KIBRIS TÜRK EDEBİYATINDAN...

Yaşam yolculuğumuzda öyle kişilere rastlarız ki! Zaman içinde tekrar nerede, nasıl karşılaşırız belli olmaz. İşte yaşamın sürprizi de budur…


Ayşen DAĞLI

Yaşam yolculuğumuzda öyle kişilere rastlarız ki! Zaman içinde tekrar nerede, nasıl karşılaşırız belli olmaz. İşte yaşamın sürprizi de budur…

Ayşen Dağlı’yı yanlış hatırlamıyorsam 1976- 78 yıllarında Türk Lisesinde okutmuştum. O yıllarda düşüncelerini inatla savunan, öğrenmeyi çok seven bir öğrenciydi. Edebiyat dersinde oldukça başarılıydı. Şiirler yazar, çeşitli etkinliklerde rol alırdı. Hatta yazdığı bir şiirle ödül almıştı.

Kendisini tanıtırken de şöyle der: 1962 yılında Serdarlı’da Meliha- Mehmet Karagözlü’nün dördüncü çocukları olarak dünyaya geldi. İlkokulu doğduğu köyde, orta ve liseyi Lefkoşa’da tamamladı. 1986’da Doğu Akdeniz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi.

Kendisiyle yıllar sonra ( 1997) DAÜ’deki şiir sergimde karşılaştığımızda beni tanımamıştı. Oysa ben ona, onun edebiyat öğretmeni olduğumu hatırlatmaya çalışmıştım. Sanırım, Türkiye’ye dönmüş olabileceğimi düşündüğünden ben olacağıma ihtimal vermemişti. Neyse sonraki yıllarda, özellikle Mağusa’da yapılan etkinliklerde uzun soluklu sohbetlerimiz olmuştu. Zaman zaman evinde beni ağırlamıştı. Kızına ve oğluna gururla beni tanıtmıştı.

Elbette o yıllarda Kıbrıs Türk şiirini geleceğe taşıyan genç imzalardan biriydi, Şirin Zaferyıldızı, Ejdan Sadrazam, Tayfun Yücer, Ferhat Atik gibi…

Ayşen Dağlı,aslında inşaat mühendisidir, ancak kendi deyimiyle o, bir “ söz mühendisi” olmayı tercih etmiştir. “ Ben duvarlardaki çatlaklarla uğraşmak yerine, insan ilişkilerindeki çatlakları, kopuklukları ve bunların nedenlerini irdelemeyi tercih ediyorum” diyor. Ayrıca da memlekette yeterince mühendis olduğunu da söylüyor.

TOPRAK VE BEN:

1993’te yayınlanıyor. Uzunlu kısalı, ilk olmasına karşın anlam yüklü dizeler zaman zaman insanı düşündürüyor. İnsanda Japon şiirlerini çağrıştırıyor…
Kitabın sunu bölümünde şair, bir bakıma neden yazdığını sorguluyor ve bize şöyle diyor:
“ İnsanlardan aldıklarım beni,
Öylesi bir yük altına sürüklüyor ki, Bu ağırlıktan ancak yazarak kurtulabiliyorum.
Kısaca; yazmaya mecburum
Her kitap yaşamımız üzerine çekilmiş,
Sis perdesine sıkılmış bir kurşun,
Ölüme meydan okuyuş.
Ve her kitabın en gerçek ölçüm değeri zaman ...”

TOPRAK VE BEN’de
Önce size
Sonra zamana
Sunuyorum
Ölüme inat.

Derken aslında yaşama meydan okuyuş var bence. Ayrıca şiirlerinin yazılış tarihlerine de yer vermeyen şair, bunun da nedenini şöyle özetliyor: “ Yaşamın içinden, damla damla süzülüp biriken ağır şiirler… Ki, tarihleri verilirse yanlış olur… Ki, kime yazıldığı merak eden meraklıların, merakını, ben dahi gideremem.” diyerek şiirlerine tarih atmamasının nedenlerini açıklar.

