“Bu güveni sarsmayın' deyişinde olduğu gibi! Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusunun toplam faydadaki anlamı güvenebilmektir. Güven duygusu insan ilişkilerinin temelidir. Güven bir nevi aidiyettir. Bu aidiyetin temeline ne şekilde olursa olsun tuzak yerine sağlam temeller atılmalıdır.. Ateşin patlayıcı etkisinin güvensizliğinde geçen 50 yıl evvellisinin etkisi ile,yarım adamızda yan komşuya yani Güney Kıbrıs’a güney halkına duyulan güvensizliğin devamı yok mu? vardır. Güvenecekmiyiz! Asla! İşte tam da bu noktada Kıbrıs konusunda barış 1974 sonrası sağlanmıştır. İnadına çözüm ve barışa gözler kapalı evet derim demek sudan sebep göstermek ve bu günden daha mı kötü olacağız,söylemlerini az bir kesimden duyuyor olmamız bir hayli gücümüze gidiyor. Kendi kurduğu devlete “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine“ inanmayanların ifadelerindeki çirkinlik ise daha da beter ve gençliğin geleceğine sadece kötü bir örnek olmaktadır. Güven konusu tam yerinde ve zamanında kullanılırsa anlam kazanır. Arkandaki kuvvetle güçlü olursun bu kuvvetin Türkiye olduğunu bilirsin, hissedesin ve güçlü bir anavatan ile rotanı çizersin. Türkiye’nin Lefkoşa büyükelçisi Sayın Metin Feyzioğlu görevine başlamıştır. Geçen haftaki yazımda belirttiğim gibi kendisininin KKTC duyduğu aidiyet duygusu ile halkımız içinde ve her türlü dayanışma halinde davranış ve sözleri ayrıca açıklamaları ile yapabileceklerini ifade eden olmuştur. Sosyal medyayı özellikle ınstegram hesabı ile her gününü, yaptıklarını, ziyaretçilerini ziyaret ettiği yerleri şeffaf bir şekilde paylaşmış olması ayrı bir meziyeti olmuştur. Kendisine yazılan mesajlara da tevazu ile cevap vermektedir. Kendisine ayrıca teşekkürlerim vardır. Sayın Büyükelçi her sözü ile yapacakları görevleri deklere etmektedir. Nitekim “Bizim varımız yoğumuz, işimiz gücümüz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Kıbrıs Türklerine hizmet etmek” diyen de Büyükelçidir… Söylemedi demeyin kendisi Anavatan ile KKTC arasında var olan sağlam köprüyü dahada sağlamlaştıracaktır. KKTC ‘de yerel seçimler ile ilgili 5 Aralık propaganda serbestiyeti sonrasında siyasi partilerin belediye başkan adayları, belediye meclis üyeleri seçmen ile yüz yüze temaslarını , çarşıda, Sivil Toplum Örgütlerinde velhasıl her yerde gece ve gündüz yürütmektedirler. Televizyon kanallarında birçok adayın konuşmalarını dinliyoruz. Renkli bir seçime gün sayarken siyasi partilerde heyecan doruğa tırmanmaktadır. Elbette sonuç önemlidir ve iş yapabileceklerin hükümet ile uyumlu çalışacak bir yerel yönetimin sandıkta oluşması halkımızın hizmet alabilmesi açısından önem arzetmektedir. Deyimler ve atasözleri, az söz ile çok söz anlatma sanatıdır. Tam da bu noktada “Elini Taşın Altına Koymak” deyiminin hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum… “Padişah”, yolun ortasına bir taş koyar ve pencereden insanların ne yapacağını merakla seyretmeye başlar. Vezir gelir,taşın etrafında döner. “Sultan ile konuşayım ve yolun ortasındaki taşları kaldıran bir adam bulalım, kadro tahsis edelim” der ve gider. Bir süre sonra başka bir sorumlu geliyor. Taşın etrafında döner ve “vezirle konuşayım. Yolun ortasına taş bırakanlara hangi cezayı vereceğimizi kararlaştıralım” der ve gider. Farklı birçok kişi gelir. Menfaatperest ve saray dalkavuğu da gelir. Taşın etrafında taklalar atar ve “padişahıma bununla ilgili bir şiir yazayım” der ve gider. En sonunda köyden bir vatandaş gelir. Yolun ortasında duran ve insanların geçmesini engelleyen bu taşı, insanları rahatlatmak ve insanlara yardımcı olmak büyük “sadakadır” inancıyla da tüm gücünü kullanarak taşı, yoldan sürükleyerek yol kenarına alır ve yolu açar. Taşın altında bir kese görür. İçi altın dolu kesenin üzerine padişah şu notu yazmıştır; “taşın altına eli koymasını bilenler içindir”