Anadilimin biricik şair annesi AYŞE TURAL STOCKHOLM’A GELİYOR !

BİR DE BANA



BİR DE BANA

bir GÜNEŞ istiyorum
çiçeğe, böceğe ve bana...

bir YAĞMUR istiyorum
toprağa, denize ve bana...

bir KANAT istiyorum
kuşa, yelkene ve bana...

bir BARIŞ istiyorum
ülkeme, dünyaya ve bir de bana...

Ayşe TURAL

Benim Türkçemin biricik annesi ve hanımefendisi olan ve 1970 li yıllar başlarında Kulu’da gencecikken 3 yıl Türkçe ve sınıf öğretmenliğimi yapan Ayşe Tural, vefalı öğrencisi, değerli işadamımız ve okul arkadaşımız Gürsel Kazak’ın davetlisi olarak 14 Eylül’de İsveç’e geliyor.

14-18 Eylül arasında Stockholm’da kalarak 50 yıl önceki Kululu öğrencileriyle buluşacak ve kitaplarını imzalayacak.

Buluşma etkinliğinin nerede ve ne zaman olacağı daha sonra duyurulacak.

Ne diyelim ?

50 yıl aradan sonra Stockholm da bizlerle birlikte olacak olan sevgili öğretmenimizle yüz yüze görüşmek, elini öpmek, onun o güzelim “anne sütü gibi arı” ve bir pınar suyu gibi dupduru şiirlerini onun kendi sesinden dinlemek ve ona minnettarlığımızı ifade etmek için sabırsızlanıyoruz.

Gürsel Kazak arkadaşımıza bu nazikliğinden dolayı çok teşekkür ediyoruz…

TANER YILDIZ

GÜZ AŞIĞI

sen
bir martı olmalısın
dalgalarla dans eden...

iç daraltan ufuklar
sana yabancı
ten küstüren okşamalardan
kaç kaçabildiğin kadar...

güz gülleri
dökülmemeli ellerinden vakitsiz
yarınların şafağından
SEN doğmalısın...

Ayşe TURAL

KİTAPLARIM İSVEÇ’te

Kulu Lisesi öğrencilerimden
sevgili LOKMAN AKAN da kitabımı almış.

Teşekkürler Gursel Kazak …
Senin sayende arkadaşların ben gelmeden kitabıma kavuşuyorlar…

DÜN

dün seninle
sevgi sofrasındaydık
senin gözlerinde hüzün
bende AŞK vardı
bir de peşimize düşen şarkılar...

derken bahar şafağı
gözlerimizi kamaştırdı
aydınlattı içimizi
ilkyaz esintisi vurdukça yüzümüze
hüzünler dağıldı birer birer...

dün seninle
sevgiyi ördük ilmek ilmek
söyleşti gözlerimiz
kumrular gibi
sevişti ellerimiz
özgürlük güzel şeydi doğrusu
SEVGİ güzeldi
inan bana
AŞK hepsinden güzeldi...

Ayşe TURAL


KAÇ KÜÇÜĞÜM KAÇ!

Bir eylül akşamı... Sahilde kafe/ lokanta tarzı bir yerde oturuyorum. Arkadaşımı bekliyorum. Her zaman böyle yerlere erken gelirim. Ruhum alışsın da rahat oturayım diye. Yanımda getirdiğim kitabı çantamdan çıkarıyorum. Yakın masalarda kimseler yok. Yavaş yavaş dolar... Doluncaya kadar da ben epey okumuş olurum.

Kahvemi yudumlarken koltuğuma gömülüyorum. İyice dalmışım. Derken mırıl mırıl bir konuşma dikkatimi çekiyor. Çaprazıma bir erkek ve bir genç kız oturmuş. Ne zaman geldiler, ne zamandan beri ordalar bilemiyorum.

Başımı çeviriyorum. Erkek orta yaş üstü. Doğulu bir şive ile konuşuyor. Bıyıklı, saçlarında beyazlar artmış. Mesleği büyük ihtimal inşaatlarda ustabaşı... Kurt gibi bakıyor kıza... Az sonra yalayıp yutacak gibi... Memleketinde en az iki karısı vardır böylelerinin; bir ordu da çocuk... Hatta torunları bile vardır.

Kız ürkek bir serçe gibi. Zayıf, ipince... Türkiyeli konuşuyor. Belki lise bitirmiş. Öyle masum ve savunmasız görünüyor ki! Sade kıyafeti öğrencilikten kalma. Bileklerinde ip- boncuk karışımı takı var. Düz saçlarından bir tutamı kulağının arkasına sıkıştırılmış.

Lefkoşa'da bir yerde çalıştığını söylüyor. Bazen hafta sonları arkadaşlarıyla araba kiralayıp Girne'ye eğlenmeye geldiklerini anlatıyor.

Adam sözünü kesiyor... Sakın diyor, artık ben varım. Ne zaman istersen alo de yeter... Çok güzel kızsın. Seni kandırırlar.

Başım kitabımda ama romanın canlısı karşımda... Okur gibi yapıyorum. Garson masaya geldikçe adam ara veriyor konuşmasına. Çocuğun gözünü boyamak için ilgisiz bir sürü öte beri konuyor masaya... Ye diyor, yüzün kaşık kadar kalmış ye!

