Arabayı park ediyorum. Unuttuğum bir şey var. Yolumun üstündeki küçük markete gireceğim. Maskemi takıyorum.
Camda, kapıda “ MASKESİZ GİRİLMEZ “ yazıyor.
Kapı girişinde 25-30 yaş arası üç genç...
Market sahibi :
- Hani maskeniz?
Maskesiz giremezsiniz!” diyor.
Hemen dikleniyor içlerinden birisi... -Ben hasta değilim ki!”
- Nerden bileyim? Bugün değilsin yarın olabilirsin...
Sırıtıyor diğeri:
- Dayı şurdan bir paket ... sigarası ver de gidelim.
Üçüncüsü dalıyor rafların arasına...
Ona buna dokunuyor. Kirli saçlı kafasını karıştırarak...
Tam dayaklık bunlar...
Eşşek kadar olmuşlar ama ADAM OLAMAMIŞLAR...
Nihayet biri ıslık çalıyor. Üçü birden çıkıyor.
Market sahibi havaya dezenfektan püskürtüyor, masaya, ellerine...
Ardından ekliyor.
- Bunlar başbelası... İnsanı katil ederler... Bana marketi kapattıracaklar, diye söyleniyor.
Şimdi CORONAnın neden arttığını daha iyi anladım, diyorum. Allah yardımcınız olsun...
İSTERİM
çatıları güneş
pencereleri deniz kokan evler...
duvarlarından hanımeli sarkan
çocuk kahkahaları taşan bahçeler...
mutlu mesut kadınlar
dost bakışlı erkekler
isterim...
Ayşe TURAL
ADAM OLASINIZ DİYE.../ geçen yıldan
Uçaktayım. Kalkmaya beş on dakika olmalı. Yanım boş kaldı diye içimden seviniyorum, elde olmadan...
Yolculuklarda biraz bencil oluyor insan. Gürültücü, durmadan kıpırdanan ya da çok konuşan insanlar istemiyorum.
Zaten az sonra kitabımı açıp okumaya başlarım. Sahi önce cepteki derginin bulmacasını çözeyim...
Tam yerleşiyorum derken, iki genç geçip oturuyor yanıma...
Eyvah eyvah!
23- 24 yaşlarında, şamatacı iki genç... Hani derler ya “ Devenin istemediği ot burnunda biter.” atasözündeki gibi...
Yan gözle inceliyorum. Boyunlarında bir parmak kalınlığında altın zincir, bileklerinde döndürüp durdukları tespihler... Yerleşirken yüksek sesle sataşıyorlar birbirlerine... Kemerlerini karıştırıp marifetmiş gibi gülüyorlar...
Vay başıma!
Uçağın kapısının kapanmasını bekliyorum sabırla... Çünkü yan koltuklar bomboş.
O kadar gürültü ediyorlar ki, hostese işaret ediyorum; oluru alınca yan tarafa geçiyorum. Derken iki sıra önden bir bey ayağa kalkıp “ Sizi adam olasınız diye götürüyorum...” deyince sus pus oluveriyorlar...
Bu yaşa gelip de adam olamamışlarsa vay halinize...
Nereye mi gidiyoruz?
Elbette KIBRIS’a...
Vah! Ülkem vah!
BİR SENSİZ VAKTİ
bu gece
bir sen/siz vakti
köhnemiş teknelerden
daha yorgun ruhum
ay tutulmalarında...
sana kapalı sokaklarımda
kör bir sevda dolanır
ayaklarıma...
binbilinmezli denklemlerimi
ben bile çözemem...
bir sen/siz vakti
delicesine yakar yüreğimi
vargit başımın belası
derin uykulara hasretim...
senin yüzünden
sen/sizliğim
bilesin...
Ayşe TURAL
KADINLAR NADİDE ÇİÇEKLERDİR
ONLARI KIRIP İNCİTMEYİN
Yandaki masaya bir çift oturuyor. Kadın siyah,uzun bir elbise giymiş, hafif dekolte... Düz kumral saçları omuzlarından aşağı dökülüyor.
Erkek de uzun boylu, fiziği düzgün... Şakaklarında ona yakışan birkaç gümüş tel parlıyor...
Her ikisinin de yüzü mutlulukla pırıl pırıl... Aydınlık... Sevgi dolu...
Selfiler yapılıyor, bakışlar kimseyi görmüyor, canlı müziğe dudaklarıyla eşlik ediyorlar.
Bütün düz cümleler büyülü bu akşam... O an dünyada sadece ikisi var.
Ne güzel bir tablo...
Ansızın bir çiçekçi görünüyor, sepeti gül dolu... Belli ki önceden mizansen hazır... Sürpriz kadın için. Arkasında duruyor çiçekçi. Bekliyor...
