Terazinin iki kefesi

Bir vakitler “Kötü gün dostu” diye bir tabir vardı. Zor günlerimizde arayanımızın, soranımızın, yanımızda olanın kıymeti en büyüktü. “Kötü günümde bile unutmadı, maddi manevi desteğini esirgemedi” der sevinirdik.

Bir vakitler “Kötü gün dostu” diye bir tabir vardı. Zor günlerimizde arayanımızın, soranımızın, yanımızda olanın kıymeti en büyüktü. “Kötü günümde bile unutmadı, maddi manevi desteğini esirgemedi” der sevinirdik. Bilirdik ki beraber gülmek herkesin işi, beraber ağlamak er kişinin işiydi. Ama öyle bir değişti ki dünya. Bu cümleyi “iyi gün dostu” şeklinde değiştirmemiz gerekti. İçimizde büyüyen bir yarış hırsıyla ağlayana mendil uzatmak en kolayı oldu. Çünkü başaranı tebrik etmektense, mağlup olmuşu teselli etmek daha büyük haz verdi bize. Biz istedik ki ayağımız taşa değse, o taş diğer tüm insanların başına düşsün. Bizi acıtan taş başkasını güldürmesin.



Biz geçinemiyorken kimse geçinemesin, biz viraneyken kimse sefa sürmesin istedik. Mutlu olandan çok mutsuz olanı görmeyi hevesledik. Düşküne yardıma koşmadık ama düştüğünü görmek için yanında olduk. Omzuna bir saniye elimizi koyarken “kötü gün dostu” deyiminden payımıza düşen iyiliği giyindik. Kendimizi iyi, karşımızdakine de “ben dostum” diye kandırdık. Birine acımak takdir etmekten daha kolay geldi. Kendi ayaklarıyla kalktığını görmektense, kalkmak için bir ele ihtiyaç duyduğunu bilmek daha iyi hissettirdi bize. Biri düşse, o düşünce sanki terazinin diğer kefesindeymişiz gibi yükselmeyi ümit ettik. İşte böyle ucuza tartık insanlığımızı.

...

Kendi dünyasını açmayan ama başkasınınkine balıklama dalan, merakını samimiyet kılıfıyla örtüleyen insanlara dönüştük birer birer. “Anlat hafiflersin” derken daha ağır bir darbe için kol sıvadık. Hem en yakın hem en uzak olduk. Tanıdık tanımadık herkesin açığını arayan, mutsuzluğunu, başarısızlığını bekleyen düşmanlar olduk birbirimize. Dost olmayı bilirdik, ama sinsi bir düşman olmayı daha çok sevdik.

:

:

:

: