Siyasetin kokusu ve doğanın ikinci güneşi

Bu günkü yazıma giriş, geçen gün sosyal medya hesabımdan yaptığım paylaşımla olsun dedim.

Bu günkü yazıma giriş, geçen gün sosyal medya hesabımdan yaptığım paylaşımla olsun dedim. “Korona salgınının dünyamızda korkunçluğu devam ederken, tedbirde topluma örnek davranışlardan uzak artık normalleştik denen bir hayatın lütfen sorumsuz yaşantısı içerisinde olmayın. Ailenizi ve çevrenizi korumak adına sağlıklı düşünce ve hareket içinde olunuz. Zaman tedbir zamanıdır. O halde; “(Kontrollü sosyal hayat)” yaşam biçimimiz) olmalı diye yazmıştım. Elbette evde kal çağrısı sonrası dışarıya üç ay sonra iki kez, toplamda bir saat çıkan birisi olarak, ilk izlenimlerden gayrı, kişilerin sosyal medya paylaşım fotoğraflarından da anlaşılacağı üzere birçok mekanın dolu dolu olduğu görülmektedir. Tabi ki doluluk mekanın kazancı için kabul edilebilir, ancak sosyal korumalı alan yaratılması sağlık için yapılmalıdır. Üç aylık dönemde esnaf bir bakıma kan ağlarken, memur da kesilen maaşlarının önceden planladıkları ve aile bütçesine yetişmemesinin ağır sıkıntısı içerisine girdi. Her ne kadar da Başbakan Sayın Ersin Tatar kamu görevlilerinden yapılan maaş kesintileri için bir nevi borçlanma olduğunu ve ödeneceği taahhütünü tekrar, tekrar, dile getirmiş olmasına rağmen bu yöndeki hoşnutsuzluk halen had safhadadır. Bu dönemde işsiz kalıp hiç ödeme almayanlarda olmuştur. Çare ise hükümetin kararlarında olmalıdır. Bu arada Londra’dan 155 kişiyi ve cenazeleri getiren uçağın Ercan Hava Alanına inişini,bavulların piste sıra sıra dizilişi sırasında uzaktan olsa da cenaze sahiplerinin çığlıkları duyuluyordu. Ölüm tabi ki takdiri ilahi anca gurbet ölümü ve vasiyet araya girince hepimizin kalbindeki ince sızı oluyor. Canlı yayınları dinlerken yazılan yorumlar da öylesine can yakıcıydı. Ulaştırma Bakanı Sayın Tolga Atakan için “operasyonu bizzat yönetiyor” ifadesi de anlaşılır gibi değil. Sayın Atakan’ın uçağın kapısında duruşu ise hakikaten siyaset kokuyordu. Bir kere, vatandaşlarımızın zor durumlarında ülkelerine dönüşünü sağlayabilmek idarecilerin asli görevidir. Bu görevi yaparken ön safhta olmak göze hoş görünmediği gibi bu konuda uzman teknik kişilere de bir nevi müdahale olarak algılanır. Halkın bu gibi gelişlerde karşılamada görmek istediği daha ziyade sağlık çalışanları ve ambülanslar olduğu kanaatindeyim. Sayın Fuat Oktay’ı bir KKTC kanalı ekranında görmek bizlere daha yakın mesafeden evimizdeki ekrandan hitap etmesi ve Kıbrıs Türk Halkı için Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan‘nın görüşlerini de aktarması bilhassa böylesine hassas bir dönemde ülkemiz halkı için büyük bir moral olmuştur. Canlı programı Facebook üzerinden de izledim. Çoğu televizyon programını ayni şekilde izlerken vatandaşların alta geçen yorumlarını okumak kimlerin facebook izleyicisi olduğunu görmek, nabzın atışı bakımından önemli, ancak yorum kısmında yazılanların soru niteliğinden çok bazı ifadelerin saygısızca olduğu da ayrı bir gerçek. Kuzey-Güney sınır geçişlerinin yapılması planlanan günleri düşünerek, ben de bir yorum yazdım ve Sayın Oktay’dan Türkiye’nin “Acil Durum Hastane” tecrübesini 45 günlük süreçte ülkemizde de hayata geçirilmesi dileğimi arz ettim, anavatana saygı ve sevgilerimizi ilettim. Programda Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın vurucu mesajı; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne oldu ve “Bedeli ne olursa olsun Doğu Akdeniz ve Kapalı Maraş ile ilgili olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hükümetinin arkasındayız. Kapalı Maraş, KKTC'nin toprağıdır' demiş olmasıdır. Sayın Oktay’ın her konuya verdiği cevap içeriğinde KKTC halkının leyhine projeler vardı. Kıbrıslı Türklerini yürekten sevdiklerini tekrar söylemiş olması ise bizleri yeniden duygulandırmıştır. Biliyorsunuz “Sevmek inanmak” demektir ve “sevgi, doğanın ikinci güneşidir.”

Bu haber 2446 defa okunmuştur

:

:

:

: