Dünkü programımın arasına sıkıştırmaya çalışıyorum Ulun Özdil Şeytanoğlu’nun imza gününü…
Sevgili arkadaşım Gülsen Öneri ile anlaşıyoruz. Onu geçip alacağım.
Acele hazırlanıyorum. Hazırlanırken de çiçekçim Mis Çiçek Rasiha Hafiz Binatlioglu’yı arıyorum. Nasıl bir papatya istediğimi anlatıyorum. Her zamanki gibi en güzelinden çiçeğim hazır…
Geçip Gülsen’i alıyorum. O da kucak dolusu çiçekle biniyor arabama.
Gülüş cümbüş Lefkoşa’ya varıyoruz. Özlediğim Dereboyu’ndan geçiyoruz. Cumartesi olmasına karşın trafik adım adım ilerliyor. Şikayetim yok… Vitrinleri, insanları inceliyorum keyifle.
Hisarüstü’ne doğru çıkarken aralardan geçebileceğim bir yol hatırlıyorum ama gerçekten doğru yolda mıyız, sormam gerek.
Sağdaki dar yola giriyorum. Solda eski KIBRIS evlerinden birinin alt katında ( galiba iskemleciydi) dükkan önünde yavaşlıyorum.
İçerde orta yaşlarda, hasır iskemlelere oturmuş, neşeyle sohbet eden dört beş erkek var.
- Pardon, doğru yola mı girdim acaba? Bu yol Selen Otoparka çıkar mı?
Oturanlardan biri tanıdık geliyor ama bilemiyorum. Yüzü aydınlanarak gülümsüyor.
- Evet Hocam, doğru yoldasınız, ben ÖZKAN öğrencinizdim, diyor.
Yanındakilere dönerek “ En sevdiğimiz edebiyat hocamız AYŞE HOCAM “ diye de tanıtıyor.
Ardından ekliyor “ Orada da bir öğrenciniz var, sizi karşılar şimdi..”
İçimden kuşlar havalanıyor. Nasıl da mutluyum!
Birkaç dakika sonra otopark girişindeyiz. Evet işte bir başka öğrencim de burada.
Neşeyle el sallayarak “ Hoşgeldiniz Hocam, nasılsınız ? “ diyerek yanımıza geliyor. Hal hatır soruyor.
Yakındoğu Üniversitesinde uzun yıllar çalışmıştı, orada da yollarımız kesişmişti.
Arabayı park ediyoruz. Kucağımızda çiçeklerle Rüstem Kitabevine doğru yürüyoruz. Oldukça ıssız sokaklar… Sağlı sollu avukat büroları… Saray Otelin arka sokağı…
Derken Gülşa Öneri Bayar ( Gülsen’imin kızı) köşede karşımıza çıkıyor. Önceden randevulaşmıştık. Birlikte gülüşe konuşa kitabevinin kapısından giriyoruz.
Kitabevi sahibi Akile Rustem sevgi dolu sesiyle “ Hocam hoşgeldiniz! “ diye karşılıyor bizi.
Tavana kadar kitaplarla dolu, adına çok yakışan bir kitabevi… Dönen merdivenlerle yukarı çıkılıyor. Orası da bir harika… Birkaç kez yemek yemiştim.
Ulun Hanım arka bahçede… Burası ne kadar değişmiş, ben görmeyeli… Yan sokaktaki kumaş mağazası da binaya katılmış. Alan ferahlamış, daha bir sanatsal görünüyor. Ağaçlar, çiçekler tam bir iç avlu.
Bugün bu mekanda bir de MÜZAYEDE de var. Duyuruları önceden yapılmış “ Madam YENGE”
Harika bir ortam… Bütün masalar dolu… Yeni kitabını kutluyoruz arkadaşımın. Tatlı bir sohbet… Anlatacaklarımız hiç bitmiyor.
Masamızda kahvelerimizi içip kalkalım diyoruz. Tam kalkarken yan masadaki beylerden biri:
- Hocam, nasılsınız? diyor.
Zaten oturduğumdan beri ses tonu bana hiç yabancı gelmemişti. Amerika’ da yaşayan öğrencim Muharrem Guder… Annesi Rengin Hanım…
Ayaküstü konuşuyoruz. Etrafımıza bakına bakına çıkıyoruz. Akile uğurlarken “ Hocam, masadakilerin hepsi öğrencinizdi “ diyor.
- Ama nasıl olur, diğerleri beni tanımadı, diyorum.
- Hocam onlar yaşlı birini bekliyorlardır, siz o kadar genç kaldınız ki tanımamışlardır, diyor.
Bundan daha güzel iltifat mı olur…
Mutlulukla ayrılıyoruz.
İçimden bir ses fısıldıyor “ HAYAT NE TATLI ! “
Siz gülümsedikçe o da sizi MUTLU EDECEK BAHANELER buluyor…
GÜZ YANGINI
gün biter ya hani
içimin yangını başlar
anılar yanı başımda…
bir hangi yürek sıkışması
düğüm atar bu ateşe
hangi su söndürür sevdaları…
bir damla süzülürken
kirpiklerimden alevine aşkın
güz yangını sarar sarmalar beni…
Ayşe TURAL
İNSANLARIN KÖRLEŞME ARZUSU
Şu insanoğlu ne tuhaf yaratık!
Neredeyse her nesilde durmadan değişime uğruyor. Bu değişim olumlu olsa can kurban...
İşine gelmeyen konuları ne güzel de görmezden geliyor. Zaten KÖRLEŞME ARZUSU'nun karşılığı bu: görmezden gelme, hafife alma...
Sadece bu kadarla da değil!
Var olduğunu bilmek istemiyorlarsa eğer bu türler (!) ömürleri boyunca yanından geçip seni ASLA GÖRMEZLER...
Peki her şeye karşı DUYARSIZLAŞMA arzusu da nerden çıktı?
Doğaya duyarsız...
Şiddete duyarsız...
Çevre kirliliğine duyarsız...
İnsan haklarına duyarsız...
Açlara, açıkta kalanlara duyarsız...
Yanında, yöresinde olan biten her şeye DUYARSIZ...
Peki neye DUYARLI?
Para kokusuna mesela...
Koltuk sevdasına...
Başkasını yerinden etmeye...
Ötekileri hiçe saymaya...
Aşağılamaya...
Horgörmeye...
SEVGİSİZLİĞE...
Biz hangi ara böyle olduk?
Hangi ara İNSANLIĞIMIZI KAYBETTİK?
BAZEN
bazen insan
en çok
kendine yabancı olur...
haydi!
kimsesizlikleri geçirip sırtınıza
kendinize yürüyün...
yürüyün ki
uzaklar yakınlaşsın
görün o zaman içiniz nasıl ısınır...
tanı ağarsın yüreğinizin
umudun aydınlığı
kamaştırsın gözlerinizi...
Ayşe TURAL
UĞULTULU GECE
Bize kış haber vermeden, ansızın bir gecede gelir.
Daha bir gün önce kısa kollu, ince elbiselerle dolaşırken, aman ne kadar sıcak derken geceden sabaha değişir her şey!
Sabah olunca hele de çalışansanız çocuklarınıza ( kendinize ) ne giydireceğinizi şaşırırsınız. Elbette bir hafta önceden, kış yaklaştı deyip küçük hazırlıklara girişmedinizse...
Dün bütün gün süren şiddetli rüzgar ortalığı duman etti zaten. Çıkan yangın da cabası... Ağaçlar kökünden söküldü, bahçeler talan oldu.
Baharın tohumları döküldü toprağa... Tutunabilenler kök salacak...
Denizin uğultusu insanı uyandıracak kadar şiddetli. Allah denizde olanların yardımcısı olsun.
HAYATIN FIRTINALARI da tam böyle işte...
Öyle bir savurur ki sizi feleğiniz şaşar... Ortalık durulduğunda zarar ziyan gözünüzü korkutur.
Sabırlı ve cesur olursanız eğer her fırtınadan yenilenmiş olarak çıkarsınız. Toz dumanın ortasında ileriyi görmeyen gözleriniz açılmıştır.
Yeni kararlar almayı göze alırsanız kazançlı siz çıkarsınız... Fırtınalı denizler kıyıya
ne çok şey bırakır...
Çocukluğumdan beri sel sularının ve dalgaların getirdiğini hep merak etmişimdir.
Yağmur sonrası derelerin millerinde ( incecik kum) ne köprüler kurardım ne setler yapardım.
Yarın hava durulsun hele, güneş açsın...
Hava sakinleşir sakinleşmez deniz kenarına gidip bakacağım.
Hayatınızın fırtınalarından sonra da GÜNEŞ açar, PIRIL PIRIL bir gökyüzü sizi karşılar. Sadece GÜÇLÜ OLMAYI BİLİN, YETER...
GECEYİ DİNLEMEK
geceyi dinlemek
yürüyen esmer geceye yürümek
ürkütücü...
tan ağarırken
yavaş yavaş
güven dolar içimize...
hele de güzel anıları yakalayıp
yakanıza yapışmış acı düşünceleri kovarak yürümek
güçlendirir insanı...
sen
en güzel düşlerine yürü
uykunun kollarında...
Ayşe TURAL
İYİMSER OLMAK
Olaylara sevgi dolu, olumlu hatta ılımlı bakmaktır…
Aslında iyimser olmak, kendiniz için de çevreniz için de en büyük kazançtır... Günlük koşuşmacılarınızda sizin ruh sağlığınızı korur. Ruh sağlığımız beden sağlığımızın da garantisidir biliyorsunuz. Başınız, mideniz durduğu yerde ağrımaz. Ya sinirlenmişsinizdir ya da bir öfke patlaması yaşamışsınızdır da ondan... Ruh hastalanınca beden sinyal verir...
İSTEMEK GEREK
“ susayınca
suyu istemek gerek”
dedi, bilge...
hem de çölde kalmış yolcu misali
dilin damağın kuruyarak
iste,
ara,
bul senin olsun...
kanat çırptı güvercin
uç, dedi yavrusuna
haydi uç!
bak işte gökyüzü senin
uçarsan
bulutlar da senin
güneş de
haydi bir cesaret...
dut yaprağındaki tırtıl,
doyunca uzandı çatalına dalın
yerleşiverdi...
yavaşça
derin uykusuna yattı
değişimin
ipekçe dünyasına...
bir bebek
tutundu
sıkıca tutundu
anasının rahmine
yaşamak uğruna,
yarınlar uğruna,
inatla, umutla...
her ne istersen
onu iste
AŞKLA iste
umutla besle
sevgiyle sar sarmala
ışık ışık gözbebeklerine
otursun mutluluk...
Ayşe TURAL