Hellimin Avrupa Birliği nezdinde “coğrafi işaret” alarak tescil edilmesinin tüm boyutları dün başkentte düzenlenen çok geniş katılımlı bir panelle ele alındı.
Hellim bu ülkenin sembol ürünü. Ancak 2007 yılından bu yana tartışmalar dinmiyor.
Rum Yönetimi, 2007 yılında hellimi ‘Korunmuş Menşe İşareti’ olarak kaydetmek üzere tek yanlı girişimler başlatmıştı. Daha sonra bu girişim, Avrupa Birliği’ne tek yanlı müracaat ile devam etti.
Bu girişimler elbette bizim üreticilerimizin tepkisine yol açmıştı.
Tek yanlı bu süreç hukuk mücadelesiyle bir süre durdurulsa da 2014'te yeniden başladı. Bu kez halloumi/hellim adıyla başvuru yapıldı ancak denetim Rum Tarım Bakanlığı altında yapılacaktı.
Kıbrıslı Türk üreticilerin bu sürece dahil olması mümkün değildi.
12 Nisan 2021 tarihinde Avrupa Komisyonu Hellimi menşe korumalı ürün olarak tescil etti.
Süreç elbette bitmedi, mücadelemiz sürüyor.
Geldiğimiz noktada Avrupa Birliği, Kıbrıs Türkü’nü hellim ihracatı noktasında Rumdan alınan mühre yani izine mahkum etmek istiyor.
Bu nasıl anlayış?
Kıbrıslı Türkler yıllardır izolasyonla, ambargolarla, kısıtlamalarla cezalandırılmaya çalışılıyor.
Peki biz ne yaptık? Bu tutuma karşı iktidar muhalefet omuz omuza mücadele verebildik mi?
Cumhurbaşkanı Tatar dün panelde yaptığı uyarıda “Kısa günün karına birbirimizi arkadan vuramayız” dedi.
Ancak görülen o ki birçok siyasetçi hala daha kısa günün karı peşinde koşmaya devam ediyor.
CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, “Hellim, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların ortak ürünüdür” diyor. Gönül ister ki Erhürman’ın anlayışı Güney’de de yankı bulsun.
Ancak işin gerçeği öyle olmuyor.
Bırakın hellimden kazanacağımız üç kuruşu, mümkün olsa bu ülkenin nefes almasını engellemek isteyen bir anlayış ile karşı karşıyayız.
İş buraya gelince de insan sormadan edemiyor.
Ortak ürün hellimi paylaşamayan bir zihniyet, bu adayı nasıl paylaşacak. Gerçeklere uyanma vakti geldi de geçiyor bile. Bizden söylemesi…