İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın geçen hafta hem Güney’e hem de Cumhurbaşkanı Tatar’a yaptığı ziyarette bir planı masaya koyduğu ortaya çıktı.
Crans Montana'da sunulan Guterres Belgesindeki hususların temel alan bu planda, kelimelerle oynanarak Kıbrıs Türkü hoşnut edilmeye çalışılıyor.
Planda yeni bir terminoloji yaratılarak 'kurucu' devlet yerine 'toplumsal devlet' ifadesine yer veriliyor.
Kıbrıs Türk tarafının 'egemen eşitlik' söylemine karşı da bu şekilde bir adım atıldığı ileri sürülüyor.
Planın dikkat çeken bir başka noktası ise her iki tarafın kendi uluslararası anlaşmalarını yapma ve uluslararası aktivitelere katılma olanağı sağlanması…
İngiliz planına madde madde baktığınızda aslında Crans Montana’dan çok da farklı bir durum yok gibi görünüyor.
Peki o halde Crans Montana’da “Ben bunu halkıma anlatamam” diyerek masayı deviren Anastasiadis, bu kez neden evet desin?
3 yıl sonra ne değişti de Rum lider bu kez olumlu tavır sergilesin?
Özellikle garantiler konusunda, “10 yıl boyunca garantiler devam edecek ve sonunda tüm askerler çekilecek” ibaresi planın önemli bir unsuru olarak dikkat çekiyor.
10 yıl sonra Türk askerinin olmadığı bir ada Kıbrıs Türk halkı için yeterince güvenli olabilir mi?
Ya da Kıbrıs Türk halkı bu konuda AB garantisi ya da İngiliz garantisine bel bağlayabilir mi?
Halk arasında birbirini tamamlayan iki deyim var.
İlki, “İngiliz ipi ile kuyuya inilmez!..”
Anlamı; ipi tutan ip sahibinin, sizi kuyuda bırakması.
İkinci söz; “Asılacaksan İngiliz ipi ile asıl..” Yani garantili ölüm, kurtuluş şansın yok. İngilizin ipi sağlam olduğu kadar, cellatlarının da bu işi layığıyla yapmasından dolayı bu söz söylenmiş.
Sözün özü bu halkın boş söze karnı tok.
Kıbrıs Türk halkı, bu topraklarda İngiliz ipiyle kuyuya inilmeyeceğini bilecek kadar siyasi hafızaya sahiptir. Her ne olursa olsun, sayısı azaltılsa da Türk askerinin adadaki varlığının en temel güvencesi olduğunu bilecek kadar da geçmişini bilmektedir.
Bunun aksi adadaki Türk varlığı için ciddi bir risktir. Bizden söylemesi…