Ben anlatabildiğim kadar varım, sizler de anlayabildiğiniz kadar...
Duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi aynı noktada kesiştirmek marifet ister, farkındayım...
Çok da zor iştir, ama biz sizlerle bunu başarıyoruz... Benimle paylaştıklarınızı yakın çevrenizle, kendinize yakın hissettiklerinizle
de paylaşın, ne olur!
Hayatın içinde her zaman İNSANIN İNSANA BORCU VARDIR,
diye düşünürüm:
Onu anlamak/ onu dinlemek/
küçük de olsa yardımlarda bulunmak/
moral vermek/ destek
olmak/ anlayış göstermek/ hoşgörülü
davranmak/ bazen kendimizi
onun yerine koyabilmek... gibi.
Zaman zaman bir kahve molasında başbaşa olmak isteyen dostlarım,
öğrencilerim, hatta hiç tanımadıklarım olmuştur. Onlar anlatır, ben sadece dinlerim... Ara sıra da sorular sorarım. Ayrılırken bana sarılır ' Çözümü buldum, bana yol gösterdiniz, teşekkür ederim...' derler.
Oysa ben sadece yüreğimle dinlemiş, anlamaya çalışmışımdır... Sadece dolaşmış yumaklarını açmalarına yardım etmişimdir, ipin ucunu görmelerini sağlamışımdır... Hepsi bu... Dıştaki göz, her şeyi daha net görür... Ormanda kaybolan birinin yönünü
bulamaması gibi...
Oysa helikopterdeki tüm yolları görür...
Yaşama dokunurken SEVGİ ile davranmayı unutmayın, PAYLAŞ-
MAYI da...
GÜNE GÜNAYDINLARLA BAŞLAMAK
Oyuncak bir bulut gibi
Coşkun...
Deli ediyor gülüşün.
Ben,
Annesini kaybetmiş kedi yavrusu misali...
Dünyamı aydınlatır,
Sesinin rengi...
Gecelerim,
Siyah-beyaz fotoğraflara döner
Yokluğunda...
Düşlerinde olmamak
Bir çemberin dışına düşmek gibi...
Yeni güne başlamak seninle...
Uykunun günü erteleyen mahmurluğunu
Yaşamak kollarında...
En güzel ninnilerle
Yeni güne uyanmak
Sevdanla...
Baş tacısın yaşamımın...
İçinde çocuk bahçesi olan
Gizli odamın
Davetli misafiri oluverdin işte...
Güzel gülüşlerime gölgeler
Düşürme ne olur?
Ayşe TURAL
YILLAR
Yıllara inanmıyorum. Doğrusu çoook hainler... Yıllar, nasıl geçer bana haber bile vermeden. Her şey daha dün gibi...
Çocukluğum ne zaman geçti? Daha dün şu köşede top oynayan küçük kız, ben değil miydim? Sobelerim hala dudaklarımda sıcacık...
Halit Amcanın bakkal dükkanından aldığım balıklı şekerlerin tadı damağımda... Bir de çubuklara sarılarak satılan gökkuşağı renginde macunlar alırdık.
Erimiş şekerlerdi onlar. Renklerine bayılırdım. Her çocuğun elindeki macun farklı renk harmonisi oluştururdu. Renkleri seyretmekten yalamayı unuturdum...
GÜLLER
Beni senden önce
Uyandırmadı kimse
Uykularımdan
Güllerle......
Ayşe TURAL
SAMİMİYET İLE SENLİ- BENLİLİK'İ (LAUBALİLİK) BİR SAÇ TELİ AYIRIR...
Yıllar önceydi, Edirne Öğretmen Okulu birinci sınıf öğrencisi olmalıyım.Edebiyat öğretmenimiz SEVİN ÖZBAYRAM...
Mükemmel bir edebiyat öğretmeni... Konuşma, davranış, genel kültür... Her konuda olduğu gibi, sıcağı sıcağına davranışlarımızı düzeltiyordu. Ne oldu, nasıl oldu hatırlamıyorum... Bize samimi olmakla laubali olmanın ...çok ince bir çizgiyle ayrıldığını anlattı. Adeta saç teli kadar ince bir çizgi... Bu konu her aklıma geldiğinde kendisini ve emeklerini saygı ile hatırlarım... Ne mutlu bana...
Dönüp kendi hayatınıza bakın, mutlaka bu tür olaylar yaşamışsınızdır:
Saygı gösterdiğiniz bir insana yanlış bir dokunma, sıcacık olabilecekken aşırıya kaçan bir söz, hatta bir bakış, bazen bir gülümseme... Alaycı bir jest ya da mimik; sizden sen'e dönüşen bir ifade... Başlayan en güzel ve özel dostlukları bile ta başında yıkıverir...
Tam,' Ne de güzel başladı' derken ikinci adımda gelen yapmacık, birden samimi olma gayreti size çok İTİCİ gelmiştir... Arkanıza bile bakmadan kaçarsınız... Bir daha da görüşmezsiniz...
Özellikle bazı gençlerde bunu gözlemliyorum ve çok üzülüyorum. Üç bine yakın izleyenim, yazanım var. Doğal olarak içlerinden birileri çıkıyor. Uyarıyorsunuz, anlamıyorlar bile... O zaman da bir tık'la atıyorsunuz...
' Hadi gelin bir kahve içelim...' diyenler bile çıkıyor... Haddini bilmemek, sınırı aşmak böyle bir şey... Özellikle saygı beklediğiniz, çocuğunuz yaşınızdakiler yapıyor bunu... SEN ile SİZ arasındaki farkı bile çıkaramayanlar var hala... İşte o zaman hiç mi eğitim görmediler, etraflarına bakıp da nasıl ders çıkaramıyorlar diye düşünmeden edemiyorsunuz... Nasıl bir toplum olduk, iletişimin en yaygın olduğu dönemde böyle durumlara rastlamak çok acı...
Bizler yetiştirilirken GÖRGÜ KURALLARI dersleri ve kitapları vardı. Pekçok öğrencim, hala onlara telefonda nasıl konuşulur/ iki kişi nasıl tanıştırılır/ esnemek ve hapşurmak sırasında nasıl davranılır'ı anlattığım derslerimi hatırlıyorlar...
Bence görgü kuralları ailede başlar... Elbette okulda da devam eder... Samimiyet adı konan bazı davranışların SENLİ- BENLİLİK olduğu biline...
Saygılarımla...
BEKLE BENİ
Bekle beni
Seni görmeye geleceğim.
Elimde gökkuşağı demeti
Cebimde güneş mendilim
Eteklerimde şarap lekesi...
Ben Troia'lı Helen'den daha Helen...
Saçlarım çağlar ötesinden
Tenim Kırım güzeli
Balkanlı kanımda
Aradığın en güzel ateş....
Bekle beni
Seni gördüğüm
Seni sevdiğim
Seni öptüğüm yerde.....
Ayşe TURAL
GÖNÜL SOFRANIZ NE KADAR ZENGİN?
Yaşamak çok enteresan bir zaman dilimi ve olgu bana göre… Olaylar sizi olup bittikten sonra daha çok etkiliyor sanki… Kimi derin izler bırakırken kimi de inadına unutuluyor… Olsun varsın, yaşamak her şekliyle güzel bana göre…
GÖNÜL SOFRANIZ NE KADAR ZENGİN?
Bu sabah her zamanki güne erken başladım. Bahçede çok oyalanmadım, çünkü çekim hazırlıklarım vardı. Geceden seçtiğim kıyafetimi sırtıma geçirip soluğu kuaförüm TURAY'da aldım. O saçımı yaparken ben de makyajımı tamamladım. Her zamanki gibi marifetli elleriyle çabucak işini bitirdi.
Tam gitmeye hazırlanırken MELEK Hanım (işyeri ortağı) başını mutfak kapısından /sıcacık gülümsemesi ve pırıl pırıl gözleriyle/ uzatarak:
- Hocam kahvaltı soframıza katılır mısınız? dedi.
- Ama ben kahvaltı yapmıştım, dedim ama bir parça alabilirim'i de ekledim.
Her ne olursa olsun, ikram edilene hayır dememeye çalışırım. Gönül koymasın karşımdaki diye... Bu niyetle mutfağa yürüdüm...
Çarçabuk ama özenle hazırlanmış bir sofraydı... Yumurta, peynir, salatalık, domates, salam, zeytin vs. Aslında sofrada nelerin olduğu hiç mi hiç önemli değildi...
GÖNÜL SOFRASI böyle bir şeydir işte... Sunduklarınıza bir de sevginizi eklerseniz; konuğunuz tıka basa doyar, mutlulukla kalkar sofranızdan... Eteğindeki sevgiyi de bereket olarak bırakır, başkalarına da sunmanız için...
ÇİÇEK
Merhaba
Minik çiçek
Dokunabilir miyim yapraklarına
Koklayabilir miyim seni
Okşayabilir miyim gözlerimle
Gökkuşağı renklerini...
Ayşe TURAL
HAYATA DOKUNMAK...
Ne güzel bir duygu, ne güzel bir söz HAYATA DOKUNMAK...
Bence hayatı içimizde hissettikçe, yaşama sevinci duydukça hayata dokunmuş oluyoruz... Farkına vardıkça, tadını damağımızda hissettikçe yaşadığımızı anlıyoruz çünkü...
Sevdiklerimizle, dostlarımızla konuşup paylaşırken hayatı; bizden binlerce kilometre uzakta, hiç yüzünü görmediklerimiz, sesini duymadıklarımızla da benzer
paylaşımları yaşamak harika! Sanırım bunu başarmak için, gerçekten istemek ve paylaşmaya hazır yürekli olmak gerekiyor... Bunlar da sizde var zaten...
Gerçekten iyi ki varsınız...