“Bir gece ansızın” senaryosu

Hani “Bekledim de gelmedin” parçasına, 1974’de “Bir gece ansızın gelebilirim” diye cevap vermişti ya Türk ordusu, şimdi de “ansızın” çözüm olur mu diye bir sahte beklenti yaratılmakta… Yoksa sahte değil mi?

Hani “Bekledim de gelmedin” parçasına, 1974’de “Bir gece ansızın gelebilirim” diye cevap vermişti ya Türk ordusu, şimdi de “ansızın” çözüm olur mu diye bir sahte beklenti yaratılmakta… Yoksa sahte değil mi?
Kıbrıs sorununun bugün, yarın ve belki de bu on yılda çözülmesini beklemek biraz hayal kurmak olur herhalde. İki tarafın çözüm anlayışları farklı. Öngördükleri idari sistem ve devlet/ler yapısı tümüyle tezat. “Eşitlik”, “federasyon” gibi kavramların anlamları Lefkoşa’nın kuzeyinde ve güneyinde tamamen farklı algılanıyor.
Adada çözümün ana direği “serbestçe görüşülmüş” ve “iki toplumun iradesine ve kabulüne” dayanması en azından şimdilik “temel şartlardan” kabul edildiğine göre “çözüm, hemen şimdi” diyen arkadaşlara “Kronik romantik belgesi” vermek gerekir herhalde.
Yeni bir Kıbrıs çözüm girişimi, ya da Rum tarafının arzuladığı gibi “2017’de Crans Montana’da bırakılan yerden” bir süreç başlatılması öngörülüyorsa, boşa gayret. Uluslararası aktörlerin ve Rum tarafının on yıllarca ve defalarca başarısız olmasına rağmen “iki kesimli, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı federasyon” talebi ile gerçekleşmesi neredeyse imkansız ve gerçekleşmesi durumunda ciddi ödünler verilmesi şart olan Türk tarafının “iki devletli çözüm” yaklaşımının uzlaştırılabilmesi imkansız.
Malum, federasyonun ön şartı adanın, kaynakların ve en önemlisi egemenliğin iki kurucu halkın paylaşması iken, Rum kesiminin “her şey benim, Türkler benim azınlığım” takıntısı her türlü girişimi, arabulucu çalışmayı ve hatta bilek bükme gayretini boşa çıkarttı, çıkartmaya da devam edecek. Rumlar kafa yapılarını değiştirir mi? Sebebi ne olursa olsun şu anda BM’de “tek meşru hükümet”, üstelik AB’de adanın tüm toprağını ve o toprakta yaşayanların tümünü temsilen üye, Türkiye her fırsatta eleştirilecek yarı demokrasi ile yönetilen, vahşi coğrafya ile AB toprakları arasındaki “tampon bölge” iken, kim zorlayacak Kıbrıs Rumlarının bir gece ansızın Kıbrıs Türklerinin ortaklık devleti haklarını vermeye, siyasi ve egemenlikte ortaklıklarını kabul etmeye?
Uzun uzun anlatmaya gerek yok, Rumlar anlattığım şartlara sahipken, Türkiye bu durumdayken, üstelik Yunan vetosuna bir de Kıbrıs vetosu eklenmişken, Avrupa Birliği acaba hangi, taraf üzerinde baskı yapmayı tercih edecektir? Nitekim, yakın geçmiş her ne kadar bir zamanlar Ankara’ya gönderilen mektupta Kıbrıs’ın AB üyeliği “Türkiye ile ilişkileri zehirlemeyecek” diye vaatte bulunsa da, fiili durumun ne olduğunun örnekleriyle doludur.
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı açısından ise federal çözüm olanağı kalmamış ise, ki kalmamıştır, en mantıklı çözüm AB içerisinde iki Kıbrıs devletidir. İki devletli çözüm derken bu konuda neredeyse Ankara hiç değinmemekte, muğlak kalmasına özen göstermektedir. Niye? Türkiye Kıbrıs’tan çekilmeyi, kendisi AB üyesi olmadan adada AB üyesi iki devletin ortaya çıkmasını kabul edebilir mi?