Arabama bakma. İş arabası işte! İstesem mersedes çekerim altıma ama olmaz ki! Bende para çok! Ne zaman istersen seni alır getiririm buralara... İster diskotek ister kumarhane... Gezdiririm, benden sana hiiiiç zarar gelmez. Bir hafta sonu da şu giden tekneye bineriz. Balık yediririm sana... Gel keyfim gel! Neşeleniriz...

Çocuk elini uzatıyor bardağa... Bu ne diye soruyor. Meyve suyuuuu diye uzatarak söylerken kızın dizini okşuyor hafiften... İkide bir, bir ' yavruuuum '
deyişi var midem bulanıyor... Bıyıklarının arasından bir kenarda altın bir diş parlıyor...

Eyvahlar olsun !
Kızım sen hiç dizi de mi izlemedin... Roman da mı okumadın ? Genç kızlar nasıl kandırılıyor kimseden duymadın mı? Gökten mi indin?

Kaç çocuğum kaç!
Şimdi yanında yirmili yaşlarda bir genç oturmalıydı... Yüreğini çarptıran... Evlilik hayalleri kuracağın, gelecekteki yuvanızı düşüneceğin bir yaşıtın...

KAÇ ÇOCUĞUM KALK VE KAÇ!
Sonra çok geç olabilir...

Elbette onun yerine ben kaçıyorum. Sevgili arkadaşım gelir gelmez kolundan tutup başka yere sürüklüyorum.

GÜZ SEVDALARI

Ben
Güz sevdalarına vurgunum
Hüzün çiçekleri dermeliyim
Solgun bahçelerden...

İkindi güneşleri benim olmalı
Gönlüm
Hüzzam şarkılara yangılı
Erguvan renkli suda
Rüzgarın eli...

Gökkuşağı gülümseyişli sevgili
Dokununca tenime
Ürperişler diz boyu...

Ayşe TURAL


HUZURUNUZ GERİ DÖNSÜN

Birimi görünce ya da düşününce içiniz buz gibi oluyorsa oturup ciddi ciddi düşünün...

Kötücül duygular çok tehlikelidir çünkü...

Yıllar önce yazdığım bir yazıda şöyle demiştim:
' Nefret, kin, hırs... Bu sözcükleri hiç sevmiyorum. Bana yaz ortasında kışı hatırlatıyorlar. Üşüyorum...'

Aynen o satırlarda dediğim gibi beni üşüten sözcükler bunlar... olumsuz sözcükler...

Bu duygular özellikle böyle düşünen kişiye çok zarar veriyor. Hele bir düşünün:

Size haksızlık ya da kötülük yapan aklınıza gelince, sinirlenmeye başlıyorsunuz...
öfkeleniyorsunuz...
sinir sisteminiz sinyaller vermeye başlıyor...
kalp atışınız hızlanıyor...
çevrenize bağırıp çağırıyorsunuz...

Hani ' Eşeğini dövemeyen semerini döver ' derler ya aynen öyle... Hak etmeyenlere surat asıyorsunuz...

Bence buna asla hakkınız yok....
Düşünün... az şey mi bu...ruh ve beden sağlığınız tehlikeye giriyor...

Size değer vermeyen, sizi üzen insanları YOK SAYMAYI öğrenin...

Onlara en büyük cezadır bu... Şayet hatalarını anlayıp dönerlerse/ isterseniz/ affedebilirsiniz...

Arkanızı döndüğünüzde, dünyanızdan çıkardığınızda size artık zarar veremezler...

Haydi bir deneyin...
İNANIN
Huzurunuz geri dönecektir....

VAKİTLİ - VAKİTSİZ

ah! Şu bendeki
vakitli vakitsiz
aşkın çimlenişi
seni
aklıma koyduğumdan beri...

Ayşe TURAL

HERKESTEN ÖNCE GÖREBİLMEK

Yaşam deneyiminiz arttıkça bazı şeyleri, olayları ' BEN GELİYORUM ' diye bağırmadan önce fark edersiniz. Uyarırsınız.

Genellikle uyarı konusunda kulak ardı etmeyi pek severiz. Hele de o an ÇIKARLARIMIZ söz konusuysa ASLA dinlemeyiz. ' Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.' sözü boşuna söylenmemiştir ama bizim işimize gelmemişse umursamayız. Gün ola harman ola...

Ama işte KAZIN AYAĞI öyle değildir. Zamanında küçük çıkarınız için istediğinizi yapmışsanız, zaman geçip devran dönünce, o şey karşınıza kocaman zararlarla dikilir. Ne yapacağınızı şaşırırsınız. Eliniz ayağınıza dolanır. Kara kara düşünmeye başlarsınız. Hatta uykularınız kaçar.

Bu nedenle atacağınız adımın sonunu hesaplamak çok önemlidir. Her davranış, her söz, gün gelir karşınıza çıkar. Her ne kadar adalet yok, diye yakınsak da İLAHİ ADALET geç de olsa yerini bulur.

Her konuda düşünerek, sadece kendi çıkarlarınız doğrultusunda değil, başkalarının haklarını da koruyarak davranmalısınız. Devir değişti. İnsanların da gözü açıldı.

Siz siz olun, en yakınlarınızdan başlayarak bazı olay ve durumları erken kavramayı alışkanlık haline getirin. Bu sizin yararınıza olacaktır.

Bu haber 3475 defa okunmuştur

:

:

:

: