Odamda geçirdiğim birkaç saatten sonra resim çizmekten sıkılıp bana ferahlatıcı bir kapı açtığını hissettiğim yazma eylemine giriştim. Çünkü penceremden gördüğüm manzarayı resmederken sınırlarım vardı. Güneş sarı, bulutlar beyaz ve gökyüzü mavi boyanırdı. Ama yazarken bildiğim kelimelerle bilmediğiniz cümleler kurabilir, altına kendi imzamı atabilirdim. Kanımca yazmak işi, sınırlarımın daha geniş olduğu bir eylemdi.
Odamda geçirdiğim birkaç saatten sonra resim çizmekten sıkılıp bana ferahlatıcı bir kapı açtığını hissettiğim yazma eylemine giriştim. Çünkü penceremden gördüğüm manzarayı resmederken sınırlarım vardı. Güneş sarı, bulutlar beyaz ve gökyüzü mavi boyanırdı. Ama yazarken bildiğim kelimelerle bilmediğiniz cümleler kurabilir, altına kendi imzamı atabilirdim. Kanımca yazmak işi, sınırlarımın daha geniş olduğu bir eylemdi.
Yazılarımdan bir takım beklentiler vardı. Çocuktum ve çocukça meselelerden bahsetmeliydim. Bahçedeki köpeğimizin aslında konuşabildiğinden, bulutların da bir sureti olduğundan, banyoda bestelediğim şarkıdan, topladığım çiçeklerden koku yaptığımdan falan. Olağan dışı olan, hayal gücüyle süslenmiş anlatımlardı okunması dilenen. Bir süre ben de öyle yaptım. Ve iyi ki hayal gücümle yazdım. Sınırlandırılıyor sandığım alanımda, çocukça denilebilecek ne varsa yazdıkça kendimle çocuk kaldım.
Yazarken tek sınır okuyucunun anlama kabiliyetiydi. Bunu da, yazdıklarımı kendi düşüncelerinin ufuk çizgileriyle çerçeveleyenlerden anladım. Okuduğundaki gerçek manayı göremeyenlerden öğrendim. Daha ilerisini anlayabilme kabiliyeti edinememiş olanlar için, derinleşmekten vazgeçmeden, yazmayı yaşamak gibi hak bilip engebeli, durgun, derin ya da sığ o an hissettiğim ve gönlümden dilediğimce yazdım. Böylelikle hiçbir kurala, hiç bir sınırlamaya takılmadım.
“İnsanlar doğar, yaşlanır ve ölür” demişlerdi bana. Ben doğdum ve büyüdüm. Çünkü bazılarımız yaşlanır bazılarımız ise büyürdü, bunu çocuk yanım yaş almadıkça kavradım. Yazmak tazelikti, yazdıkça tazelendi yeni yaşlarım. Kırışmasına engel oldu tüm düşüncelerimin. Güçlü bir bağışıklık kazandırdı yaşayabileceğim tüm ihtimallere.
Benim için şifalı bir yoldur yazmak. Yaşarken doldurduğunu bir süre sonra kağıda akıtmak. Akıttıkça tanıyıp kelimelerin gerçekliğini, anlamaktır biliyorum dediğin ve aslında bilmediklerini. Bir kapı açıp hece hece içeriye dolmaktır. Bir insanın zihnine girip orada var olmaktır yazmak. İçinde tutmak istemediğin, taşıyamadığın her ne varsa paylaşmaktır. Öyle birine güvenip sırrını açmaktan daha evlâ! Ağzından çıkanın yükünün altında ezilmeden, bilakis beyanım budur diyerek resmi bir iştirakle belgelendirmektir düşüncelerini.
Yazmak; bilinen kelimelerle bilinmeyen duygulara dokunabilme kabiliyetine sahip olmaktır. Bazen de en tanışık olunan ama kelimelere hiç dökülmemiş ahvallere katip olmaktır. Hülasa yazmak yaşamak için sanat yapmaktır. Çünkü sanat hayatta kalmak için nefes almaktır.