“Öldürülüyorum teşvik ödülleriyle
Hayat damarlarım düşüncelerim kesiliyor
Gülümsüyorum acının taşınma sınırında

Ölümüm şüpheli olmayacak biliyorum
Düşünenler
Düşüncelerime otopsi istiyorum!”
(Toprak ve Ben, 1993)

Aynı kitabında kısacık şiirleri derin anlamlı ve güzel… Hayatın ta kendisi bir bakıma…

“ telefonum kesildi
Oysa ödeyemediğim
Yalnızlığımdı…”

“ Karşıya geçmek istiyorum
Gözlerinden
Mümkünü yok, bakışların mayın tarlası…”

“ Çizdiğin yasak sınırlarını,
Yalanlara astığım giz köprüleriyle geçeceğim
Ve bütün sorumluluğu
Korkaklığınla, yüzüne yükleyeceğim…”

“ Şiddetli geçimsizlikten
Dava açıyorum şimdiki zaman
Gelecekle nikahsız yaşayacağım boşanınca…”

“Kimliksiz geçtim şiirin sınırını
Ben bir kaçağım…”

Bu kitabın ardından VE BONSAİ isimli şiir kitabı gelir. Buradaki dizelerde daha bir kendine güvenli, daha bir rahattır. Sözcükleri oradan oraya savurur, durur…

O,
AŞK
BONSAİ

Sudan
Toprağa aktı insan
Kanadı çıplak ayaklarında
Yalnız canı
Düşmemek için yenik
Yıldızların altında
Kök saldı aşka

O,
Aşkın kökü
Ne destanlar yazdırdı
Ne aşkolog şairler
Doğurdu yedi
Yangın yürekli
Yaşamın tek düzeliği özürlüdür
Büyüyemez üstünde budanır
O,
Aşk
Hep yeşil ve serin
BONSAİ
Avcumun içine alabilirim seni
Beton sıcağı çağın çatlattığı yüzümde
Çekebilirim gözbebeklerime
Esinlerini
Bütün yitik değerlerimi toplayıp
Yepyeni felsefeler deneyebilirim
Diz çöküp önünde
(Ve Bonsai- 1994, s. 46)

Bu kitaptaki şiirleri daha uzun, anlatımlar daha cesurdur. Aşka yürüyüş daha kararlıdır…

KÜÇÜCÜK BİR KADIN
VE ADADA YAZ

Titredi Lefkoşa
Mayıs ortasında
Hisarlardan cumbalı sokaklara
Her yıl bu takvim
Kıyılardan çıkardı yaz
Adaya
Yürürdü Lefkoşa’ya
Oysa
Esti bir çığlık yüzünde
Mor
Bir çığlık
Sarı
Bütün renklerini sağdı
uzak düştü güneş
ve
küçücük bir kadın
sallandı kucağında Lefkoşa’nın
döküldü zaman fırçalarından
büyüdü kadın
aktı yaşama

kocaman bir harmana çevirdi
çıldıran parmakları
savaşı barışı
aşkı isyanı

küçücük bir kadın
mayıs ortasında büyüdü
ve
bu
kez
Adada yaz
Lefkoşa’dan kıyılara
yürüdü

( Ve Bonsai- 1994, s. 98)


Şair, o yıllarda Gülgün Serdar ile yaptığı söyleşisinde kendi kuşağının şiire bakışını, şiire yolculuğunu şöyle tanımlar:

“ Kendi gerçeğimizi, kendi toplumsal gerçeğimizi ve kendi köklerimizle kendi gerçeğimizi bulacağımız, geçmişimizle aramızda olan o çatlakları tamamlamak arayışından yola çıktık. Yolumuz şiire vardı. Ve şiirle uğraşırken doğallıkla masallar geldi. “

Bu sözler onun şiirden masala kendiliğinden geçişini verir. Çocuklar, Ayşen Dağlı’nın hayatında çok önemlidir. Bu masallarda şiir ve masal tam bir iç içelik yaşar.
Sihirli Kara Mantarlar ve Işık, 1994
Her Şey Olacağına Varır Ülkesi, 1995
Vitamin İhtiyacı ve Sevgi, 1995
Mantık’ın Gülleri ve Karıncaları, 1996
Masala yolculuğun ürünleridir bunlar… Tüm çocukları kendi çocuğu gibi görür ve onları çok sever.

Yazar ve şairler için de şöyle der:
“ Bütün şairlerin ve yazarların söyleyecek çok şeyleri vardır… Bu kadar söz anlatacak insanı bulmak zordur. Otururlar, yazarlar ve denizlerin, dağların ötesinde ulaştırırlar, paylaşırlar o düşüncelerini… Ben de doğallıkla, bu sevgiyle ve kendi köklerimin, kendi yurdumun, önce geçmişinin içinde, kendi gerçeğimi bulmak için bu yollara çıktım. Nasıl bu kadar çok şey yaptım bu kadar kısa zamanda ve bunların değeri nedir, ne değildir, gerçekten tam olarak ben de bilemiyorum. Ama heyecanla çalışmalarımı sürdürüyorum. Ve sizin gibi, gençliği bu anlamda, bu inançla, bu aşkla taşıyan insanlar da bana büyük bir heyecanla bu en büyük motivasyonu veriyorlar.”

Her üreten kişi, toplumuna mutlaka bir şeyler kazandırmayı hedeflerler. Elbette ürettikleriyle toplumlarına çok önemli katkılar koyarlar. Sonuçta da sanatı, sanat eserlerini ve yaratıcılarını en güzel değerlendirecek olan ZAMANdır.

Üretilsin, büyük bir inançla üretilsin ki gelecek kuşaklara bugünler anlatılırken yarınlara da ışık tutulsun. Unutulmamalıdır ki, geleceğin yollarını aydınlatacak olanlar, günümüzün aydınları, sanatçıları ve düşünürleridir…

“SÖZ UÇAR, YAZI KALIR.” Bu düşünceden yola çıkarsak sözü olan herkes söylesin. Biz, durmadan üretelim, inançla üretelim. Zaman da bunu eleyerek yarınlara taşısın. Sanatçılar bu işi korkusuzca yapsınlar, arkadan gelen kuşaklar da daha güzelini ortaya koyma yürekliliğini o zaman göstereceklerdir.

Ayşen Dağlı, masallarının sadece çocuklar için değil, büyükler için de yazdığını söyler. Büyükler de okusun ister. Masalın tüm edebiyat dillerinin anası olduğunu söyler. Her şeyi yaratanın SEVGİ olduğunu anlatır.

“ Önce yurdumu seveceğim, kendimi seveceğim ve bütün dünyaya buradan açılacağım diye düşünüyorum. “

“ Her insan kendi ülkesinin
Gerçek masalını bilse
Kendi masalını yazar
Ülkesinin gerçeğinde

Işık gider gitmez gelir
Yeraltından yabancılar
Ekmeğinde, yüzündedir
Senden çaldığıyla yaşar

Sen uyursan gece- gündüz
Gece bitmez gün kısalır
Karanlık çöker ülkemize
Yabancılar kaçmaz, kalır

Ülkene yabancı isen
Kendine de yabancısın
Korkudur tek tanıdığın
Yüreğinden çok uzaksın

İnançsız, güçsüz ve korkak
Köşe- bucak saklanırsın
Gölgelere sığınarak
Bir kahraman aranırsın”

( Sihirli Kara Mantarlar ve Işık, 1994 s. 32- 35)


Aynı şiirin en sonunda da şöyle der, Dağlı:

“ Herkes kendi yüreğinde
Korkutup uyuttuğu
Kahramanı uyandırsın
Uyanmak aydınlığa
Yüreğindeki inançla
Çağırmaktır güzelliği
Ve bozmak karanlıkların çirkin sihrini…”

Aslında hepimiz korkularımızdan sıyrıldığımızda dünyamız, evren ve insanlık ışığa kavuşacaktır, diye düşünenlerdenim ben de…

O DESEM

Derken, yıl 1999… O Desem şiir kitabı gün yüzü görür. Kitabını bana imzalarken şöyle yazar:
“ Değerli Hocam, aynı zamanda Şair Dostum Ayşe TURAL’a
-Şiiri yakaladığından beri sürekli gençleşen, güzelleşen, pozitif enerjiyle dolup da bu enerjiyi yaşama döndüren güzel kadına- ŞİİRLE MERHABA !
15/ 5 / 1999, Mağusa”

Kitabın arkasında, neredeyse kitabın tüm içeriğini anlattığı şiirimsi yazıda, kendinde kayboluşun izlerini resimler gibi, şöyle diyor,

Ayşen Dağlı:
“ Sen” desem, seni anlarsın; oysa, O da kendini. “ Ben” desem, beni anlarsın; O da, onlar da beni. Oysa ben, her durumda bizi anlatmayı denerim. O, “ biz”in içinde nerede başlayıp nerede bittiğimi hiç bilemem. Bazen kendimden kaçarken sana yakalanırım. Sana koşarken bazen, O’na varırım. Şaşırırım, kaybolmaktan korkarım. Korkunun durağında, yüzümün en yeni halleriyle yüzleşirim…”

ARAMIZ
“ Birlikte olduk mu hiç
Geçen kış ya da ilkbahar
Aynı taraftan bakarken Beşparmaklara
Akdeniz’den esen meltem
Yüzümüze çarparken aynı taraftan
Aramız oldu mu
Aramızda bir şey
Ve şimdi
Aramıza yaz girdi gibi geliyor mu sana da
O kocaman, dopdolu boşluk aramıza…”

(O Desem, 1999,s. 23)

Şairler, kendi yüreklerini durmadan kanatırlar… Tıpkı kabuk bağlayan yarayı tekrar tekrar kanatmak gibi… Dokundukça acıyan, acıdıkça yeniden alevlenen ateşler gibi… Şairin özlemlerini, hayallerini yakalamak ve anlamak… Çok zor bir uğraştır…

“ Gözlerinin içinden geçiyorum
Yüreğime notlar düşüyor

İçimden geçiyorum gözlerin
Yüreğim aşka düşüyor “

(O Desem, 1999 s. 75)

Araya masallar giriyor derken… Sanki masalda dinlenip şiire devam eder gibi… Ya da şiirde soluklanıp masala koşar gibi… Her hangi ise önemli değil, yürek yorulmadan koşsun da…

Süslü (masal) 2006
Ülkem Yaseminler ve Çocuklar ( masal, şiir) 2006
Dolmen İle Melusin (Yetişkin masalı) 2007

DOLMEN İLE MELUSİN’in bana ithaf ettiği iç kapağında şöyle yazmış Ayşen:

“ Değerli Hocam,
Şiir Yürekli Dostum,
Şair Yazar Ayşe TURAL’a
Düşlerinden gerçeğe yol yapma heyecanlarına sonsuz saygıyla…
Hayat şöleniniz bitimsiz olsun, yüreğinize sağlık…”

Kitabın arka kapağında da bir şiir var.

“ Zaman geldi
Büyük buluşma vakti
Uyanık kal bu akşam
Zaman geldi

Zaman geldi
Aşkla silkinme vakti
Özüne dön bu akşam
Zaman geldi

Zaman geldi
Tutkuya düşme vakti
Arın soyun bu akşam
Zaman geldi “
(Dolmen ile Melusin, 2007)

Besbelli ki şiire sıra gelecektir. Öyle de olur.

UÇURUM HARMANI,2008’de basılır. Oldukça kapsamlı bir kitaptır. Aşk ve sevgi üstüne dizelerde uçar gider adeta… Dil oldukça sade, anlatım çok anlaşılır.

BANA BİR MERHABA DE

Bana bir merhaba de
Masallar anlatayım sana
Kimsenin duymadığı
Şarkılar söyleyeyim sana
Bir merhaba de bana
……………………

Bana bir merhaba de
Korkma n’olur bir şey olmaz
Olursa, orman olur Mesarya
Bir merhaba de bana

(Uçurum Harmanı, 2008 s. 92)

Yazana, söyleyene bir yolculuk başladı mı bir türlü bitmez… Bırakıp da gidemezsiniz, haydi yoluna hiç diyemezsiniz.

Sevgiyle kalın efendim…

Ayşe TURAL / KIBRIS Türk Edebiyatından

Bu haber 3338 defa okunmuştur

:

:

:

: