Öbür gün, yani Pazar gün, KKTC Halkı Cumhurbaşkanını seçecek.
Bu seçim, diğer seçimlerden çok daha farklı bir seçimdir.
Salt Cumhurbaşkanı seçiminden öte, önem taşıyan bir seçim.
Annan Referandumunu andıran bir yapıya bürünmüş gibi.
Şimdi, Türkiye karşıtlığı ile kampanya yürütenler ve oy sağlamaya çalışanlar. Annan Referandumunda, Türkiye ile kol kola kampanyalarda idiler.
Plana karşı olanları da acımasızca eleştirip “barış düşmanı “olarak ilan ederek. Toplumu ayrıştırma politikalarını kendilerine seçim sermayesi olarak acımasızca kullanmışlardı.
Rahmetli Denktaş ‘ı ve Plana karşı olanları sadece “barış düşmanı” olarak ilan etmemişler.
Bir de statükocu olarak adlandırıp, statükodan nemalanan kitle olarak da suçlamışlardı.
Annan Planı’nı Rumlar reddetmelerine karşın. AB bir “Hristiyan Kulübü “olması hasebiyle Rum tarafını birliğe aldı. Türk tarafı evet dediği halde, her zamanki çifte standart politikaları ile Türk tarafı birliğe alınmadı ve AB kurumlarının kararları ile Türkiye’nin bir alt birimi olarak statülendirildi.
Bilahare, 5 yıl Gambari süreci görüşüldü.
Sonuç Sıfır.
Ardından, bir beş yıl da Sn. Eroğlu müzakerelere devam etti.
Bu beş yılda da bir sonuca gidilemedi.
Son müzakereleri ise, görevi bitmek üzere olan Sn. Akıncı yürüttü.
İp Crans Montana’da koptu.
Konferans sonuçsuz kaldı. Herkes ülkesine döndü.
Sn. Akıncı, bizim nesil bu işi halledemedi. İş bizden sonraki nesillere kaldı yollu açıklamalarda bulunarak. Konferansın başarısızlıkla noktalandığını ilan etti.
AK partinin iktidarda olduğu 17 ‘ci yılında. Rumlar ve Yunanistan’ın bu işi oyalama siyaseti ile götürdüklerini ve Kıbrıs Türkleri ile Federal bir yapıda hiçbir şeyi paylaşamayacakları gerçeği ortaya çıkınca. Türkiye’nin Federasyondan başka modellerin de masaya getirilmesini açıklamasından sonra. Olanlar oldu.
Türkiye ile Annan Planı referandumunda el ele yürüyenler. O eli bırakıp, o elin sahibine karşı diklenmeye ve karşıtlık politikası uygulamaya başladılar.
Türkiye ile her konudaki ilişkileri, seçimlere müdahale diye propagandalarında kullandılar.
Tamirat parası yarım milyar TL olan can suyunun tekrar evlere akıtılmasını. Seçimlere müdahale olarak propaganda malzemesi yaptılar.
AB ‘nin, Güneyin ve bazı batılı ülkelerin yaptıkları ise hasır altı edilmekte. Normal davranış biçimi olarak algı yaratılmaya çalışılmakta.
Utanmasalar, Pandemi Hastanesi için gelen malzemeyi. Seçimlere müdahale olarak propaganda haline getirecekler.
BM GS’ne de beşli Konferans için demeç verdirerek, oyunlarına alet ettiler.
Biraz da bu beşli konferans işine değineyim.
Sanki Seçimlerden hemen sonra beşli bir konferans oluşacak ve esas müzakerelere geçilecekmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Öyle bir şey yok.
Olacak olan, gayri resmi bir konferans yapılacak.
Herkes karşı tarafı yoklayacak.
Teşbihte hata yoksa.
Bu bir yağlı güreş gibi olacak. Güreşçiler, Peşrev havası ile el ense karşı tarafı yoklayacak. Hava müsait ise, bilahare müzakerelere geçilecek.
Beşli konferansı talep eden Türkiye. Bilahare çoklu konferans önerisini de ortaya attı.
Sadece Kıbrıs sorunu değil. Hidrokarbonlar ve Doğu Akdeniz’deki sorunların da ele alınacağı ve KKTC’nin de temsil edileceği bir konferans önerdi.
Bu açıklama yapıldıktan sonra. Güneyden jet hızı ile olumsuz yanıt geldi.
Olumsuzluğun esas nedeni ise, Kıbrıs Türklerinin böyle bir konferansta temsil edilememesi gerçeği.
Hiçbir şeyi bizimle paylaşamayan ve aradan yarım asır geçmesine rağmen. Bu zihniyetini değiştirmeyen ve değiştireceğine dair hiçbir güven vermeyen Güney komşularımızla, Federasyonu konuşmak. Bir asır daha Kıbrıs Türk Halkının ömrünün heba edilmesi anlamına gelmez mi ?
Egemenliğin olmadığı.
Garantilerin ortadan kalktığı bir çözüm şeklinin. Kıbrıs Türkünü hangi maceralara götüreceğini tahayyül bile etmek istemem.
Hele hele “Barış ve Adalet” sağlayacağını iddia eden BM ve onun GK ‘nin çifte standartlı davranışlarını yaşayarak gördükten sonra.
Pazar günü herkes sandığa gitmeli.
KKTC ‘nin Özgürlüğü, Bağımsızlığı, Egemenliği ve hepsinden önemlisi Anavatanın garantörlüğü için oy kullanalım.
Haydi sandık başına.