Her ne kadar Türkiye ve KKTC ısrarla iki devletli çözüm vurgusu yapsalar da, mesela kimse öyle bir durumda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki durumu ne olacaktır sorusuna cevap verememektedir. Türkiye kuzey Kıbrıs’ta bağımsız bir devlet karşılığında Akdeniz bağlantısını Antalya ile Girne arasındaki dar alanla sınırlamayı kabul edebilir mi?
Demek ki, iki devletli çözüm derken bu konunun en azından dörtlü (Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum) bir konferansta Kıbrıs sorunuyla beraber uçuş kontrol bölgeleri, kıta sahanlığı, ekonomik münhasır alanlar, doğal zenginliklerin paylaşımı dahil Doğu Akdeniz haklarının da ele alınması şattır.
Bu konularda yıllardır dirsek çürüten bir dostum geçenlerde şaka yollu iki devletli çözüm durumunda Doğu Akdeniz’deki olası kayıpların çözüm anlaşmasıyla alınacak 100 milyar dolar veya o miktar tamamlanıncaya kadar Doğu Akdeniz hidrokarbon zenginliğinden alınacak pay ile giderileceğini söyleyiverdi. Doğrudur. Tazmin edilerek bazı şeylerden vaz geçilebilir. Nitekim, 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan ve Berlin Antlaşması ile Birleşik Krallığın Kırım savaşında Osmanlı İmparatorluğu'na destek çıkması karşılığında Kıbrıs adasının yönetiminin geçici olarak kiralanması hemen hatırlanabilir. O kiralamanın sonuçları ne olmuştur? Kırım mı kurtarılmış, Rusya’ya karşı zafer mi sağlanmıştır? Yoksa Kıbrıs el mi değiştirmiştir?
Adada bütünlüklü ne federal ne ikili devlet mümkün görülmediğine göre artan diplomatik trafiğin anlamı ne? Niye Victoria Nulandlar, Antonio Guterresler ve diğerleri Türkiye’yi, Yunanistan’ı ve adanın iki kesimini ko0mşu kapısı yaptılar?
Nasıl siyaset yapılmaz? En iyi nasıl kriz çıkarılır? Kıbrıs Türkünün Türkiye sevgisine nasıl darbe vurulur? Ve benzeri birçok konuda hem Ankara’da hem de KKTC’de yeterince uzmanlaşmış arkadaş var. Mükemmel iş çıkarıyorlar. Kimseye ihtiyaç yok. Peki ne?
Anlaşılan açık ve kapalı bir pazarlık sürüyor. Rusya’nın Ukrayna vahşeti devam ediyor. ABD önderliğindeki Batı dünyası Rusya ile Ukrayna üzerinden dolaylı savaşı el yükselterek devam ediyor. Avrupa ciddi şekilde enerji krizine yuvarlanıyor. Çıkış nerede?
ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland ne dedi Yunanistan’da? Boru hatlarını beklemeye vakit yok, hemen Doğu Akdeniz’in Kuzey Avrupa enerji merkezi olması lazım. Bunun için de Doğu Akdeniz enerji platformuna Türkiye de dahil edilmeli… Nasıl? Bizim Dışişleri Bakanlığı tanımıyoruz dese de Türkiye bal gibi kurucusu olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımaktadır, en azından tanımasını geri çekmemiştir. Doğrudur, mevcut Kıbrıs hükümeti Kıbrıs Türkünü temsil etmediğinden meşru değildir ve Ankara da onu tanımamaktadır. Peki bu zor durumdan nasıl çıkılacaktır?
Adada bütünlüklü çözüm olamıyor ise, parça parça çözüm aranmalıdır anlayışı giderek destek bulmaktadır. Tabii ki buna bazı arkadaşlar hemen “Olmaz öyle şey” diyecektir. Ancak, Rusya’nın Ukrayna savaşı Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynaklarının, LNG halinde, Avrupa’nın kullanımına bir an önce sokulmalıdır. Varsın Kıbrıs sorunu duradursun, enerjide ilerleme çıkarlara uygun. Batı sistemi ağa babaları Rumlara ve Türkiye’ye baskı yaparlar ise, ki kaçınılmaz görünüyor, ne dersiniz, bir gece ansızın güven artırıcı önlem diye bu Doğu Akdeniz’de hidrokarbon işbirliği çıkabilir mi karşımıza?
Sizleri bilmem, ben “Bir gece ansızın” senaryosunu gayet mümkün görmeye başladım.

Bu haber 3449 defa okunmuştur

:

:

:

: