Türkiye’de Merkez Bankası Başkanlığı’na yapılan atama sonrasında Türk Lirası’nın döviz karşısındaki değer kaybı, ne hikmetse Güney Kıbrıs’ı da korkuttu.
Rum basını, uzmanların görüşüne yer vererek, TL’de gözlemlenen değer kaybının Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ı ucuz turizm destinasyonu haline getirdiğini, bu durumun da genel olarak Avrupa’ya ve Güney Kıbrıs’a turist hareketini olumsuz etkileyebileceğini belirtti.
Güney Kıbrıs’ın 1 Nisan’dan itibaren Birleşik Krallık, İsrail, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’dan gelecek turistlere kapılarını açacağını da hemen ekleyelim.
Rum yönetimi yeni tip Korona virüs dolayısıyla aldığı, yabancı turistlerin ülkeye girişi ile ilgili kısıtlamayı 1 Nisan itibarıyla kaldırmayı planlıyor.
Rumlar, Birleşik Krallık, İsrail, Katar, BAE ve Suudi Arabistan’dan aşı karnesine sahip turistleri test zorunluluğu olmaksızın, karnesi olmayanları da teste tabi tutarak ülkeye kabul edeceğini açıkladı.
Peki bizim ülkemizde durum ne?
Turizmin lokomotif olduğunu iddia ettiğimiz ülkede bizim durumumuz ne yazık ki hiç de iç açıcı değil. TL’deki değer kaybının yabancı turist için avantaj olması pek mümkün değil.
Çünkü Rum komşularımız açılımın şartlarını ortaya koysa da, biz daha hiçbir kriter belirlemiş değiliz.
Daha çok temenniler üzerinden giden, “inşallah yakında turizmi açarız” tarzı yaklaşımlar lokomotifi harekete geçirmeye yetmez.
Bunu için ne gereklidir?
İlk önce, turizm sektörü paydaşlarının, turizm sezonuna planlı hazırlanabilmeleri, otellerin hazırlıklarını bitirebilmeleri ve acentelerin satışa başlayabilmeleri için Nisan ayı itibari ile üç günlük karantinasız girişlerin derhal netleştirilmesi gerekir.
Turizm olacak mı, olmayacak mı? Bu hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak bir şekilde ortaya konmalıdır.
Diğer yandan turizmin tam anlamıyla başlayabilmesi için eksik olan aşının da bir an önce tedarik edilmesi çok önemlidir.
Tüm bunlar yapılmadan sadece “turizmi açtık” demek boşa kürek çekmektir. Bizden söylemesi…