15 Temmuz’u 20 Temmuz’a götüren 5 gün

Adayı Yunanistan’a bağlama amacı ile 15 Temmuzda yapılan ve bazılarının darbe olarak niteledikleri hareket. Aslında bir darbenin ötesinde, resmen adanın Yunan hükümeti tarafından işgal edilip Yunanistan’a bağlama hareketinden başka bir şey değildi.

Adayı Yunanistan’a bağlama amacı ile 15 Temmuzda yapılan ve bazılarının darbe olarak niteledikleri hareket. Aslında bir darbenin ötesinde, resmen adanın Yunan hükümeti tarafından işgal edilip Yunanistan’a bağlama hareketinden başka bir şey değildi.
Makarios da başından beri bu düşüncede idi.
Grivas ve Yunanistan’daki askeri hükümetten ayrıldıkları nokta.
Zamana bırakarak, Kıbrıs Türk Halkını ekonomik olarak yıpratmak. Onlar için Adayı yaşanmaz hale getirerek. Adadan göç etmelerini sağlamaktı.
Bunun için, yabancı ülkelerdeki şirketlerle anlaşma yaparak. İşsiz güçsüz Türk ailelerini bu şirketlere havale edip. İleride göç ettikleri ülkelerde çalışarak şirketler tarafından yapılan tüm masrafların da ödeneceği taahhüdü alınarak. Adadan Türkler göç ettiriliyor. En önemlisi de can ve mal güvenliğinden yoksun oluşları, bu göçleri tetikliyordu.
Makarios’un Enosis konusundaki politikası bu yönde idi.
Grivas ve askeri yönetim, bu çok uzun bir süreç olacağı için, derhal bir enosis planının uygulanması yolunu tercih ettiler.
Bunun için de Makarios’a sözde bir darbe görüntüsü altında. 15 Temmuz 1974 ‘ te Yunan güçleri, adayı işgal etmeye başladılar. Adayı diyorum, çünkü Kıbrıs Türk halkı ada yüzölçümünün % 3 ‘lük bir bölümünde barınmaya çalışıyordu.
15 Temmuz 1974’te saat 9 sularında operasyon başlatıldı.
Makarios, arka kapıdan kaçıp kurtuldu.
Makarios’un en güçlü olduğu bölge Baf kazası idi.
Cikko üzerinden, dağ ve patika yollardan Baf kasabasına geldi.
Lefkoşa ve Leymosun kan gölü haline getirilmişti. Cuntacılar, Solcu ve Makarios’çuları avlayıp öldürüyorlardı.
Adanın tüm Rum kesimlerinde, işgale karşı direnmeler olsa da Yunan ordusunun gücü karşısında. Solcular ( Akelciler ) ve Makarios’çuların gücü bu gücü durdurmaya muktedir değildi.
Makarios Baf kasabasının en büyük kilisesi olan Kiliseye gitti. Musalla semtindeki Kilise, İngiliz sömürge idaresi tarafından vakıf malı üzerindeki caminin yıkılarak, yerine izin verilerek yapılan kilisedir. Musalla, Osmanlı döneminde, mevtalar için namaz kılınan yer idi.
Baf’ta güçlü olarak kendini göstermeye çalışan, Akelciler ve Makarios’çular. Gavur Taşı olarak bilinen dağlık kesimde mevzilenip direniş kararı aldılar. Makarios’un Baf’a gelmesi ile birlikte. Ölmediğine ve hayatta olduğuna dair, Trodos Dağlarındaki bir radyo vericisinden, kendi sesinden. Bant yayını ile devamlı Makarios’un mesajını duyurmaya çalıştı.
Papazın ölmeyip hayatta olduğunu duyan taraftarlarına moral ve motivasyon gelmişti.
Baf’ın Rum kesiminden sürekli havaya ateş edilip Makarios’un hayatta olduğu kutlanıyordu.
Kutlamalar uzun sürmedi.
Makarios, karşılarındaki gücün çok büyük olduğunu. Bu gücü durdurmanın mümkün olmadığını. Çok canların yitirileceğini söyleyerek, teslim olmalarını istedi.
Geldiği günün, ikindi ve akşam üstü arası, denizden gelen bir helikopter, Musalla’daki meydana inerek. Makarios’u aldı ve denizdeki İngiliz savaş gemisine götürdü.
İngiliz üslerinden de Malta üzerinden, İngiltere’ye, cebinde bir onnuk olmadan götürüldü. İngiltere Dışişleri, Callahan’ın talimatı ile örtü ödenekten Makarios’un cebine para kondu.
Baf, işgalcilere teslim olduktan sonra, Rum kesiminde solcu ve Makariosçuların avı başladı. Yollarda, arabalardan ateş açarak insan avlıyorlardı.
Bu, 20 Temmuz sabahına kadar devam etti.
Baf’ın Rum kesiminde, 15 Temmuzdan sonra geçen 5 günlük süre bu.
Bir de çok dar bir coğrafya içine sıkışmış Türk kesimine bakalım.
15 Temmuz sabahı haber duyulur duyulmaz. Baf Türk Halkı değişik duygular içerisine girdi.
Harekattan önce durumu bilmeyen ve Türk tarafına geçen Türkler bir bir Türk semtine gelmeye başladılar.
Türk mevzilerindeki emniyet tedbirleri artırıldı.
Kahvehanelerde, çok derin yorumlar yapılmaya başlandı.
Yorumların kaynağındaki kişi, çiçeği burnunda genç Başbakan Bülent Ecevit. Kıbrıs’ta pek tanınan biri değildi.
Ya ondan önceki Hükümetler gibi bu Hükümet de Kıbrıs Türkünün imdadına gelmezse, ne olacağı düşünülüyordu.
Rahmetli Ecevit’le 70’li yıllarda tanıştım ve ölümüne kadar, arkadaşlığımız ve sırdaşlığımız devam etti.
Ecevit’le bu yakınlığımızı, Baf’ta sadece Baf Türkleri değil, Rum kesimindeki bazı Rumlar da biliyordu.
İngiltere ziyareti, Baf Türkünün moralini iyice bozdu. Herkes 1967 Köfünye olaylarını ve zamanın Türk Hükümetinin tavrını konuşuyor. Ecevit’in Londra ziyaretinin sonucunun da buna benzeyebileceğini. Batılıların onu da geçmiştekiler gibi engelleyeceğini birbirlerine söylüyorlardı.
Bu endişe, üst düzey yönetim ve komuta kademesinde de baş göstermişti.
Bir gün kahvehanede otururken. Bir asker arkadaş yanıma geldi ve sancak karargahından istendiğimi söyledi.
Kendi kendime, her halde seferberlik başlatılıyor ve ben de kendi birliğime çağrılıyorum hesabını yaparak, sancak karargahına gittim.
Tüm üst düzey komutanlar orda idi.
Hepsi ile el sıkıştım. Çünkü Ankara’dan adaya beş günlüğüne gelmiştim.
Kahve ısmarladılar. Hoş beşten sonra esas konu gündeme geldi.
Rahmetli Ecevit’le olan yakınlığımdan bahsedilerek. Nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu, müdahale kararı alabilecek mi diye sordular. Orda da Köfünye hadisesi gündeme geldi.
Bu olay yaşanırken, Ecevit Londra’da idi.
Ben olayı kavradım.
Şunu söylediğimi hatırlıyorum. Ecevit diğer politikacılara benzemez. Amerika’ya rağmen, geçen gün haşhaş ekiminin törenini yaptı. Benim tanıdığım ve bildiğim Ecevit, Kıbrıs’a müdahale kararını alıp müdahale edecektir. Bu konuda benim hiçbir kuşkum yok. Çünkü Ecevit’in Kıbrıs’a bakış açısını çok iyi biliyorum.
Kıbrıs Türklerinin hak ve çıkarlarını hiçbir güce teslim etmeyecek bir Atatürk Milliyetçisidir. Endişe etmeyin zamanı gelince muhakkak yapılacaktır.
Toplantıda Rahmetli Dilaver Teğmen de vardı.
İkinci harekatta Rum barbarlar tarafından alınarak katledilmiştir.
Cemal, yüreğimize su serptin dedi. Ben oradan ayrıldım.
20 Temmuz günü birliğime katıldım. Gelip beni buldu ve kucaklayarak öptü. Adamın sapına kadar adam çıktı dedi.
20 Temmuz sabahı, Baf Türk semtinde herkes sevinçle birbirini kucaklamaya ve öpmeye başladı.
Beş günlük endişeli bekleyiş, Ecevit’in kendi sesinden çıkarma kararını duyunca sevince dönüşmüştü.



Bu haber 5076 defa okunmuştur

:

:

:

: