Özker Yaşin

Onunla tanışıklığımız çok eski yıllara dayanır.

Onunla tanışıklığımız çok eski yıllara dayanır. Yıl 1982… O yıllarda, şimdiki Turizm Bakanlığının binalarında Bayraktar Ortaokulu var. Ben orada öğretmenim… Zaten iki yıl çalıştıktan sonra Türk Maarif Koleji’ne alınıyorum. Burada biraz zorlanıyorum, çünkü liselerde ders vermeye alışmışım, bu yaş çocuğunun seviyesine inmek kolay değil… Ama başarıyorum, azmin elinden bir şey kurtulmaz. Eski yapıya, sarı taş binaya bayılıyorum. Sınır üstü ama. Her uyarıda üst katta, sınıra bakan sınıflara girmiyoruz. Öğrenciler de çok canlı çocuklar… Köylerden gelenler var. Çoğunlukla evlerinin bahçelerinden demet demet çiçekler taşıyorlar bana. Okul Müdürümüz Oğuz KUSETOĞLU… Ders malzemesi pek yok. Bilgisayarın filan olmadığı yıllar… O yıllarda her bilgiye kolayca ulaşmak mümkün değil; her şeyi siz anlatıp öğreteceksiniz. Durmadan tahtaya resimler çiziyorum, konuları doğru anlasınlar diye… La Fonten’in tilkileri, horozları, dağlar,tepeler, çöpten adamlar… Bu arada en önemli şey kitap… Benim için de kitap olmazsa olmazım. Okul kütüphanesinde üç- beş kitap… O da yeterli değil elbette. Öğrenci ailelerinin durumu da malum… O yıllara yokluk yılları da denebilir. Okul müdürüne danışıp gün sonunda çocukların ceplerinde kalan bozuk paraları sınıf kaptanı topluyor; bir hafta sonunda her sınıftan kaç lira toplanmışsa ayrı naylon torbalar içinde sayılıyor ve ben bir sürü bozuk para ile CEMAAT MECLİSİ’nin altında minicik bir dükkanda, tozlu raflar arasında yaşayan Özker YAŞIN’ın kitapçı dükkanından içeri giriyorum. Genellikle elindeki kitaba dalmış olan Yaşın, neden sonra başını kaldırır, kalın camlı gözlükleriyle beni tanımaya çalışırdı. Her cuma günü, elimde bir naylon dolusu bozuk para ile gidişime sonunda alışmıştı. Yerinden kalkmadan, başıyla işaret eder, ben de istediğim kitapları raflardan seçerdim. Bıraktığım parayı asla saymazdı… Her sınıfın parasına göre kitap alır, her pazartesi tebeşir kutusu içinden birkaç öğrencinin numarası çekilirdi. Kitaplarına isimleri yazılır, bir dahaki kurada yer almazlardı. Ta ki sınıf listeleri tamamlanıncaya kadar… İkinci kitabı almaya o zaman hak kazanırlardı. Ellerinde kitapları, okuma saati yaptığımda, onlara baktıkça gözlerim dolar; kendimle gurur duyardım. Beni yetiştiren öğretmenlerime de minnet duyar, onları hayırla anardım. Edirne Öğretmen Okulu’nda, Samsun Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünde okurken bize öğrettikleri bir film şeridi gibi tek tek aklımdan geçerdi. “ Gittiğiniz yerlerde her şeyi bulamazsınız, siz yaratıcı olun…” sözleri kulaklarımda çınlardı. Zaman zaman o yıllarda okuttuğum öğrencilerime rastladıkça, bugün inanılmaz olanakları olan ama öğrenme tembelliği yaşayan gençlere kızarım elde olmadan… Her kitap alışımda, Özker YAŞIN farkında bile olmazdı ama ben, şair- yazar beyefendiye gıpta ile bakardım. Acaba bir gün ben de bu sıfatları kullanabilecek miydim? Neyse o, asla poşetteki paraları saymaz, ben küçük kağıda yazılı meblağı söylerken kafa sallar, ardından yerde yığın halindeki kitaplardan birkaç tane daha ekler: “Bunlar da benden olsun…” derdi. Yıllar sonra Yakın Doğu Kolejine kendisini davet ettiğimde, birlikte arabada okula giderken bunu kendisine anlatmıştım. Rahmetli, hafifçe gülümseyip kafa sallamıştı. “Öyle mi yapmışım, aferin bana…” demişti. Daha sonraki yıllarda KIBATEK etkinlikleri çerçevesinde kuruluşundan beri bizimle idi. Çanakkale’de, İzmir’de, İstanbul Kitap Fuarında, yurtdışında ( Makedonya) Kıbrıs’taki etkinliklerde birlikte bulunmuştuk. Her zaman onu takdim ederken “ Kıbrıs’ın Namık Kemal’i” derdim. Gerçekten gür sesiyle vatan şiirlerini okurken gözümde devleşirdi. KIBRIS’TAN ATATÜRK’E Alaca karanlık gecelerde Kıbrıs’tan baktığımda Anadolu’ya Bir aydınlık görünür mavi mavi Bilirim ki bu anda Atatürk’üm kanatlarını germiş semaya Bir Tanrı gibi dolaşır yücelerde… (Kıbrıs’tan Atatürk’e- 1953) Yıllarca milli bayramlarda onun şiirlerini okuttuk. Şiirlerinden korolar, oratoryolar hazırladık. Sevgili YAŞIN, 1987 yılında bir karar alarak İstanbul’a yerleşti. Oraya gitmesi bağları koparmadı elbette ama uzaktan uzağa olmak, yakında olmak gibi değil… BAZI ŞEYLER Bir dostum mektubunda Bundan sonraki hayatında Şayet mutlu yaşamak istiyorsan İstanbul’da “ Unut” diyordu bana “ Unut” Kıbrıs’ta gördüklerini…” (Yüreğimin Yarısı Sende- 1998) YAŞIN’ın 2000 yılına kadar yayınlanmış 17 şiir kitabı, 5 romanı ve 2 tane de oyunu vardır. KIBRISLI KAZIM romanı yayınlandığı 1978 yılında çok ses getirmişti. Aslında yazarın tüm eserleri aynı sesleniş gücünü taşımaktadır. FANİ İKİNCİ ANNEMDİ Çocukluğumda Fani adında Bir Rum kadın bakmıştı bana Yakın bir komşumuzdu Güzel yüzlü, tatlı dilli, sevimli Hoş bir ciracıktı Fani… ………. Fani ile geçirdim diyebilirim Çocukluğumun en mutlu günlerini, Anam çok uzaklarda, İstanbul’daydı… Doğrusu gerçek anamı Bana pek aratmadı. (Akdeniz’de Bir Ada – 2000) Yazarın yaşamına ait ayrıntılı bilgim yok. Eminim aranızdan bazıları, yazımı okuyunca boşlukları dolduracaktır. HÖDÜKNAME ismini taşıyan HİCİV türünde şiirleri de 1970 basımıdır. Kızı NEŞE YAŞIN’sa tema olarak tamamen farklı bir tarzda şiir ve roman yazımını sürdürmektedir. Aradan geçen yıllarda unutulmamayı başarabilmektir aslolan… Geride HOŞ SEDA bırakabilmek marifet elbette… Kıbrıs Türk Edebiyatına adını yazdırmış şairimize rahmet diliyorum ben de… Özker Yaşın kimdir? Günümüz şairlerinden. Özker Yaşın Lefkoşe'de doğdu. Ortaöğrenimim Türkiye'de bitirip tekrar Kıbrıs'a döndü. Burada muhabirlik, reklamcılık yaptı. Ardından bir kitabevi kurdu ve Savaş adlı gazetesini çıkardı. Çıkardığı gazetede Kıbrıslı Türklerin sorunlarım dile getirdi. Kıbrıslı mücahitlerin mücadelesine bütün gücüyle destek verdi. Şiirlerini ve yazılarını Varlık dergisinde de yayımlayan Özker Yaşın yaşadığı Kıbrıs'ın sorunlarını sürekli gündemde tutan bir yazarımızdı. Eserleri: Benim Vatanım Önce Kuşlar Uyanıyor Mehmetçik Kıbrıs'ta Oğlum Savaş'a Mektuplar Hödükname Bütün Kapılar Kapandı Mücahitler Girne'den Yol Bağladık Kıbrıslı Kazım.

Bu haber 8891 defa okunmuştur

:

:

:

: