19. Kitabımın matbaa işleri sürüyor. Her defasında bu sıcakta Lefkoşa’ya gitmek zor geliyor. Dün Latife Dilhan bir zarf göndermişti, Kombos ile…
Mesaj çekip haber verdi. Saat 11.30’da alabilirmişim… Tam 11.45’te Kombos’un önündeyim. Arabamı çalışır bırakıp giriyorum.
- Adıma bir zarf gelecekti, alabilir miyim, diyorum.
Görevli:
- Adınız efendim, diyor, cevaplıyorum.
Hemen zarfı uzatıyor.
- Ödemem gereken bir şey var mı, deyince…
GÜZEL GÜLÜŞÜNÜZLE ödendi efendim, diyor…
Bir an şaşırıyorum. Çok teşekkür ederim, çok zarifsiniz, diyerek ayrılıyorum…
Ne kadar hoş değil mi?
Aslında bu tarz söz ve davranışlar içten gelir. Okumayla, sonradan öğrenmeyle olmuyor…
Benzer bir jeste KULU Öğretmen Evinde kahvaltıda rastlamıştım.
Kahvaltı ederken birkaç masa ötemde Öğretmen Evi müdürü sevgili Hacı Bakırtaş yanında misafirleriyle kahvaltı ediyor.
- Hocam günaydın! Afiyet olsun! diyor.
- Teşekkür ederim, size de afiyet olsun, diyorum.
Kulak misafiri oluyorum. Benden söz ediyor. Elli yıl önce KULU’da 4 yıl öğretmenlik yaptığımı anlatıyor. Derken “ HOCAM! “ diyen sese başımı kaldırıyorum.
- Siz 50 yıl önce gerçekten burada öğretmenlik yaptınız mı? diyor. Başımı sallıyorum gülümseyerek…
- Ama nasıl olur! Siz 55 yaşında gibisiniz…
İşte bu… İçten gelen ve o an söyleyebildiğiniz en güzel yakıştırmalar bunlar…
Tanımadıklarınızın böylesi sözleri gerçekten içtendir. Herhangi bir çıkara dayanan bir tarafı yoktur da ondan…
Güzel bir SÖZ kışı BAHARA çevirir, dedikleri böyle bir şey, işte…
İçiniz ısınıyor…
Sevgilerim hepinize…
GEZİNTİ
Birbaşınalığın labirentlerinde
gezintiye çıkar yürek...
Her köşebaşında
umutlanır...
Yüreği ağzında,
kendi gölgesini O sanır...
Sözler sessizce dökülür
kırık aynalar gibi
ayaklarının dibine...
Ayşe TURAL
“ BELLEĞİN EVİ İNSANIN KALBİDİR.”
Ercan KESAL
Geçenlerde kendi kendime sorular sorarken şu soru aklıma takıldı.
Evimiz neresi?
Başımın üstündeki çatıyı kastetmiyorum elbette… Her şeyimizle biz olan, benim sığındığım, rahat ettiğim, huzur bulduğum, kendimle kaldığım…
Duygularım, düşüncelerim, sırlarım, sorularım nerde saklı?
Bu sorularla boğuşurken sayın KESAL’ın yazısı düştü önüme… Aslında hayatımda çok sık olan bir durumdur. Sorduğunuz soruların yanıtını en kısa zamanda mutlaka alırsınız. Sadece dikkat edin. Uyanık olun. Gözünüzü açmazsanız, dikkat etmezseniz kaçırırsınız.
“Belleğin evi beyin değil, insanın KALBİDİR” diyor, yazar. Hafızasız ( belleksiz ) bir toplum aslında KALPSİZ bir toplumdur, diye de ekliyor.
Aslında hafıza VİCDAN demektir. Peki önce gelin vicdanın ne olduğuna bakalım.
Sözlükler “ VİCDAN: kişiyi kendi davranışlarıyla ilgili olarak bir yargıda bulunmaya yönelten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan, kişiye doğruyu ve iyiyi yapma yükümünü de yükleyen içsel güç.”
diye tanımlıyor.
Biraz konuyu açalım: Kendi AHLAK değerleri üzerinden yargılama yapmasını sağlayan/ DOĞRUYU ve İYİYİ yapma yükümünü yükleyen İÇSEL GÜÇ…
Bir iyice düşünelim şimdi. Benim ahlaki değerlerim defolu ise, o zaman benim DOĞRU ve İYİ konusundaki içsel gücüm de defolu olabilir.
İşte toplumdaki deformasyon ve dejenerasyonun asıl noktası burası… Yani artık VİCDANSIZ sayılabiliriz.
VİCDANSIZ = KALPSİZ
Yine yazar yazısının bir yerinde
“ Toplumlar ENTROPİ üretirler.” diyor. Bu da şu anlama geliyor.
Güçlerini dağıtır,
toplumsal çatışmalar
ve siyasi mücadeleler başlar…
ENTROPİ: kısaca TERMAL ENERJİ anlamına geliyor.
Desene KAOS böyle ortaya çıkıyor.
Biraz da siz kafa yorun.
Benden bu kadar…
İNSANOĞLU
doyumsuz varlık
Daha daha’larla arttırıyor
Alabildiğine mutsuzluğunu…
Ne alsa ne satsa doymuyor gözü…
Talan ediyor baştan başa dünyayı
Tersine çeviriyor doğayı
Sanki tükenmeyen bir hazine..
Görmüyor kasırgaları,
Patlayan yanardağları
Eriyen buzulları…
Bozkıra dönen toprakları
Umursamıyor kuruyan gölleri
Nesli tükenen kuşları…
Kendi sonunu hazırlıyor farkına varmadan
Bu gidişle
Eli kulağında
Yok olup kaybolacak pek yakında…
Ayşe TURAL
HAYATIN İÇİNDEKİ ÇATIŞMALAR
Sözlüklerde çatışma: Çıkar, görüş ve ilkelerin mücadelesi ve zıtlaşması… olarak açıklanıyor.
Kimse kimseye durduğu yerde çatmıyor. Ağzının tadını bozmak istemiyor. Sınırlarınız ihlal edilmezse aranız gayet iyi… O veya onlarla bir alıp veremediğiniz yok. Genel olarak sorulunca da “ Evet, iyi insanlar” diyorsunuz.
Ta ki bir şekilde çatışmaya girinceye kadar…
Okullarda özellikle sosyoloji ve psikoloji derslerinde hocalarımız bize KİŞİSEL özgürlüklerimizin eşit olduğunu, birimizin diğerinden daha fazla hakka sahip olmadığımızı, demokrasinin gereğinin bu olduğunu anlatırlardı.
Ne yazık ki büyüdükçe, toplumun bir parçası oldukça hiçbir şeyin kitaplardaki gibi olmadığını, DÜZENİN böyle işlemediğini anlıyorsunuz.
Birlikte yaşadığınızda komşunun köpeğinin durmadan havlaması huzurunuzu bozabiliyor mesela. Ya da misafirleri geldiğinde tepenizde çok gürültü eden komşu çocukları gibi. Bahçenize bitişik komşunun size uzanan ağaç dalları gibi. Evinizin karşısına yığılan çöpler gibi… Bitmek bilmeyen inşaat sesleri gibi… Avaz avaz sonuna kadar müzik açılmış, mahalle aralarındaki lokanta ve benzeri yerler gibi…
Küçük şeyler gibi görünüyor ama rahatsız edici…
Bir de tüm kamuyu ilgilendiren konularımız var. Dağlarımızın oyulması, vadilerimizin doldurulması…
Her nedense belli bir mevkiye gelenler, önceki toplumsal düşünce ve kaygılarını bir yana bırakıp sadece KOLTUK SEVDASI yüzünden ( belki içinde paracıklar da vardır💰💰💰💰) memleketi HALLAÇ PAMUĞUNA çevirdiler.
1975 yılından beri ADA’mın SEVDALISIyım… Ona bir şey olmasına, çirkinleştirilmesine, huzurunun bozulmasına karşıyım. Onun huzuru bozulursa bizim hayatımız biter.
Haydi gençler sahaya!
Geleceğinize sahip çıkın!
O öyle bu böyle demeden birleşin.
Ülke elden GİTTİ GİDER…
FISILDA
gözlerimi kapatınca
başlıyor içimdeki senfoni
büyülü bir dünyanın
kapıları aralanıyor hafiften...
içime
sevginin ışığı doluyor...
şimdi tam zamanı
haydi
fısılda...
Ayşe TURAL
ÖĞRETMENLİK
Çocukluğumdan beri duyduğum bir sözdür: “ÖĞRETMEN DOĞULMAZ AMA ÖĞRETMEN OLUNUR.”
Oysa ben hem ÖĞRETMEN doğdum hem de çok iyi bir öğretmen oldum.
Beni yetiştiren, bana emek veren çok değerli hocalarım ve ailem sayesinde…
Onlara gerçekten şükranlarımı ifade etmek isterim.
ADIM KIBRIS
yaseminlerim, gecetütenlerim,
günnasirlerim, altıntoplarım
rengarenk cemilelerimle ben
gökkuşakları gibiyimdir
benim adım KIBRIS...
en mavi denizim, Akdenizim
Afrodit'in köpüklü dalgalarından doğan
portakal güneşlerim var en kocamanından
sevda türküleri dizerim çağlar boyu
en acıklısından...
şurası Beşparmaklardır
berisi Saint Hilarion
az ötesi Bellapais Manastırı
uzanırım Karpaz'a
bir koşu tuttururum Salamis'e...
inci pembesi kumlarda
zambaklarım açar güneşe doğru
sevgiyle kucaklaşır bir uçtan bir uca
Lefke’m, Mağusa’m, Girne’m
benim adım KIBRIS...
Ayşe TURAL
İNSANLAR ve İNSANLIK
İnsanlar ne kadar değişti değil mi? Davranışlara baktığımızda ağzımız açık kalıyor…
İNSANLIK tanımı da öyle…
Sadece kendini düşünen, hırslı, kıskanç ve öfkeli bir DÜNYA…
Herkes kötülük peşinde sanki…
Bu tiplerin oturmamış kişilikler olduğunu düşünüyorum. Bir de toplumda gitgide arttıklarını...
Hırslara ve kine TUTSAK yaşamak ne denli zordur kim bilir?
Kendilerini bu kötü duygulara kaptırıp çevrelerindekileri mutsuz, huzursuz ve rahatsız ettikçe kendi EGOLARINI şişirdiklerini düşünüyorum.
Hatta yaptıkları kötülük ve haksızlıklardan elde ettikleri anlaşılmaz enerji ile yaşadıklarını da...
Bu noktada da ister istemez İNSAN OLMA işinin ne kadar zor olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Yıllarca öğrencilerime, kötü olmanın çok basit ve kolay olduğunu; İYİ OLABİLMENİN ise ne kadar zor olduğunu hiç bıkmadan anlattım.
Rahmetli büyükannem böyleleri için
' Yüreğinin karası yüzüne vurmuş.. ' derdi.
Bugün de aynı düşüncedeyim zaten.
Toplumlar istenilen seviyeye gelemiyorsa, yasa ve kuralların yeterince uygulanmayışındandır. Bir de YAŞAMA kültürümüzü yeni nesle aktaramayışımızdandır, diye düşünüyorum.
Birilerinin kişisel çıkarlarını, toplum çıkarlarının önünde bayrak gibi sallamaları, başkalarını hiçe saymaları büyük KAOSLAR yaratır.
Dilerim çok geç olmadan UYANIRIZ. Böyle olmayanlar alınmasın lütfen…
Olumsuzlukları hiçbirimiz sevmiyoruz ama “ Devenin istemediği ot burnunda bitermiş.” misali oluyor yine de…
Güzel bir HAFTA SONU diliyorum hepinize…
Ayşe TURAL