Biraz da siyasi nostalji

Birinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerine on gün kaldı.

Birinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerine on gün kaldı.
Açık hava toplantıları yok.
Daha doğrusu açık havadaki tüm kalabalık etkinlikler, Sağlık Bakanlığı üst kurulu tarafından yasaklandı.
Kampanyalar, yeni boyutlarla devam etmekte.
Sosyal medya, TV ve radyolardan yapılmakta.
Bir de telefonların her türü, bu işe amade.
Muhalefet propagandasını, pandemi ve eğitim üzerinden yapmaya çalışmakta.
Bazı sendikalar da buna dahil.
İktidar partileri ise daha çok dış politika ve Kıbrıs sorunu bazında propaganda yürütmekte.
Her iki kesimin ağırlıklı noktası ise Türkiye ile olan ilişkiler.
Bazı Muhalefet partileri ve bazı adayların. Türkiye’nin Kıbrıs Türk Halkı üzerinde seçimleri etkilemek adına tutum ve davranış içinde olduğu yollu açıklamalarda bulunmalarına. İktidar partisinin büyük ortağı tarafından ciddi eleştiriler ve açıklamalarla yanıt vermesi de seçim propagandalarının bir diğer yüzünü oluşturmaktadır.
Bazı bağımsız adayların ve bağımlı adayların, Türkiye karşıtlığı ile isnat edilmeleri karşısında gösterdikleri ve verdikleri tepki.
Bu gibi hareketlerin toplumu ayrıştırmak ve ötekileştirmek açısından çok tehlikeli sonuçların doğmasına neden olabileceğini dile getirmektedirler.
Bu görüşlere katılmamak mümkün değildir.
Lakin bu seçimlerde bu görüşleri dile getiren adaylar ve bağlı oldukları partiler. Bu davranışlarını bidayette de ortaya koysalardı. İnanın çok ama çok inandırıcı olurlardı.
Biraz gerilere gidersek, ne demek istediğim, anlaşılacaktır.
Bu adadan bir Annan ve bir Planı geçti.
Onun öncesinde 2003 seçimleri oldu.
2004 ‘te de Kıbrıs Türk Halkının kaderini belirleyecek Annan Referandumu.
Bu iki sandıktan çıkacak olan irade. KKTC’deki Kıbrıs Türk seçmeninin iradesi olacaktı.
Referandumu etkileyecek ondan önce yapılacak genel seçimlerdi. Onun için sandıktan çıkacak olan sonuç çok önemliydi.
Halkın iradesine, genel seçim arifesinde, müdahalelere başlanmadı mı ?
Adaya, Türkiye’den ve AB’den gelenler olmadı mı ?
Kentlere ve köylere ziyaretler yapılmadı mı ?
AB ‘nin paraları ile kampanyalar yürütülmedi mi?
Bunlar 2004’teki referandumda da devam etmedi mi ?
En kötüsü.
Annan Planına karşı hayır kampanyası başlatan ve bu görüşü paylaşan insanlarımıza karşı. Öyle bir ötekileştirme ve ayrıştırma kampanyası başlatılıp. Bunlar düşman ilan edilmedi mi ?
Bunların düşmanlığı. Barışı tekellerine alan ama iktidara geldiklerinde bunu sağlayamayan sözde barış yanlıları tarafından yapılmadı mı ?
Suçlama öyle büyük bir suçlama ki.
Bu düşmanlık, barışa karşı yapılmış bir düşmanlık boyutuna çekilerek.
Plana karşı çıkan herkes. Barış düşmanı ilan edilmedi mi ?
Referandumdan sonra. Planı reddeden Rum tarafındakilere ise hiçbir zaman bu nitelikte bir suçlama yapılmaması da düşündürücü olsa gerek.
Toplumu ayrıştırma ve ötekileştirmeyi, şimdilerde şikayet konusu yapanlar.
Bir geçmişe bir de aynaya bakarlarsa. Ayrıştırmayı da, ötekileştirmeyi de göreceklerdir.
İradenin saptırılması, değiştirilmesi ve etki edilmesine gelince.
2005 yılına baksınlar.
Halk iradesinin tecelli ettiği meclisteki iradeye, nasıl müdahale edildiğini ve yarattıkları ÖRP eserine dönüp bir baksınlar.
Bazı adaylar ise Türkiye karşıtlığı ile oy toplayabileceklerini zannederek. Birbirleri ile yarış halindeler.
Türkiye ile herhangi bir konuda ters düşülebilir. Bunu Türkiye karşıtlığına indirgemek çok tehlikeli ve yanlış bir davranış olur.
Annan Planı ile o zamanki Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş ters düşmüştü. Planla ilgili eleştirilerini yaptı. Fakat Türkiye’ye karşı
hiç bir kelam etmedi. Seçimlere girse belki kazanabilirdi. Kazanmış olsa idi, karşıt duruş sergilemek zorunda kalacaktı.
Rahmetli Denktaş, büyük bir devlet adamı olarak bunu yapmadı ve aday da olmadı.
Ateşkesin sürdüğü bir ortamda. Batının, AB’nin ve BM ‘in Kıbrıs konusu ve Doğu Akdeniz’e bakış açılarını gördükten sonra.
Sn. Akıncı’nın sözünü tekrar etmekte fayda var.
“Kıbrıslı Türkler olarak sığınacak tek bir liman var. O da Türkiye’dir.”
Bu limanın kıymetini bilelim.
Bu haber 10113 defa okunmuştur

:

:

:

: