biliyoruz. Seneler önce, aynayı kendime tuttuğum an çok korkmuştum. Dakikalar, saatler, günler, haftalar ve aylar geçtikçe kendimin ne kadar da buna ihtiyacı olduğunu anlamıştım. Anladıkça daha çok bakmıştım aynaya ve aynalara. Kendimin her yönümü gördükçe, kendimi tanıdıkça ve kabullendikçe mutluluğum artmıştı. Bugünse, her an aynalarla barışık, hayali aynalarla vakit geçiren, olaylar karşısında onlara kendini soran ve kendini onlarda bulan biri haline geldim. Bu durumdan da oldukça memnunum. Benim de yaptığım gibi yaşamda neler olduğunu ve bunların bizimle ilgili olanlarını anlamaya kendi içimizden başlıyoruz. Dünya, ancak ve ancak bizim gördüğümüz ölçüde güzel ya da çirkindir.
ŞÖVALYE GİBİ
Beni bilmek, tanımak, ne aradığımızı bilmek, benliğimizde bulduklarımızı kabul etmek ve sonrasında beğenmediğimiz yönlerimiz için bir şeyler yapmaya çalışmak, kendimizi gerçekleştirmek, daha büyük bir ünvan gerektiriyor. Şövalye… Bir şövalye edasıyla kendi kendimizi kabullenip kendimizi benliğimize karşı savunmamız ve mücadeleyi kazanma ruhu taşımamız gerekiyor. İşte, bu ruhladır ki kendimize dair bilgimiz arttıkça başkalarına karşı daha mütevazi, daha hoşgörülü, daha kabullenici oluyoruz. Şövalye, önce kendi karanlık ve aydınlık yönlerini bilen ve tüm bunlarla denge içindeki kahraman bireydir. Böyle oldukça da başkalarına karşı her daim bu şekilde davranacak, dünyadaki uyumu, dengesi yanında herkesi etkisi altına alacak.
DIŞARI BAK ( MA ) !
Önce kendi içimize, iç dünyamıza bakmamız gerekiyor. Sonrasında da edindiğimiz bilgiler ışığında dışarıya bakabiliriz artık. Yalnızca dışarıya bakmak, doğru değil; aksine bizi kendi benliğimizden uzaklaştıran, yanlışları göremediğimiz için doğruları görmemizi engelleyen, hep bizi başkalarını suçlamaya yönelten bir durumdur. İyiyi, güzeli bulmak, her iki tarafa da bakmakla mümkün. Bize olumsuz, kötü davranan kişi karşısında bile, önce kendimize dönmeli ve “ Ben, ona ne yaptım ki bana bunu yapıyor?” sorusunu kendimize sormalıyız. Önce evimize, iç dünyamıza bakmalı; sonrasında, başımızı dışarıya doğru çevirmeliyiz. Başka da bir çözüm olmadığını söylemek çok da yanlış olmaz. Duygularımızı tanımak, kendimizi bilmek istiyorsak; yolcuğumuza benden başlamalıyız. Aynı kişinin birbiriyle savaşan her iki yönünü de bilmeli ve gerçek beni tanımalıyız. Karanlık ve aydınlık yönlerimizi çözmeli, kendimizi bildikçe korkudan korkmamayı öğrenmeliyiz.
Bu haber 2459 defa okunmuştur

:

:

:

: