1908’den Günümüze İZLER

İZLER, Sevil Emirzade’nin Eylül 2020’de basılan anı-biyografi niteliğindeki kitabının ismi. Kitap Okman Printing tarafından basılıyor.

İZLER, Sevil Emirzade’nin Eylül 2020’de basılan anı-biyografi niteliğindeki kitabının ismi. Kitap Okman Printing tarafından basılıyor. Beş yüz elli dört sayfalık kitabın editörlüğünü Hasan Emirzade ve Ulviye Emirzade Waelchli yapıyorlar. Kitabın kapak tasarımı Ali Katırcı, grafik tasarımı Zeliş Erkurt’a ait. Kıbrıs tarihine ışık tutan, gelenek ve görenekleri sonraki kuşaklara taşıyan, Kıbrıs’ta kullanılan ağızları özenle satırlar arasına taşıyan arşiv niteliğindeki bu eserin baskı masraflarına (yaklaşık yüzde 15) KKTC Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Dairesi destek oluyor.
Sevil Emirzade Kıbrıs’ın Arçoz/Yiğitler Köyü’nde doğuyor. Yakındoğu Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi Dramatik Yazarlık Bölümü’nü bitiriyor.
Bayrak Radyosu’nda 12.5 yıl Yayın Haber Spikerliği ve Program Memurluğu yapmış olan yazar, davetlisi olduğu uluslararası şiir şölenlerinde Kıbrıslı Türk şairlerin şiirlerini sunarak da edebiyatımıza katkı koyuyor. Katıldığı bu toplantılardan Ekim 2017 tarihinde Haydarabad şehrinde yapılan Uluslararası Şiir/Edebiyat festivalinde “Şiirin Altın Sesi” ödülüne layık görülüyor. İki bin on dört yılında Girne Amerikan Üniversitesi tarafından “Kıbrıs Türk Kültürü, tarihi, sanatı ve edebiyatı yolunda verdiği emekler ve eserler için” ödüle layık görülüyor.
Eserleri arasında; Bedel, Batmayan Güneşin Karanlığı ve İsyan isimli kısa oyunları Türkiye Devlet Tiyatroları Repertuvarına alınıyor. Belgesel uzun oyunlarından CON RİFAT 2014’te yayınlanıyor. ÇİFTE NİKAH (2015) ise yine uzun oyunlarından olup 2019’ da sahneleniyor.
Sevil Emirzade babasının arşiv gibi tutmuş olduğu anılarına kendi araştırmalarını, derlemelerini, şiirsel dilini katarak biyografik bir eser ortaya çıkarıyor. Yazar Sevil Emirzade’nin ele aldığı bu eser rahmetli Hilmi Damdelen’in biyografisi olma niteliğinden öte, Kıbrıs Türk halkının geçirdiği yüz yıllık süreci birinci ağızdan aktardığı için önem taşıyor. Kıbrıs Türk toplumuna ilişkin pek çok detay okuyoruz satırlar arasında. Pek çok Kıbrıslı Türk sayfalar arasında ismini ya da resmini bulabilir. Toplantılara, düğünlere, gezilere, törenlere ait bu resimlerde zamanın giyim kuşam tarzını görmek de mümkün. Bu resimlerde Türkan Şoray ve Ediz Hun gibi ünlülerin Ada’yı ziyaretlerinde Kıbrıslılarla çekilmiş grup resimleri de var. Kitapta sanat dünyamıza emeği geçen Kıbrıslı Türkler de Damdelen hocanın öğrencileri arasında yer alıyor.
Kitabın baş kısımları, Hilmi Damdelen’in çocukluğu, gençlik yılları, nikahlısına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Babasını kaybettiği tarihten sonra ise Sevil Emirzade, babasının öğrencileri ve temasta bulunduğu kişilerle yüz yüze görüşmeler yaparak edindiği bilgileri aktarıyor kitaba. Yazar, yurt dışına gitmiş Kıbrıslıları da buluyor ve babası ile ilgili anıları titizlikle topluyor.
Babasını Piskobu İlkokulu öğrencilerinden dinliyor, lisedeki öğretmen arkadaşlarından dinliyor, çeşitli dönemlerdeki lise öğrencilerinden dinliyor, oğlu ve torunlarından dinliyor. Titiz bir çalışmanın sonucunda da bu kitap ortaya çıkıyor.
On mayıs bin dokuz yüz sekiz tarihinde doğan İbrahim Hilmi Damdelen, liseyi bitirdikten sonra İngiliz okulunu tamamlayarak sırasıyla memur, İlkokul öğretmeni, Lefkoşa Türk Lisesi öğretmeni, yurt müdürü ve müdür muavini olarak görevine devam ediyor. Çalışkan, özverili ve değerli bir öğretmen olarak anlatılıyor öğrencileri tarafından
Sayfalar bizi o zamanın düşünce tarzına götürüyor.
1920’li yıllarda orta halli saygın bir ailenin kızına aynı nitelikte diğer bir ailenin lise bitirip öğretmenlik tayini almış oğlu için dünürcü gönderilmiş ama kızın babası “Benim çatal(pantolon) giyen birisine verecek kızım yok; kısmetini başka yerde arasın!” deyip dünürcüleri geri çevirdi. (s; 14)
Babası İbrahim Damdelen’i okula ilk götürdüğü zaman eski zamanların alışıldık sözünü söylüyor. Eti senin, kemiği benim. O zamana kadar isminde Halim kelimesi yer almazken bu okuldaki öğretmeni tarafından kendisine, uysal anlamına gelen Hilmi mahlası veriliyor.
Geçmişin değerlerinin günümüze taşınmasında bir köprü görevi de yapıyor anlatılanlar. O zaman köylerde bulunan misafir odası kavramının günümüzdeki misafir odası kavramından çok daha farklı anlam taşıdığını çıkarıyoruz anılardan.
Misafir odası genellikle köyün uğrak bir yerinde her konuğun geceyi geçirebileceği müstakil (bağımsız) bir odadır. İçinde en az yarısını kaplayan bir metre yüksekliğinde tahta bir sedir vardır. Burada sandalye ve yemek masası bulunmaz, yemek bağdaş kurularak sedir üzerinde oturulup yenilirdi. (1910’lu yıllarda bizde fakir, zengin herkes yemeğini yere serilmiş bir hasır üzerinde oturarak yerdi.) Oda’da bir yataktan başka bir şey yoktu. Oraya gelen misafirin köyde tanıdığı varsa, onun tarafından yedirilir, içirilir; şayet yoksa onun varlığını farkeden herhangi bir köylü, ikram edeceği sadece zeytin ekmek dahi olsa alıp Oda’ya gider konukseverliğini kanıtlardı. (s;15)
O yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar, fedakarlıklar yer alıyor metinde. Kadınların o dönemde yaşadığı sıkıntıları farkediyoruz. Bu anı ise İbrahim Hilmi Damdelen’in hala kızı Nermin Damdelen’in nineleri ile ilgili anlattıklarına dayanıyor.
Ninemiz evden çıkarken normal ayakkabılarıyla çıkar, ovaya gidince eski tekeş ayakkabılarını giyerdi!.-Öyle ki bir tanesi giyilemeyecek hale geldiyse ötekini saklar, biriktirir ve tekeş olsalar da tarlada çalışırken onları kullanırdı (s;19).
Kitapta İbrahim Hilmi Damdelen’in nikahlısı Ulviye Damdelen’e Osmanlıca yazdığı mektuplar Türkolog/Araştırmacı Yazar Harid Fedai tarafından günümüz Türkçesine çevriliyor. Üç yıl önce (Ekim 2017) kaybettiğimiz değerli yazar da İbrahim Hilmi Damdelen’in öğrencileri arasında. Özellikle bu mektuplar o zamanın duygusallığı, romantizmini anlatma açısından apayrı bir değer taşıyor.
Kitabın üç yüz dört ve üç yüz beşinci sayfalarında Damdelen Ailesinin genişletilmiş bir soyağacı var.
Zamana ilişkin bilgilendirici dokümanlar da yer alıyor kitapta. Bin dokuz yüz elli üç yılına ilişkin bir belgeden öğretmen maaşının yıllık 500 Kıbrıs Lirası olduğunu emeklilik yaşının ise altmış olduğunu anlıyoruz. Gazete küpürleri de özenle saklanmış ve kitapta yerini almış.
Yönetimin günlük hayata yansıması da anlatılardan çıkarılabiliyor;
Ancak sömürge idaresini bize her gün hatırlatan okulun önünde bir İngiliz bayrağı, her sınıfta kraliyet ailesinin resimleri, prensler, prensesler… Maarif Müdürü ise İngiliz Dr.Sleight idi…Tarih kitaplarımız İngiltere’de basılmaktaydı. Kraliçenin babası VI.George kraldı.
Okuduğumuz marş ise;
Yaşa kralımız, yaşa hakanımız çok yaşa.
Çağın mesut olsun, ün ve zafer dolsun,
Hakanlığın kutlu olsun, çok çok yaşa…(s;211)

Öğretmen Hilmi Damdelen örfi idare gelince öğrencilerini uyarıyor;
Örfi idare ilan edildi. Sirenleri ve bombaları duymuşsunuzdur. Evlerinize giderken kenar kenar ve ara sokaklardan yürüyünüz, başınıza bir şey gelmesin. Örfi idare bitince derslerimize kaldığımız yerden devam edeceğiz.(s;225)
Dr. Mehmet Ali Uluçamgil’in anlattığı kısımda ise bubi tuzağıyla genç yaşta şehit olan (21 Temmuz 1964) kardeşi şair Süleyman Uluçamgil yer alıyor(s;427).

İ.Hilmi Damdelen, 12 Haziran Cumartesi gecesi 1993 yılında hayata gözlerini yumuyor.
Ancak temas ettiği, dokunduğu herkes güzel anılarla bu kitabın sayfalarında kendisini yaşatıyorlar.

Sevgili Sevil Emirzade’ye bu arşiv eseri için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Zeynep Yenen
31.Ocak 2021 Girne




Bu haber 2175 defa okunmuştur

:

:

:

: