Son yıllarda durmadan her şeyin kötüye gittiğini, kötülerin çoğaldığını söyleyip duruyoruz. Bir yerde okumuştum. Kötülükler çoğaldıysa kötü insanlar çoğalmış demektir. Bir bakıma da iyi insanlar tembelleşmiş sayılır... Değil mi? İyiler çalışkan oldukça, sınırdakileri de iyi yapma şansımız artar...
İşte o noktada kendinize ' BEN NE KADAR İYİYİM ? ' diye sormalısınız, diyordu. Galiba bizler de biraz kötü olduk sanki...
Eskiye oranla paylaşımcılığı unuttuk mu ne?
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, diyoruz...
Haksız kazanç elde edeni görünce, madem becermiş aferin'i bastırır olduk...
Bencilleştik...
Başkalarının sıkıntılarını görmezlikten gelip anlamaz olduk...
Biraz da işimize gelmiyor sanırım... Kendi dertlerim bana yeter, kafasıyla yuvarlanıp gidiyoruz...
Neyse ki birileri / azınlık da olsa / bizim gibi düşünmüyor...
Kim aç?
Kim çıplak?
Kimin neye ihtiyacı var?
Kimin evinin elektriği kesik?
Hangi evde su akmıyor?
diye bizim adımıza da didinip duruyor...
Bizim yerimize de düşünüyor...
İyi ki birileri, insanı sevenlerle ona değer verenler de var…
İyi ki VARLAR…
SAÇLARIN BULUT OLUR
GÖLGEN AĞUSTOSUM
her sabah
kahkahalarım düşer boynuna
köşe bucak aranırken beni
kucağında buluverirsin...
işte o zaman
saçların bulut olur
gölgen ağustosum...
hüzünlü bir şarkıda buluşuruz seninle
bir aşkı başlatır,
ağustos güneşi
hatırla
mayıs yağmurlarında rastladım sana...
sevişmeler ertelenirse
bilinmezlere düşer
haydi gel
hüznü uğurlayalım
ateşböcekleriyle...
gece yarısı
bir köprü armağan etmeye gelirsin
parçalanır beni öptüğün zaman
körfezlerim
limanı olur gemilerinin...
işte o zaman
saçların bulut olur
gölgen ağustosum...
Ayşe TURAL
KANADI KIRIK KUŞLAR GİBİ…
Kıbrıs’ta hemen hemen her ailede bir dayı, bir teyze ya da birkaç yeğen ya da oğul/ kız yurtdışındadır.
Bu durum tıpkı bir YAZGI gibi yıllardır tepemizde dönenir.
Hangi aileye sorsanız dört beş kardeşten ikisi, iki üç kardeşten biri mutlaka Avustralya, İngiltere ya da Amerika’dadır…
Gidenlerden Avrupa’da yaşayanlar bazen her yıl bazen de birkaç yılda bir Kıbrıs’a tatile gelir.
Avustralya ve Amerika’da yaşayanlar içinse gelip gitmek bir ömür içinde sayılıdır.
Gidenler mi, geride kalanlar mı daha çok acı çeker, güçlüklerle karşılaşır BİLİNMEZ…
Her şeyde olduğu gibi bu HASRETİ de yüreğinde PRANGA gibi taşıyanlar bilir…
Giden, gittiği ülkeye kök salmak, kabul görmek ve para kazanmak İÇİN bir ömür didinir. Ailesinden, sevdiklerinden uzakta bir garip kısır döngüde debelenir.
Bu da yetmezmiş gibi girdiği topluma tam uyum sağlayamaz. Kendi kültürüne de alabildiğine yabancılaşır.
Arkada bıraktıklarıysa hasretiyle yanar tutuşur ya; elden bir şey gelmez. Kimi gidene gıpta eder kimi de geride bıraktıklarına…
Kardeş kardeşe hasret; ana baba da evlatlara… Birkaç yılda bir görüşmeye bile alışılır. Hatta tası tarağı toplayıp ( üç kuruş fazla kazanmak ve en önemlisi sosyal güvencede olma adına) diğer kardeşin yanına göçenler olur.
Kanadı kırık kuş misalidir giden de kalan da bana göre… O eksiklik hep hissedilir YÜREKTE…
Bayramlarda, doğum günlerinde ve de düğünlerde…
En uzaktaki sorulur önce… Sağlığı yerinde midir, çoluğu çocuğu tamam mıdır, diye…
Derinden bir iç çekilir… O iç çekişte özlemler vardır, kederler ve endişeler…
Tesellisi: Yeni ev almışlardır, gıcır gıcır marka arabaları, çocukları da okur… Eh, bir kenarda da birkaç kuruşları vardır. Sonrasında derin bir iç çekişle susulur.
Ne giden bütündür ne de geride kalan…
Kanadı kırık kuşlar gibidir iki taraf da…
Söylemek isteyip de söyleyemedikleri dizilidir boğazlarında…
- miş gibi yaparlar. Rahat-mış… gibi…
Mutluy- muş gibi…
Derdi tasayı anlatmazlar. Zaten şuncacık gün İÇİN gelindiğine göre kimseyi üzmemeli…
Karşılayanlar İÇİN de durum aynıdır, aslında.
Darda oldukları anlaşılmasın diye kıyıda köşede olanlar çıkarılır ve sofralar kurulur.
Sıkıntılar ( kol kırılır yen içinde kalır misali) anlatılmaz, es geçilir.
“ Çok şükür, çok şükür… Yuvarlanıp gidiyoruz işte…”
Ve sonunda kanadı kırık kuşlar YABAN ELLERE dönerken geride kalan KANADI KIRIK KUŞLAR DA elleri duada; onu bekleyen yılları saymaya koyulur…
Acıdır, acı olmasına ya… Bu saatten sonra elden bir şey gelmez.
Kanadı kırık kuşlar, gidip de dönmemek, gelip de bulmamak düşüncesiyle hayatın içinde DÖNENİP dururlar…
YARIN SEVİNCİ
gece uykuya dalınca
şakacı tan ağarır birden
çatlar tohum
uzatır başını topraktan
gün ışıkları boyarken gökyüzünü
yaldızlanır yeryüzü...
ansızın
kırlangıç uçuşlarıyla
bulutlanırsa gökyüzü
arka bahçedeki çamaşırlar
varsın ıslansın...
bir yağmur kuşu
gagasında umutları
bir bir eker gönlüme...
gemiler geçer ufuktan
yol verir hüzünlere
umuda yelken açar
deniz bekler...
kumsal bekler...
Ayşe TURAL
DERLER Kİ...
Hayat aslında oldukça basittir. Onu karmaşık hale getiren insanoğlunun kendisidir.
Ne yazık ki ilişkilerimizde: bitmek bilmeyen didiklemeler, çekişmeler,
güvensizlikler, aldatmalar diz boyu...
Bence tüm bunlar, kişinin kendine olan özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor.
Oysa kendinize ve yaptıklarınıza güven duydukça, daha cesursunuz, ataksınız, başarılısınız...
Saklanmadığınız sürece, başkaları da sizden kaçmıyor, kendini de saklamıyor...
Küçük çocuk korkularımızı üstümüzden atmazsak yaşayamayız... Korkarsak yaşayamayız...
BU SABAH
Ne kadar zengin olduğunuzu görüp sevinin...
En büyük zenginlik :
Duyabilmektir...
Görebilmektir...
Yürüyebilmektir...
Tadına varabilmektir...
İşitebilmektir...
Dokunabilmektir...
En önemlisi de yürekten
SEVEBİLMEKTİR...
Ayşe TURAL
EVETLE HAYIR ARASI
bir kuş uçuyor
bir kanadı ak
öteki kara...
bir kedi sürünüyor eteklerime
bir gözü mavi
öteki yeşil...
sana bakıyorum
yüreğim
evetle HAYIR arası...
Ayşe TURAL
ŞİİRİN AYAK SESLERİ...
Hayatın içinden gelir şiir...
Şairin yüreğinde nefeslenir...
Gül kokularına bulanır...
Tekrar hayata dönerken artık geldiği gibi değildir...
güzelleşmiştir...
zariftir...
incedir...
naiftir...
kısacası içimi hoş bir ŞARAP gibidir... başınızı döndürür...
NEDENSİZ
Yüreğim pır pır etmeli
Sesini duyunca
Elim ayağım titremeli
Sevdadan...
Aklım bir karış havalarda
Martıları seyretmeliyim.
Nedensiz şarkılar mırıldanıp
Gülümsemeliyim balıkçılara…
Merhabalarım olmalı
Tanımadıklarıma..
Aklıma geldikçe gülüşün
Mor akşamlar çökmeli gözlerime...
AYşe TURAL
HAYAT
Kendi yolunda AKIYOR…
Değiştirmeye kalkmayın…
O BİLDİĞİNİ OKUYOR.
Zorlamazsanız SU GİBİ akıp yolunu buluyor.
Hani bazen aksiliklerde canımız sıkılıyor ya!
Sabrederseniz eğer neden AKSİLİK olduğunu anlıyorsunuz. O zaman da İYİ Kİ diyorsunuz…
( Şu aralar her işim İKİNCİ HAMLEDE oluyor da… Gönül tesellisini bulmazsa ÇATLARMIŞ…)
YÜREĞİN ÇAĞIRDI BENİ
Bakışların çağırdı beni
Ben geldim
Günlerden bir gün
Aylardan KASIM...
Saatlerinse yasemin renklisi
Bana yalnızlığımı hatırlatan...
Sen yalnızlık nedir, bilir misin bir tanem?
Sen hiç yalnız kalmadın ki! ...
Bakışın çağırdı beni
Gitmemek olmazdı
Kalmak olmazdı
HAYIR demek hiç olmazdı...
Acemi iki sevdalı bir olduk biz olduk
Gel-gitlerinde zamanın
Sonbahar yaprakları gibiydik
Savrulduk...
Kavrulduk...
Sonra durulduk
Bakışların çağırdı beni
Ben geldim...
Ne zaman bana öyle baksan
Öksüz bir çocuk gibi
Sokulup kucağına
İçimi çeke çeke ağlamak gelir...
Sakın ZAMANı zamanlardan çalıp
Uzaklar götürme emi?
Bakışların çağırdı beni
Bak geldim...
Parmak uçlarım / dudaklarının yangınında
Titrer elim ayağım
Titrer gönül telim
En ince yerinden...
Bakışların çağırdı beni
Ben geldim...
Leylak rengi akşamlarına...
Eğer istersen
Sen istersen
Hercai menekşen olurum senin...
Moru...
Sarısı...
Alacasıyla...
Tenekelerde kokulu karanfilin
Yahut
Boynuna sarılan
Sarmaşığın olurum EĞER istersen...
Dünya bir başka döner seninle
Başım bir başka...
Bakışın çağırdı beni
Ben sana geldim...
Özlemime düşüverdi gözlerin
Gel haydi!
'ELVEDA' diyelim eskimiş yalnızlıklarımıza
Hüznün ülkesinden DÖN artık
Sokul AKDENİZime...
Suskun yüreklerimiz konuşsun...
Yüreğin çağırdı beni
İşte ben geldim...
Uzat ellerini
Sevdamız sevişsin avuçlarımızda
Haydi durma!
Sıkıca sar beni...
'DAHA SONRA' demek çok geç demektir
Yıldız yüklü şarkılar fısılda kulaklarıma...
Şimdi
'SENİ SEVİYORUM' deme zamanı....
AYŞE TURAL