Bu Ramazan’da Sâre’ye orucu anlatmaya karar verdim. Her konuya değinirken olayı hikayeleştirdiğim gibi bu ibadetimizi de bir hikaye ile anlatmanın Sâre’nin durumu daha kolay idrak etmesine vesile olacağınını bildiğimden, eski günlerde yaşadığım bir olayı anlatmaya başladım:
Bu Ramazan’da Sâre’ye orucu anlatmaya karar verdim. Her konuya değinirken olayı hikayeleştirdiğim gibi bu ibadetimizi de bir hikaye ile anlatmanın Sâre’nin durumu daha kolay idrak etmesine vesile olacağınını bildiğimden, eski günlerde yaşadığım bir olayı anlatmaya başladım:
“Girne, turistik bölge olmasından ötürü epey pahalı bir şehirdi. Türkiye’de 1 liraya satılan salatalık Girne’de 8 liraydı. Türkiye’de 50/60 liralık bir yorgan Girne’de 300/400 lirayı buluyordu. Kışları sert soğuk olmasa da geceleri battaniyeye sarılacak kadar serinlerdi hava. Bu yüzden benim de ısınmak için kalın bir örtüye ihtiyacım vardı. Fakat almam gereken battaniye yerine, tüm paramı okul taksidi için benden borç isteyen bi arkadaşıma vermiştim. Öyle sanıldığı gibi zengin züppeleri ile dolu değildi okulumuz. Zaten kimseye halini sormadan durumunun iyi olduğunu düşünmek hiç doğru bir tutum değildir. Geceleri çalışıp 3-4 saatlik uykuyla okula gelen çok arkadaşım vardı. Çoğu da yabancı uyrukluydu. Çünkü onlar bizim gibi değildi. Hele hele soğuk ülkelerin bozulmuş aile yapılarından dolayı babasız büyüyen gençleri, çocuk sayılabilecek yaştan itibaren, hep kendi ayakları üzerinde durmuşlardı. Hatta bazıları ailelerine destek bile oluyordu. Onların sınavı sadece okulda değil, okul dışında da devam ediyordu. Bu dik duruşlarını gördükçe hayran olur yere sağlam basan o gururlu kalplerine imtina ile bakardım. Onlar her gün para hesabı yaparken ben bir kez olsun parasız kalmayı zorluk saymamalıydım. Bu yüzden almadım o uyku setini. Ve bu yüzden çok geceler üşüdüm. Her üşüdüğümde yaptığımı düşündüm, arkadaşımın o mahçup gülümsemesini hatırladım ve ısındı içim. Bazı geceler ev arkadaşım sinirle odama girip, “babandan istesene, neden söylemiyorsun, anlamıyorum” diye kızardı. Gerçekten de anlamıyordu. Bu seçim benimdi. Sonuçları da öyle. Ben ayın ortasında o son parayı verirken, üşüyeceğimi, ay başına kadar gezemeyeceğimi, dışarda yemek yiyemeyeceğimi de hesaba katmıştım. Yoksa babamı arayıp bi arkadaşımın ihtiyacı var deseydim, elbette yardım ederdi. Lakin o vakit yardım eden el değil o ele vesile kişi olurdum. Elbet vesile olmak da güzel. Ama ben isterim ki yardıma uzanan el olayım. Ben isterim ki karşımdakini anlayacak durumda kalayım. Hasılı; anlamak bu kadar mühim olmasaydı inanıyorum ki oruç diye bir ibadetimiz olmazdı. Birkaç hafta muhtaçlara sofranızı açın, karınlarını doyurun diye emredilirdi. Lakin işin özü şu ki, maksadımız aç kalmak değil, yoksulun halini anlamak ve hemhal olmaktır. İşte o vakit her dilediğini yiyemeyenlerin halinden anlayabiliriz.”