S u ç ve c e z a

Elime aldığım gazeteler, dinlediğim TV, radyo haberleri son aylarda hiç iç açıcı, yüz güldürücü haberler vermiyor. Siz de farkettiniz mi ?

Elime aldığım gazeteler, dinlediğim TV, radyo haberleri son aylarda hiç iç açıcı, yüz güldürücü  haberler vermiyor.

Siz de farkettiniz mi ?

Cinayet, çocuklara saldırı, şiddet, ekonomik bunalımlar... Daha da uzatabilirsiniz..

Sesli, gorüntülü, yazılı basını adeta esir almış.

Eskiden bizim basının 3. sayfa sendromu vardı.. Polis-adliye haberlerine yer verirdi..

Şimdi İngiliz basınında bile bunların yeri ilk sayfalar oldu..

Sözü Mayıs’ın başında beri kayıp Madeleine ‘e , anne-babasına getirmek istiyorum..

Onbinlerce, yüzbinlerce insan gibi ben de 4 yaşındaki sarışın kızın ne olduğunu, nasıl ortadan kaybolduğunu, ölü mü, diri mi olduğunu öğrenmek için merak içindeyim..

On gün önce Portekiz polisi tarafından “resmi şüpheli” görüldüğü açıklanan, ardından da apar topar İskoçya’ya dönen doktor çift Kate ve Garry McCann , her an yeniden sorgulanmak üzere Portekiz’e geri dönmeye hazır, bekliyor..

Kızlarının ölümüyle suçlanan anne-babanın çektiğini, neler yaşadığı ve hissettiğini  tahmin dahi edemiyorum..

Bir yanda  çocuklarının ölümüyle suçlanma , bir yanda ne dirisi-ne ölüsünden haber alınamayan kayıp bir evlat, bir yanda ikizlerinin Sosyal Servisler tarafından ellerinden alınma korkusu.. Hangisi daha kötü, siz karar verin...

Kalbim, onların suçsuz olmalarını diliyor..

Ancak öte yandan  ortaya atılan çeşitli iddialar. Portekiz polisinin sızdırdığı bilgiler, DNA sonuçları.

Polis, medya, PR’cılar , avukatlar, diplomatlar ordusu arasında, daha 2 yaşında Amelia ve Shaun adli ikizleriyle “normal” bir hayat yaşamaya çalışan bir karı koca..

Kim suçlu, kim suçsuz, Madeleine öldü mü ? Öldüyse cesedi nerede ? Nasıl kaybettiler ?

Herkesin aklını kurcalayan sorular..

Bu soruların cevapları alınacak mı ? Ne zaman öğreneceğiz bilinmeyeni..

Belki de birçok şey, yıllarca karanlıkta kalacak..

 

 

Bu arada bir hiç nedeniyle , daha 23 yaşında gencecik yaşta hayatından olan bir Türk genci..

Adı Evren Anıl.. Londra’da yaşıyordu.. Bir çukulata kağıdı yüzünden canından oldu.. Ağustosun başında ablasıyla bir Pazar sabahı evinden çıktı.. Beş dakika sonra ,ablasının kullandığı otomobile iki zencinin attığı yarısı yenmiş çukulata için  tartışırken, itilip, yere düştü... Ve bir daha kalkamadı.. Komaya giren üniversiteyi birincilikle bitiren, Anıl ailesinin iftihar kaynağı Evren, 8 gün sonra komadan çıkamayıp  kısacık yaşantısına veda ediverdi..

Annesi Altun Hanım, dualarıyla , güzel anıları ve iki oğlu, bir kızıyla metin görünmeye çalışıyor..Tek istekleri,  adli nedenlerle bekletilen cenazelerini alıp, son görevlerini yapıp, ebedi istirahatına uğurlamak..

Evren’in katil zanlısı iki kişi yakalandı.. Mahkemeye çıkacakları günü bekliyor.. Ailenin dediğine göre polis, DNA testiyle yakalananların yüzde yüz doğru kişiler olduğunu söylüyor..

Yüreği insan sevgisiyle dolu, hafta sonları okullarda Türkçe dil, matematik, İngilizce dersleri veren, futbol aşığı bu genç, ailesini acılarla bırakıp, bilinmeyene gitti..
Ne mahkeme, ne suçluların alacağı ceza Evren’i geri getirmeyecek..

Evren, Londra’yı saran, özellikle gençlerin işlediği suç dalgasının son kurbanlarından.. O’nun kaybından sonra daha başka gençler de benzeri cinayetlerle hayatını kaybetti..

 

Yazının başlığı, ünlü Rus yazar Fyodor Mihailoviç Dostoyevski’nin en sevilen, en çok okunan romanının adı...

Orada bir cinayet, suçlunun vicdani rahatsızlığı, itiraf edene kadar yaşadıkları, itirafıyla rahatlayıp, cezasının verilmesiyle  yepyeni bir yaşama adım atması;

Karışık ruh , davranış tahlilleri içinde Dostoyevski’nin usta kalemiyle anlatılır..

 

Ne suçlar karşılıksız kalır..

Ne de cezalar, çekeni etkisiz kılar..

Elle tutulur cezalar kadar,  vicdani cezalar da ağırlığıyla insanı yıkar, tüketir..

Hukuk dilinde ceza,  bir adli işlemin en son noktasıdır..

Suç ne olursa olsun, karar mevkiindeki kişinin, kanaatini ortaya koyar..

Bazan en hafif suça , çok ağır bir ceza,

Bazan ağır bir suça,  beklenmeyecek, ona yaraşmayacak yükte hafif bir ceza verildiği

Görülmeyen şeylerden değildir..

Adı üstünde, ceza; kanunlar karşısında suç teşkil eden,  adli sistem ve toplumun istemediği, bir eyleme karşı, hukuki yaptırımdır..

En hafifinden, ölümüne kadar ..

Hem suç, hem ceza sadece işleyeni, çekeni değil, etrafındakileri, ailerini de etkiler..

Küreselleşen dünyada, ne suçtan,

Ne de cezadan kaçış var...

Bu haber 344 defa okunmuştur

:

:

:

: