Uluslararası temsiliyet arenasında hukuksuz tek devlet: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ( GKRY )

Koltuk ve statü hırsızlığının en ilginç anektodlarından biri ABD Eski Dışişleri Bakanı Henri Hissinger’in, Anılar kitabında (H.Kissinger, Years of Renewal, sayfa 199-200) kendi kaleminden aynen şöyle nakledilmektedir:

Koltuk ve statü hırsızlığının en ilginç anektodlarından biri ABD Eski Dışişleri Bakanı Henri Hissinger’in, Anılar kitabında (H.Kissinger, Years of Renewal, sayfa 199-200) kendi kaleminden aynen şöyle nakledilmektedir:
“Makarios’la en son görüşmemiz 1975 yılında Avrupa Güvenlik Konferansının Helsinki Zirvesini kapanış münasebetiyle gerçekleşmişti. Bu safhada Kıbrıs’ta Türk Ordusu Adanın % 35’nin denetimini eline geçirmiş ve kesilen müzakerelerin yeniden başlaması için Makarios, geç kalmakla birlikte, Ada’da, ilk kez kendi kendini yöneten yekpare ( bütünsel) bir Türk Bölgesini kabul etmişti.

Türk Bölgesinin yüzölçümünü, % 20 civarındaki Türk nufusu oranında öngören Makarios uzlaşma adına % 25 yüzölçümünün Türklere bırakılmasını kabul edebileceğini ifade ederek sunduğu harita ile esasda Adanın yaklaşık % 30’nun Türklere bırakılmasını öngörmekteydi. Bu durumu kendisine izah ettiğimde, hoşnutsuzluğunu gizlemeyerek “ %25’in neye tekabül ettiğine ben karar veririm” şeklinde ters bir yanıt vermişti.

Helsinki Konferansı’nda Başpiskopos, mahir bir manevrasını daha sergileme imkanı bulmuştu. Ford ve ben, Makarios’un vermiş olduğu raharsız edici beyanatları ışığında , ABD Cumhurbaşkanı ile ikili görüşme talebini reddetmeye karar vermiştik. Durumu kendisine ilettiğim zaman hoşnut olmadı ve “göreceğiz” şeklinde yakışıksız bir yanıt vermişti. Finlandiya Cumhurbaşkanının sadece Delegasyon başkanlarına dönük kahve ikramında ise Makariosun, Cumhurbaşkanı Fordun yanıbaşında bir saate yakın oturabilmesi, tam anlamı ile Başkan Ford’u şaşkına çevirmişti. O günden bu güne Makariosun bu işgüzarlığı nasıl becerdiğini ne ben, ne Finladiya makamları ne de tarih, tesbit etme imkanı bulamamıştır.”

Kıbrıs’ın,Türk ve Yunan uluslarına dayalı çift uluslu uluslararası temsil, egemenlik ve hükümranlığını silah zoru ile tamamen hukuksuz bir yapıya dönüştüren ve Helen Ulusunun tek ve mutlak hakimiyetine sokan Makarios’un koltuk ve statü hırsızlığı zaman ve sınır tanımamıştır. Makariosdan sonra işbaşına gelen tüm Rum liderler uluslararası zirve toplantılarında, meşruiyet ve saygınlık şalı ararcasına ve Kıbrıs Türk Halkının temsil hakkını ayaklar altına almanın verdiği şuçluluk kompleksi ile ev sahibi devlet başkanının hemen yanında endam eylemeye ve aile fotoğraflarında “merkezde” olmaya büyük özen gösterirler.

Kıbrısın kaderinde eşit söz ve yetki sahibi olmamız yanında, özellikle savunma, dış işleri ve ekonominin sevk ve idaresi, bütçe ve kamu maliyesi gibi konularda Kıbrıs’ta Türk ve Rum Halklarının eşit hak ve yetki sahibi olduğu 1960 Londra ve Zürih Antlaşmalarının temel bir unsuru olarak belirlenmiştir. Bu itibarla tek ulusa dayalı bir temsiliyetin hukuksuz ve yasa dışı olduğu tüm çıplaklığı ile ortada iken Makarios ve ondan sonra gelen Rum Liderlerinin 45 yıllık hukuksuz ve yasa dışı temsil ve icraatlarına Dünya neden göz yumdu ? Ekonominin ve istihdamın %70 oranında Devlet Sektöründe toplandığı bir Kıbrıs’ta tüm Devlet kadrolarının, Devlet Merkez Bankası ve hazinesinin, kamu kuruluşlarının, tüm Devlet imkan ve imtiyazlarının bir gecede şiddet ve zorbalıkla tamamen Helen toplumuna mal edilmesine Dünya neden seyirci kaldı ? Avrupa Birliği Konseyi, Parlamentosu ve tüm organları yanında BM ve Uluslararası kuruluşlarda, Devletlerarası temsil ve ilişkilerde Kıbrıs Türküne ait tüm sandalyelerin Rum Kanadı tarafından hukuksuz işgaline Dünya neden ses çıkarmadı ? Ezenin ve saldırganın beyanı tüm Kıbrısın meşru görüşü olarak neden benimsendi? Kıbrıs Türkünün resmi platformlarda savunma hakkı neden tanınmadı? Devlet ve uluslararası temsil gücünü tekeline geçiren Rumlar bu gücü Kıbrıs Türk Halkı üzerinde amansız bir baskı ve zulum aracı olarak kullanılmasına nasıl izin verildi? İnsanlık dışı ambargolar, coğrafayadan silinmemizi amaçlayan insanlık ayıbı toplu soykırım ve sistematik terrör girişimlerine seyirci kalındığı yetmezmiş gibi Kıbrıs Türkünün söz ve şikayet hakkı yıllarca neden gaspedildi? Her türlü baskı, zulum ve mahrumiyet yetmezmiş gibi dünya duymasın ve görmesin diye tüm haberleşme ve iletişimin sansürlenmesi, ulaşım ve posta servisleri gibi en temel insan haklarından bunca yıl yoksun kalmamız bizlere neden reva görüldü? Hala bugün bile bu olanaklardan neden mahrum edilmekteyiz? Annan Planı Kıbrıs Türk Halkının ciğerini ve iç organlarını derinden yaralayan ve çok kan kaybetmesine neden olacak acı bir reçete olmasına rağmen, Planın kabulü için bizleri açıkca tehdit eden AB ve Güvenlik Konseyi taahhüt etttiği yükümlülükleri yerine getirip insanlık utancı ambargoları neden kaldırmamakla ısrar ediyor?

Kesin inancım odur ki, Dünya, 45 yıl sonra olsa bile, bu hukuksuzluğu teslim edip Kıbrıs Türk Halkından özür dilemeye hazır yeter ki, Kıbrıs Türkü, böylesine büyük ve tarihi bir özrü hak ettiğinin inanç ve idraki içine girsin! Yeter ki Kıbrıs Türk Halkı ayağa kalkıp, Dünya’dan davacı olduğunu büyük bir azim ve kararlılıkla dile getirsin! Yeter ki Anavatan Türkiye bu azim ve kararlılığa destek olsun! Yeter ki TC ve KKTC’de siyasal partiler, iktidar ve muhalefet bu büyük onur ve hak mücadelesinde ele ele versin! Yeter ki “barış şimdi” yaygaraları ile baştan aşağıya teslimiyeti çağrıştıran çizgiyi göstermeyelim! Yeter ki 1960 Antlaşmalarındaki temel haklarımızı bile tartışmaya açan zavallı bir müzakere pozisyonunun gündeme gelmesine asla izin vermeyelim! Yeter ki Makariosun bile kabul etiği, kendi kendini yöneten, iki kesimli, Türk ve Rum halklarına dayalı otonom iki Devlet formülü yerine uniter devlet esasları içinde Rum egemenleğine kapıları açan tüm yaklaşımlar reddedelim! Yeter ki Aralık 2009 veya Nisan 2009 gibi yapay takvimlere endeksli ve“ her şey kabulümdur yeter ki gün eksilmesin penceremden” zihniyetini temsil eden bir liderlik anlayışı ile KKTC ‘nin varlığını, güvenliğini ve egemenliğini tehlikeye sokmayalım! Yeter ki temel konularda uzlaşmayacağını her türlü eylem ve beyanları ile dünyaya deklare etmekten çekinmeyen Rum-Yunan kanadı karşısında sürekli memnuniyet dile getirip en aşırı Rum taleplerine meşruiyet, Rum uzlaşmazlığına ise haklılık kazandırma gafletini göstermemeye özen gösterelim!

Böyle bir kararlılığı ortaya koyabilen bir Kıbrıs Türkü kısa sürede, üzerinde AB ve BM Güvenlik Konseyi tarihi özür anıtlarının yükseleceği bir KKTC’ye kavuşmuş olacaktır. Böyle bir hedefin hayal değil gerçek olmasını sağlayacak irade yine Kıbrıs Türkünün kararlılığında toplanmaktadır.
Bu haber 467 defa okunmuştur

:

:

:

: