Bir gün biz de yaşlanacağız

Yaşlanmak demek, yaşıyorsun demek. Yaşamazsan, yaşlanamazsın!

Yaşlanmak demek, yaşıyorsun demek. Yaşamazsan, yaşlanamazsın!
Hepimiz, yaş almak ya da yaşlanmak kadar güzel bir durumla bir gün karşı karşıya geleceğiz. Öncesinde, her gün olmasa da ara sıra konuştuğumuz ya da görüştüğümüz yaşlı bir çevremiz yoksa; yaşlılık anı geldiğinde ne olduğunu anlayamayız. Durup durup kendimize acırız.
Yaşlılık ve Bilimsel Açıklaması
Yaşlı, biyolojik olarak takvim yaşı ilerleyen insan demektir. Yaşlılığın sosyal tanımı da vardır. Buna göre, takvim yaşı büyüyenden daha çok; kendisini yaşlı gören insan, yaşlıdır. Takvim yaşı kaç olursa olsun kendisini yaşlı gören kişi yaşlıdır. Yaşlı görmeyense, yaşlı değildir. Dünya Sağlık Örgütü, 45 - 59 yaşlar arasını orta yaş, 60 -74 arasını yaşlılık, 75 - 89 arasını ileri yaşlılık, 90 ve fazlasını ihtiyarlık olarak sınıflandırmıştır (Adam ve Özkan, 1984). Yaşlanmanın takvim yaşıyla doğrudan ilgili olmadığı konusunda her zaman ortak bir kabul olduğu bilinir (Köknel, 1998). Yaşlılık, beraberinde çok sayıda sağlık sorunlarının olduğu bir süreçtir. Yaşlı popülasyonunda hayat kalitesini artırma ve fonksiyonel bağımsızlığı sürdürme, tedavinin temel amaçlarındandır. Yaşla beraber organlarda meydan gelen fizyolojik değişikliklerin yanı sıra çoklu hastalık varlığı yaşlı kişilerin değerlendirilmesini gerektirir.
20’li Yaşlarda Ben
Yirmili yaşlarda, her alandan, farklı farklı yetilere sahip kırk yaş üstü ve altmış yaş üstü arkadaşlarım vardı. Özellikle altmışlı yaşlardaki iki kız kardeşle birlikte çokça vakit geçirirdim. Onların tansiyon ve şeker gibi hastalıkları olduğu için yediklerine, içtiklerine dikkat ederlerdi. Bana da: “Sen, bizlere uyma. Dilediğin kadar sevdiğin yiyeceklerden, tatlılardan, tuzlulardan ye. Sonraki dönemlerde istesen de yiyemeyeceksin.” derlerdi. Bense, saygısızlık olmasın diye onlar gibi yer içer, onlar gibi oturur kalkardım. Yirmilerde şekersiz çayları yudumlar, tuzsuz salataları yer, tatsız keklerin lezzetine varırdım. Bu ikili, benim için yol arkadaşlarıydı. Hep beraberdik. Bir başka arkadaşım: Kırklı yaşlarda, hemşire, kendini bilen, sohbeti hoş bir hanımefendiydi. Onunla bazı akşamlar geç saatlere kadar derin konularda sohbetler ederdik. Başka bir tane daha: Yirmi beşe gelmeden tanımış olduğum ve benden yaş olarak büyük bir kadın, birden benim en iyi arkadaşım, dostum oluvermişti. Yirmi bir senedir de bu arkadaşlık sürüyor. Her gün sabah akşam konuşuyor, gün içinde olup bitenleri birbirimizle paylaşıyoruz. Sanırım, biz yaşadığımız sürece de bu dostluk böyle gidecek. Bahsettiğim tüm şahıslardan inanılmaz güzellikte bilgiler edindim ve onların sayesinde yaşam deneyimlerimden ders çıkardım.
‘Rozi’ ve Karşılıksız Sevgi
Rozi, otuzlu yaşlarda, evimin yakınlarında yaşamını sürdüren, yaşamının son demlerini iyi değerlendirmeye çalışan seksenlerinde bir teyzeydi. Ona gittiğimde mahalledeki komşularından Aliye öğretmeni ve öğretmenin eşini, oğlunu, diğer komşularını da görme olanağı bulurdum. Çevresi tarafından o kadar çok sevilirdi ki komşuları neredeyse her gün onu görmeye gelirlerdi. Ders aralarında arayıp da “Teyze, kahve içmeye geliyorum.” dediğimde “Deyzem, gel tabii.” deyişini hiç unutmadım. Asla da unutamam. Bir de toprak su testisinden yaptığı vazosuna bahçesinden kesip de koyduğu o güzelim, taptaze çiçekleri… Her gün bana nasihat ederdi. O da bu dünyayı terk edince bana nasihat eden kalmadı. Fakat, o güne kadar aldıklarım bana yetti de arttı bile. Rahatlıkla söyleyebilirim ki çevremizde yaşlı kişiler var oldukça bu dünyayla ilgili daha bir farkında olma durumu yaşıyoruz. Gelecekte biz de yaşlanacağız. Bu, su götürmez bir gerçek. İstesek de istemesek de aynaya baktığımızda kendimiz, bize farklı gelecek.
Yaşamda ne varsa, yaşlanma gerçeğini kabullenerek seçelim. Kendi seçimlerimiz, bize ne olduğumuzu, nerede olduğumuzu ve nereye doğru gittiğimizi gösterecektir.


Bu haber 1382 defa okunmuştur

:

:

:

: