Orams davası tehlikesi

Bu hafta ORAMS davası ile ilgili yeni yazı yazmıyorum 24.12.08’de yayınlanan yazımın aynen bir daha yayınlanmasını uygun gördüm, ben zamanında gelen tehlikeyi işaret ettim yetkililerin ne kadar dikkate aldığını da okuyucularımızın taktirine bırakıyorum.

Bu hafta ORAMS davası ile ilgili yeni yazı yazmıyorum 24.12.08’de yayınlanan yazımın aynen bir daha yayınlanmasını uygun gördüm, ben zamanında gelen tehlikeyi işaret ettim yetkililerin ne kadar dikkate aldığını da okuyucularımızın taktirine bırakıyorum.
Yeni UBP hükümetinden özellikle güneyde kalan EVKAF mülkleri için RUM hükümeti aleyhine AB mahkemelerinde dava açmasını bekliyorum ve takip edeceğim. Bu süreçten sonra da çok daha etkin siyasi bir mücadeleye KKTC halkı hazır olmalıdır.
ORAMS davası açıklandı ve ayağımıza dolandı, şimdi zamanında başlatılamayan hukuk mücadelesinin başlatılması zorunluluk haline geldiğini düşünüyorum sahsımın RUM hükümeti aleyhine AHİM dava kazanan ilk Kıbrıs Türküyüm 2001’de Rumlar mahkum oldu farklı davalar üretilebilirdi ancak pasif kaldık. Ancak Kıbrıs sorununu siyasi bir sorun olduğu gündemden düşürülmemeli, sn TALAT’TA ulusal davanın tüm halkın davası olduğunu unutmamalı ve katılımcı demokrasi gereği şartı ile iktidar ve muhalefet ile teknik bir komisyonu derhal oluşturmalı müzakereleri ikinci derece öncülüğe almalı ve var oluş mücadelesinde yeni bir sayfa açma becerisini sağlamak zorundadır.

En son İngiltere’de görülen bu davada Kıbrıs Türkleri lehine bir sonuç alındı gibi bir hava estirildi. İngiliz mahkemesi Rum mahkemesi kararını tanımamıştı, Rum mahkemesi ORAMS çiftinin KKTC’de satın aldığı taşınmaz mal için 1974 öncesi rum mal sahibine tazminat ödemesine karar hükmetmişti. Bir rahat nefes almış gibi olduk ve bir anda KKTC’de rum mahkemesi kararlarının değersiz ve uygulanmasının söz konusu olmadığına kanaat getirmiştik.
Geçtiğimiz hafta AB Adalet Divanı Mahkemesi Başsavcı’sının ORAMS davası konusundaki görüşü ve açıklaması rum mahkemelerinin kararlarının Kıbrısın Kuzeyinde de geçerli olması gerektiğini çünkü tüm Kıbrıs AB’ye üye olmuştur ancak “Türk işkali nedeni ile kuzeyde AB muktesebatı çalışmıyor” görüş bu, aslında benim için bu görüş ve düşünceler süpriz değil rum siyasilerin tümü ayni politikayı 2004 referandumundan sonra bu gün de dahil sürdürüyorlar.
AB üye ülkelerini bu görüş doğrultusunda etkilemeye çalışıyorlar belli ki Başsavcı iyi etkilendi, rumlar açısından şimdi mahkemenin etkilenmesi Yargıçların Başkanının Rum olduğu gerçeğinde farklı karar çıkacağını düşünmek biraz saflık olur gibi düşünüyorum. Keşke bu davanın o mahkemeye gitmesine müsaade etmeseydik, kandırıldık mı bilemiyorum ancak tarih yazılırken doğrusunun yazılacağından eminim.
Eğer mahkeme Başsavcının görüşü doğrultusunda karar üretirse KKTC’de mal alan yabancılar başta ingilizler olmak üzere 1974 öncesi rum mal sahiplerine tazminatlar ödemek zorunda kalacaklar, dahası esas egemen “ Kıbrıs Cumhuriyeti “ olacak belkide bir antlaşmanın önemi bundan dolayı bu kadar önemlidir ancak bu antlaşmaya rum liderliği hiç yaklaşmadı ki. Burada da hedefleri antlaşma ister gözükmek ve 2009’da AB protokolu için TÜRKİYE’ye şantaj yapıp rum gemilerine Türk limanlarının açılmasını sağlamaktır ve adım adım “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” tanınmasını gerçekleştirmek.
Sn Hristofyas her fırsatta Kıbrıs Türk’lerine hak ettikleri oranda azınlık haklarını tanıyacaklarını söylüyor. 3-4 gün öncede AB ülkeleri Büyük Elçilerine verdiği öğle yemeğinde sn TALAT’ın ve TÜRKİYE’nin Kıbrıs sorunu konusundaki tutumlarını şikayet etti bu şekilde sorunu çözmemizin imkansız olduğunu dedi Hristofyas. Bu günlerde AB genişlemeden sorumlu OLİ REHN’in söyledikleri Hristofyas’la örtüşüyor.
Neticede felaket tellalı olmak istemiyorum ancak gidişatımız gerçekten çok kötü diye düşünüyorum , biz 2004 referandumundan sonra siyasi tanınma istememekle tarihi bir hata yaptık o zamanda rumların en büyük korkuları bizim olası bu isteğimizdi ancak bizi de o zaman Avrupalılar yanılttı TÜRK tarafı pasif politikaya devam etti. Benim görüşüme göre bizim zaafiyetimiz , şart olduğu zaman elimizi masaya vurmamaktır. Şimdi ne yapmalıyız, toplumsal mücadele de yapılacak birşeyler her zaman bulunur.
Dünden itibaren CUMHURBAŞKAN’ sn TALAT derhal bir kriz masası oluşturmalıdır, bu masada Cumhurbaşkanlığındaki gibi yalnızca hükümet yanlısı ve kendi görüşündeki kişiler temsil edilmemeli muhalefette ki mecliste olsun veya olmasın tüm partiler tüm sivil toplum örgütleri ve platforumlar, kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş, eski Başbakanlar ve Dışişleri Bakanları ve diğer Bakanlar, yeni,eski Yüksek Mahkeme Başkanı ve Başsavcılar, Barolar birliği başkanı ve ülkemizin güzide Üniversitelerinin temsilcileri toplumsal mücadeleyi bu şekilde başlatabiliriz diye düşünüyorum temsiliyet genişletildikçe sahiplenme artar bunu sağlamak görev ve tarihi sorumluluktur, sağlayamaz isek oluşacak krizi yönetemez tehlikeli yokoluşla karşı karşıya kalabiliriz.
Bu haber 992 defa okunmuştur

:

:

:

: