EVLİLİK BİRLİĞİ SÜRESİNCE KADININ SOYADI MESELESİ

1934 yılında yürürlüğe giren Soyadı Kanunu ile Türkiye’de soyadı hakkı güvence altına alınmıştır.

1934 yılında yürürlüğe giren Soyadı Kanunu ile Türkiye’de soyadı hakkı güvence altına alınmıştır. İlgili kanunda evlilik birliğinin reisi olarak erkek görülmüş ve soyadı seçme vazifesi de yine erkeğe verilmiştir. Soyadı Kanununun, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla yaşıt olduğunu dikkate alırsak dönemin koşullarıyla birlikte değerlendirildiğinde böyle bir hüküm ihtiva etmesi anlaşılabilirdir.

Soyadı meselesi; dünyanın ve toplumsal cinsiyet rollerinin tarihsel değişimiyle birlikte, kadının evlilik birliği süresince gerek eşinin soyadıyla birlikte gerekse yalnızca kendi soyadını kullanmak suretiyle olmak üzere uluslararası sözleşmelerle korunan bir anayasal bir hak haline gelmiştir.

Evlilik birliği süresince kadının yalnızca kendi soyadını kullanması için mutlaka dava yoluna başvurması gereklidir. Aksi takdirde TMK md.187 uyarınca; kadın, eşinin soyadından önce kendi soyadını kullanabilmek için gerekli başvuruları yapmazsa evlilikle direkt olarak eşinin soyadını alır. TMK md.187 hükmü çeşitli başvurularda Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelmiş; cumhuriyetin nitelikleri (md.2), kanun önünde eşitlik (md.10), temel hak ve hürriyetlerin niteliği (md.12), kişinin dokunulmazlığı/maddi ve manevi varlığı (md.17), ailenin korunması (md.41) gibi anayasal haklarla çelişkili olduğu gerekçesiyle iptali talep edilmiştir.

AYM, başlangıçta aile adı konusunda yasa koyucunun takdir hakkı olduğundan bahisle aile adı ve kadının soyadını kamu düzenine/yararına ilişkin bir mesele olarak görerek iptal talebini reddetmiştir. Oysa, ayrıca ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler tarafından da güvence altına alınan anayasal hak dar yorumlanarak böyle bir sonuca varılmıştır. Kaldı ki; temel hak ve özgürlüklere ilişkin, usulüne uygun şekilde yürürlüğe giren uluslararası anlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde Anayasa md.90 uyarınca uluslararası anlaşmalar esas alınmalıdır. Hukuk Genel Kurulu da benzer bir yaklaşım güderek uluslararası sözleşmelerde açıkça kadının soyadına ilişkin bir hüküm bulunmadığından bahisle yine bu meseleyi göz ardı etmiştir. Bu davaları izleyen yargısal süreçte AYM ve Yargıtay güncel içtihadını değiştirmiş. Kadının kendi soyadını, evlendikten sonra da kullanması için haklı bir sebebe ihtiyacının olmamasıyla birlikte; pratikte hukuki olarak cinsiyete dayalı ayrımcılığın önüne geçmek için kadının yalnızca kendi soyadını kullanamamasını, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına müdahale olarak görerek önemli adımlar atmıştır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı olan soyadı hakkı yıllarca ülkemizde yalnızca erkeğe sıkı sıkıya bağlı bir hak olarak yorumlanmıştır. Günümüzde bir erkeğin doğmakla sahip olduğu bu hak için bir kadının “Hak verilmez, alınır.” sözünden hareketle bu hakkı talep etmesi ve yargı yoluna başvurması ile bu haktan yararlanmasının mümkün olduğunu söyleyebiliriz.

Tüm bunlar ışığında, evlilik birliği süresince kadının yalnızca kendi soyadını kullanmak istemesi ne yazık ki içinde bu sefer de kadının başka bir erkeğin soyadını kullanmaya devam etmek için çabaladığı gerçeğini barındırıyor.




Bu haber 441 defa okunmuştur

:

:

:

: