Gelişmekte olan ülkelerin suç oranları, gelişmiş ülkelere kıyasla daha hızlı artış göstermektedir. KKTC’de de suç oranları giderek artmakta, bu nedenle suçlulara verilen cezaların caydırıcı nitelik taşıyıp taşımadığı hususu önemli bir tartışma konusu yaratmaktadır.
Özellikle son yıllarda yaşanan kriminal suçlar -cinayet, hırsızlık, kundaklama- ile cinsel saldırı suçlarının yanı sıra trafik ihlallerinin sebebiyet verdiği ölümlü kazalardaki artış oranı da ne yazık ki önemli boyutlara ulaşmıştır.
Bahse konu suçların işlenmesi halinde uygulanan cezai müeyyidelerin yetersiz kaldığı ve caydırıcı olmadığı düşüncesinin hakim olmasının yanı sıra yerli halkın büyük çoğunluğu, ülkeye giriş-çıkış hususunun denetlenmediğini, kolluk kuvvetleri sayısında ciddi yetersizliklerin olduğunu ve KKTC’nin kapasitesinin çok üzerinde kişinin denetimsiz şekilde ülkeye alınarak başıboş bırakıldığını düşünmekte ve suç oranlarındaki ciddi artışı bu nedenlere dayandırmaktadır.
Bu nedenlerin haricinde hapishane kapasitesinin artan suç oranları nedeni ile ihtiyaçları karşılayamamasına binaen; sık sık şartlı tahliyelerin yapılması, cezaların ivedilikle infaz edilmesine ilişkin güveni sarsmakta, halkın bu hususta tedirginlik yaşamasına sebebiyet vermektedir.
Suç oranlarında azalma sağlanması amacıyla yaptırımı yüksek cezai müeyyidelerin getirilmesi ve cezaların ıslah edici nitelikte olması için öncelikle büyük sorun teşkil eden ekonomik nedenler sebebiyle buhran yaşayan kişilerin psikolojik açıdan sorunların giderilmesi amacıyla çalışılmalar yapılmalıdır.
Döviz kurlarındaki ciddi yükseliş sebebiyle herkes ekonomik açıdan olumsuz anlamda etkilenmiş ve akabinde hırsızlık, kundaklama gibi suçlar oldukça artış göstermiştir. Hal böyle iken cezaların yalnızca ağırlaştırılarak ıslah edici nitelik kazanmasını hedeflemek, suç oranlarının düşmesinde istenilen etkiyi meydana getiremeyecektir.
En ağır ceza olarak kabul edilen idam cezasının uygulandığı ülkelere bakıldığında suç oranlarının oldukça yüksek olduğunu, cezayı arttırmanın suç oranlarının azalmasıyla orantılı olmadığını, bilakis artırdığını görmekteyiz. Hapis cezalarının yalnızca süresinin uzatılarak cezaların daha caydırıcı hale gelebileceği düşüncesi de istisnalar dışında pek isabetli bir bakış açısı değildir. Nitekim suç işlemeyi kafasına koyan kişilerin ilgili suça ilişkin cezai yaptırım analizine girip, suç işlemeye ilişkin niyetlerini korumaları ya da vazgeçecek olmaları da pek muhtemel değildir.
İş kazalarına verilen cezalar hususunda ise Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyi arasında ciddi farklılıklar olduğunu görmekteyiz. Örneğin; Larnaka Kaza Mahkemesi, iş kazası sebebiyle sorumlu bir şirketi 32 bin Euro (298 bin Türk Lirası) civarında oldukça yüksek bir cezaya hükmederken, adanın kuzeyinde iş kazalarında uygulanabilecek en yüksek parası cezası 43 bin 200 TL olarak kaydedilmiştir.
İş sağlığı ve güvenliği hususunda görüş bildiren uzamanlara göre, bu konuda cezaların caydırıcı nitelikte olmadığı, amacın sadece ceza kesmek olmaması gerektiğini, çalışanın da işverenin de yaptırımı hissetmesi gerektiğini savunmaktadırlar.
Aynı şekilde Kıbrıs’ta büyük çoğunluğun trafik kurallarına uymadığının göz önünde bulundurulması para cezasının miktarının yüksek olmaması sebebine dayandırılabileceği gibi, Avrupa ülkeleri gibi ciddi artışlar yapıldığı takdirde caydırıcı niteliğe haiz olabileceği söylenebilir.
Dünyada ve KKTC’ de yapılan araştırmalar neticesinde görülmektedir ki, iş kazalarında ve trafik ihlallerinde cezanın miktarının artırılması caydırıcılığını da orantılı olarak artırmakta, bu hususta ilgili suç oranları azalmaktadır.
Öte yandan bahse konu diğer suç oranlarının azalması amacıyla cezaların caydırıcı olabilmesi, cezanın şiddetinin büyüklüğünden çok, önceden alınabilecek tedbirler ile mümkün olacaktır. Halkın isteklerine ve suç oranlarının bu denli artmasında tespit edilen hususlarda halka kulak verilmeli, bu konularda tedbirler ivedilikle sıklaştırılmalıdır.