Erkek masanın altından kırmızı bir gül çıkarıp uzatıyor kadına... Yüzünü görmelisiniz kadının... MUTLULUK DANS EDİYOR...
Derken çiçekçi başının üstünden gül yaprakları serpiyor. Şaşırıyor kadın... Gül yaprakları saçlarında, tabakta, her yerde...
Ne kadar mutlu.. Gözleri doluyor mutluluktan... Kalkıp erkeğe sarılıyor. Hafifçe dokunuyor dudaklarına. Bir süre sarmaş dolaş kalıyorlar...
Canlı müzik bir AŞK 💕 💕 💕 şarkısı çalıyor...
AŞK
Dudakların GİT derken
kalbinin
N'olur KAL
deyişidir...
Ayşe TURAL
YAŞAM ÇEMBERİNİZ
Görünürde çizgileri olmayan, kendimizin belirlediği bu alanı çok seviyorum ben...
Burası benim ülkem. Ben izin vermedikçe kimse adım atamaz. 😄
Elbette sizin için de geçerli bu... Aksi halde HUZUR diye bir şey kalmazdı.
Çevremizde binbir çeşit dost ve arkadaş var. Elbette “ Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” sözünü de unutmuyoruz...
İlk adımla başlayalım...
İçinizde kimler ayran gönüllü?
Bizde çok kullanılan bir sözdür bu... Hemen heveslenen ama nedense onu elde ettikten sonra bıkıveren insanlar için kullanılır... Kısacası ayrangönüllüler için...
Hayatın her alanında yakalarsınız onları, özellikle de ikili ilişkilerde...
Sizinle tanışmak , size yakın olmak için yapmadıkları kalmaz. Hatta aşklarından ölürler... Biraz zaman geçince onlar için cazibenizi kaybedersiniz/ aşkları saman alevi gibidir.../ arkalarını dönüp giderler...
Aynı şey arkadaşlıkları için de geçerlidir. Işleri düşünce sizden iyisi yoktur. Etrafınızda pervane olurlar... Çıkarları tamamlanınca da arkalarına bile bakmadan toz olurlar... Ta ki yeni bir duruma kadar...
Böylelerini iyi tanıyın ve ilk fırsatta YAŞAM ÇEMBERİNİZin dışına çıkarın...
Sevgiyle ve mutlulukla efendim...
NE KADAR
Daha
Ne kadar sürecek
Sana olan tutkunluğum...
Daha kaç gece uykusuz kalıp
Kalp atışlarımı dinleyeceğim...
Dolunaylarda sıkıntılı
Dolunaylarda sancılı...
Bir taraftan
Diğer tarafa dönüp
Seni düşüneceğim....
Ayşe TURAL
BOĞAZIMDAN GEÇMİYOR
Arada bir dışarda bir şeyler atıştırmayı severim... Öğle yemeği için arkadaşımla eve yakın bir yere gidiyoruz...
Hem sohbet edip hem yerken arkama dönüyorum... Bir çift mavi gözle karşılaşıyorum... Ağlayan bir çift kocaman mavi göz... Siliyor ama tekrar akıveriyor...
On üç on dört yaşlarında bir kız... Ailenin en büyük çocuğu... Kendinden küçük bir kız ve bir erkek kardeşi daha var... Bir de anne... Hepsi mavi gözlü...
Gözyaşlarını gördüm ya! Yediğim boğazımdan aşağı gitmiyor... Diğerleri yiyor onun önü boş... Ağlıyor...
Kendimce bir sürü senaryolar üretiyorum... İkide bir arkama dönüp bakıyorum... Neyse ki annenin arkası dönük... Beni görmüyor...
Dayanamıyorum, kalkıyorum. Arkadaşıma “ Ben konuşmaya gidiyorum.' diyorum...
Bir solukta masalarındayım.
' Afiyet olsun, bu güzel gözlü kız niçin ağlıyor? ' diye soruyorum...
Anne gülümseyerek anlatıyor.
Lefke tarafında yaşayan bir aile... Anne, tatili fırsat sayıp çocuklarını Girne'ye gezmeye getirmiş. Yemeği nerde yesek deyince abla ile erkek kardeş anlaşamamışlar... Anne de ikisinin dediğini de yapmamış başka bir yere getirmiş onları...
Kendimi tanıtıyorum... Anneyi bu kararından dolayı kutluyorum...
Buluğ çağındaki kızımıza sarılıp ' Lütfen yemeğini ye, bak sen ağlarken ben üzüldüm... Bir gün okuluna geleceğim...' diyerek ayrılıyorum...
Şimdi içim rahat... Biz anneler, çocukları ağlarken onlarla ağlayanlardanız...
Ah! Benim yufka yüreğim...
AYŞE TURAL