ÖNCE İYİ NİYET

Kıbrıs konusunda yorum yapmak, yazı yazmak istemiyorum. Çünkü halen süren bir dava, devam eden bir müzakere süreci var.

Kıbrıs konusunda yorum yapmak, yazı yazmak istemiyorum. Çünkü halen süren bir dava, devam eden bir müzakere süreci var. Her iki tarafın avukatlığını, temsilciliğini üstlenmiş iki lider bir orta yolu bulmak için çalışıyor ve her an her şey değişebilir. Bu noktada konuyu hem adanın iki tarafı, hem ilgili ülkeler açısından ele almak lazım. Çözüm yolunda en çok çaba gösteren Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumudur. Bu düşünceleri seslendirirken kesinlikle duygularımla hareket etmiyorum. Görünen gerçekler ortadadır. Şöyle bir düşünce ortaya çıkabilir, Türk tarafı olarak bizim çözüme daha çok ihtiyacımız var. Ama sırf ekonomik olarak daha iyi bir duruma gelmek için bir anlaşma zeminini aramamalıyız.
Kıbrıs’ta bir ortaklığın kurulması ve kalıcı olabilmesi için öncelikle, ortak olacak tarafların her ikisi de istekli davranmalı, her iki tarafta bir şeyler almak için bir şeyler vermesi gerektiğinin bilincinde olmalı. Gerçek anlamda, iyi niyet ve sorunları çözme arzusu her iki tarafa da eşit şekilde yansıyorsa, her iki tarafta elini taşın altına eşit şekilde koyuyorsa çözüm yolunda ki zorluklar kolay aşılır. Bence işin özü niyettir. Bu konuda ben pek de umutlu değilim ki ben umudun, umutlu olmanın insan hayatında her şey olduğuna inananlardanım. Bu umutsuzluğun sebebi kısaca şudur, ortaklık kurmaya çalıştığımız toplum,bizimle hiçbir şeyi paylaşmak istemiyor. Bizi kendileri gibi bu adanın sahiplerinden biri olarak görmüyor, onlara göre Kıbrıs’ta muhatapları biz değiliz, onların muhatapları Türkiye. Varsa yoksa Türkiye’nin limanlarını açması. Kırk yıllık bir sorunun çözülüp, barış haylinin gerçekleşmesinden çok Türkiye’nin limanlarını açması onlar için daha önemli. Az önce iyi niyetin gerekliliğini den bahsetmiştim. Fakat iyi niyet göremediğim bazı olaylar var mesela; “400 milyar dolarlık tazminat” başlığı ile gündeme düşen bir habere göre, Kıbrıslı Rum göçmenler Amerika da mülkiyet hakları çiğnendiği gerekçesi ile Türkiye ve KKTC aleyhine tutarı 400 milyar dolara yaklaşan tazminat davası açtı. Görüşme süreci devam ederken, mülkiyet sorunu çözülmesi en zor konu iken bunu daha da zorlaştırmaya ne gerek var. Yunanistan’ın yeni başbakanı Papandreu, Güney Kıbrıs’a yaptığı ziyarette işgal ve istilayı unutmadıklarını ve kimseye de unutturmadıklarını belirterek, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Talat’a izin vermesi gerektiğini ve Kıbrıs’ın Uluslar arası bir sorun olduğunu iddia etti. Yani bu noktada dikkat çeken olay, kim gelirse gelsin hangi siyasi görüş iktidar olursa olsun Rum tezleri hiçbir zaman değişmeyecek ve kimsede değiştirmeyi başaramayacak son kırk yılda olduğu gibi, bu benim görüşüm. Geçtiğimiz günlerde, İzmir üzerinden Atina ve Ercan’a yani KKTC’ye havayoluyla ulaşım sağlanacağı ve ilgili şirketlerin anlaştığı haberini duyunca gerçekten sevinmiştim. Bu haberin doğru olmasını dilerken, bu olumlu gelişmenin çözüm çabalarına yeni bir heyecan katacağını düşündüm. Ama Rum dışişleri bakanının böyle bir olayın işgal bölgesi ile ilgili olduğu için mümkün olmadığını açıklaması ile yine kendi kendime ayni soruyu sordum hani iyi niyet. Bu olaylar tabi ki belli bir siyasetin sonuçlarıdır. Bu olaylarla ilgili yorumlarımı sizlerle paylaşırken amacım kesinlikle bazı duyguları istismar etmek, körüklemek değildir. Düşüncem,her şeyden önce iyi niyetin gerekliliğidir.
Bu haber 495 defa okunmuştur

:

:

:

: