Galataport’a gittim

Değerli dostum Mario Levi şöyle der…

Değerli dostum Mario Levi şöyle der… ‘İstanbul’un yapısında şöyle bir özellik var. Merdivenli sokaklar, hepsi de denize iner, Galata mesela, Ceneviz İtalyancasında, Gallatu denize inen yol demek! Dolayısıyla Galata’nın adının oradan geldiği söylenir.‘ İstanbul’dayım ya… Galata’ya, daha doğrusu Galataport’a gittim… Gezip görenler hep anlatıyordu… Bir de ben göreyim kendi gözümle dedim…
* * * *
Galataport, kruvaziyerlerin yanaştığı liman… Karaköy’den Fındıklı’ya yaklaşık 1200 metrelik kıyı şeridi… Devasa bir kentsel proje… Liman, gümrük derken yıllardır halka kapalı olan kıyı yapısal bir teknik ile halka açıldı… Gümrüklü alan, varış holü, giriş denetim büroları gibi liman hizmetleri (yani asıl port) yeraltındaki mekanda gerçekleşiyor… Yolcular, yerden kalkan yaklaşık beş metre kapaklardan körük-asansör sistemi ile yer altındaki salona, oradan kente gidecekler…
* * * *
Lüks projenin artılarını, eksilerini mimarlara, şehir planlayıcılarına bırakıyorum… Benim için burası tarih ve muhteşem bir manzara… Hani ‘heyecan ve şaşkınlıktan nutkum tutuldu‘ denir ya… İşte öyle bir şey… İstanbul, boğaz, Marmara tüm ihtişamıyla gözler önünde… Gittiğim gün lodos vardı… Yalova kıyıları gözüküyordu… Evliya Çelebi ‘İstanbul Galata Kulesi’nden bakıldığında Uludağ, dürbünle bakıldığında da Bursa’nın imaretleri görülür‘ der… Ben de Yalova kıyılarını gördüm… Poyraz esince görünmüyormuş nedense… Hava puslu oluyormuş… O gün şansım varmış…
* * * *
Kafeler, restoranlar, barlar, oteller vs… Burası tam faaliyete girince lüks, şatafat, debdebe tavan yapacak şimdiden belli… Galata’nın tarihi de o kadar ilginç, o kadar derinki... Bir yanda muhteşem bir manzara, bir yanda lüks, şatafat derken tarihin içinde kaybolup gittim… O gün ortalıkta dolaşanlar, lüks kafelerde kahvelerini yudumlayanlar içinde yaşadıkları tarihi biliyor muydu acaba…
* * * *
102 yıl önce 16 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Milli Mücadele‘yi başlatmak üzere buradan Bandırma vapuruyla hareket etmişler… 1917 Ekim Devrimi’nin liderlerinden Lev Troçki de ülkesinden kovulunca 92 yıl önce 12 Şubat 1929’da İlyiç adlı vapurla Mustafa Kemal Atatürk’ün izniyle İstanbul’a gelip burada vapurdan inmiş… 17 Temmuz 1933 günü de yine buradan vapurla İstanbul’dan ayrılmış… Örnekleri çoğaltmak mümkün…
* * * *
Buradaki ilk limanı asıl adı Blaise Jean Marius Michel olan Fransız asıllı ‘Mişel Paşa‘ yaptırmış… İlginç bir girişimci… Paris Denizcilik Akademisi mezunu… Kırım Savaşı’nda Osmanlı’nın yanında savaşmış… Osmanlı sahillerinde deniz feneri inşa etmek ve işletmek imtiyazını almış... Osmanlı kıyı şeridi ve Kızıldeniz’de 152 deniz feneri inşa ettirmiş… Galata ve Sirkeci rıhtımlarını da o yaptırmış… 758 metrelik Galata Rıhtımı 1895’te tamamlanmış… Paşa ünvanını Sultan Abdülmecit vermiş…
* * * *
1907 yılında ölen Mişel Paşa zamanla İstanbul aşığı, hatta tam bir İstanbul beyefendisi olmuş… Ülkesine dönünce Güney Fransa'ya Marsilya yakınlarında Tamaris Koyu'nun tamamını satın alıp, burada yalılar, iskeleler yaptırmış… Bosphorus ve İstanbul adını verdiği iki de vapur inşa ettirmiş… İstanbul’a benzetmek istemiş… Ben görmedim… Sureti aslına benzemez ama Tamaris, görenleri hayretler içinde bırakıyormuş…
* * * *
Galataport’tan ayrıldıktan sonra biraz yürüyüp ilerdeki duraktan Beşiktaş yönüne giden otobüse bindim… Beşiktaş’ta Üsküdar’a geçmek için motora binerken kendime geldim… Galataport Liman Restoran’da Izgara Boğaz Lüferi ve yanında sote şam fıstıklı, kuş üzümlü ıspanak 245 liraydı… Izgara kalkan ve yanında kuşkonmaz, Akdeniz yeşillikli kinoa salatası 950 liraydı… Motora binerken 3,5 liraya bir simit aldım, karşıya geçinceye kadar iştahla yedim…

Bu haber 1173 defa okunmuştur

:

:

:

: