ERK: İNSAN HAKLARI DÜZEYİ YÜKSELTİLMELİ

Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı (KTİHV) Mütevelli Heyeti Başkanı Emine Erk, çeşitli insan hakları açısından 2009 yılında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı (KTİHV) Mütevelli Heyeti Başkanı Emine Erk, çeşitli insan hakları açısından 2009 yılında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
İnsan haklarının önemine işaret eden Erk, çözüm olsa da olmasa da ülkedeki insan hakları düzeyinin yükseltilmesi gerektiğini söyledi.
Erk, KTİHV Binası'nda gerçekleştirdiği basın toplantısında, 2009 yılı içerisinde çocuk hakları, mülteci hakları, insan ticareti, işkence görmeme hakkı, LGBT (Lezbiyen, Biseksüel, Gey ve Transgender) kişilerin insan hakları, cezaevi, toplanma özgürlüğü, ırkçılık, kayıplar, mülkiyet, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi çeşitli insan hakları başlıkları altındaki gelişmelerle ilgili değerlendirmesini kamuoyuyla paylaştı.

ÇOCUK HAKLARI
Birleşmiş Milletler’in Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1996 yılında Mecliste onaylandığını anımsatarak buna karşın 2009 yılında çocuk hakları açısından “üzücü” pek çok gelişmeyle karşılaştıklarını belirten Erk, “Özellikle çocuk istismarı konusunda çocuklarımızı, devletin ilgili birimleri, basın ve sivil toplum örgütleri olarak yeterince koruyamadığımız gerçeğiyle yüzleştik” dedi.
Çocuk hakları ihlalleri konusunda çeşitli uzmanlıklar gerektiği gerçeğinden hareketle KTİHV’in de içinde bulunduğu 6 örgütün ortak anlayış metnine imza koyarak Çocuk Hakları Platformu’nu oluşturduğunu anımsatan Erk, ülkede bu konudaki bilgi ile farkındalık düzeyini artırmak ve çocuk hakları ihlallerine karşı ortak hareket etme kararını aldıklarını kaydetti.

MÜLTECİ HAKLARI
“1951 Mülteciler Sözleşmesi KKTC meclisinde yasa hükmünde onaylanmasına karşın sığınmacı ve mültecilerin haklarının korunması için sözleşmenin öngördüğü önlemler yeterince alınmamaktadır” diyen Erk, sözleşmenin ülkeye yasadışı giren mültecilere açıkça ceza verilmemesini öngörmesine rağmen 2009 yılında, KKTC’de sığınmacı/mülteci statüsü tanınması olasılığı yüksek olan kişiler hapis cezasına çarptırılmaya devam ettiğini; bununla beraber sığınma başvurusu yapmış sığınmacılar ve başvuruları kabul edilmiş olup üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeyi bekleyen mültecilerin ise KKTC’de çok zor koşullarda yaşamaya devam etmekte olduğunu anlattı.
Erk, “KKTC’de ikamet eden sığınmacı ve mülteciler sağlık, çalışma, barınma, beslenme dahil yeterli bir yaşam düzeyi ve yaşama koşullarından mahrumdurlar” dedi.
Erk, KTİHV ve Mülteci Hakları Derneği (MHD)‘nin yıl içinde Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ortak çalışmalar yürüttüklerini de anlattı.

İNSAN TİCARETİ
Erk, KKTC’nin “cinsel istismar amacıyla insan ticareti açısından hedef ülke konumunda olduğu” iddiasında da bulunarak, insan ticaretinin önlenmesine ilişkin devlet tarafından etkin bir adım atılmamasını eleştirdi.
Öncelikle mevzuatta insan ticaretinin tanımlandığı ve suç sayıldığı bir yasanın bulunmadığını, mağdurların tespit edilemediğini, herhangi bir koruma tedbiri de öngörülmediğini ve insan tacirlerinin bu suç kapsamında cezalandırılamadığını kaydeden Erk, şunları söyledi:
“Geçmişte bu konuda bir yasa tasarısı çalışması yapılmış ancak yürürlüğe konulmamıştır. İnsan ticaretinin ortadan kaldırılmasına yönelik yasanın çıkarılması, bu sorunun önlenmesine ilişkin atılması gereken ilk adımdır. Bunun yanı sıra insan ticaretinin önlenmesine ilişkin devlet ve sivil toplumun katkılarıyla bir eylem planı hazırlanmalıdır.”

İŞKENCE GÖRMEME HAKKI
İşkence görmeme hakkının ihlali hiçbir şekilde meşru kılınamayan mutlak bir insan hakkı olmasına rağmen, 2009 yılında gerek mağdurların başvuruları gerekse KTİHV’nın kendi gözlemleri sonucunda “yetkili mercilerin işkencenin önlenmesi konusunda yükümlülüklerini yerine getirdiklerini söylemenin güç olduğunu” belirten Erk, bu konudaki başlıca sorunları “Sanıkların gönüllü ifade verirken avukatlarının yanlarında olmalarına izin verilmeyişi, mahkemede işkence gördüğüne dair şikayet eden kişilerin doktor kontrolüne polisler eşliğinde götürülmesi, işkence iddialarının etkin bir şekilde araştırılmaması” olarak sıraladı.
“İşkencenin ceza yasası tarafından suç olarak düzenlenmemesini” de yasal mevzuattaki en önemli eksikliklerden biri olarak değerlendiren Erk, işkencenin önlenmesi konusunda ortak hareket etme amacıyla vakfın da katılımıyla “İşkenceyi Önleme Platformu” kurulduğunu anımsattı.

LEZBİYEN, BİSEKSÜEL, GEY VE TRANSGENDER HAKLARI
Lezbiyen, Biseksüel, Gey ve Transgender (LGBT) kişilerin insan hakları konusunda tutucu bir coğrafya olan KKTC’de 2009 yılında söz konusu hakların görünür olduğu ve tabu sayılan LGBT haklarının kamuoyunda tartışılmaya başlandığını anlatan Erk, 2007’de kurulan Homofobiye Karşı İnisiyatif (HOKİ)’nin dernekleşme başvurusunun 2008’de kabul edildiğini anımsattı.
Erk, HOKİ’nin Fasıl 154 Ceza Yasası’nın erkekler arası cinsel ilişkiyi cezalandıran ve insan haklarına aykırı olan 171. maddesinin değişmesi için Meclis Başkanlığı’na yazılı dilekçe sunmuş olmasına rağmen henüz LGBT Haklarının meclisin gündemine gelmediğini kaydetti.

CEZAEVİ
Merkezi Cezaevi’ne ilişkin sıkıntıların cezaevinin fiziksel yetersizlikleri ve insan hakkı ihlalleriyle ilgili şikayetlerin 2009 yılı içerisinde de gündemde olduğunu anımsatan Erk, şu değerlendirmede bulundu:
“Merkezi Cezaevi’nde işkence ve kötü muamele yasağı, sağlık hakkı, adil yargılanma hakkı gibi hususlara ilişkin ciddi ihlaller söz konusudur. Hükümlü ve tutuklular aynı yerde tutulmakta ve tutuklular suçlu gibi muamele görmektedirler. Tutuklu ve hükümlülerin tutuldukları koşullar, sağlık açısından asgari standartları dahi karşılamamaktadır. Kapasite sorunu nedeniyle havasız sağlıksız koşullar söz konusu iken, diğer taraftan da güvenlik tedbirleri azami düzeyde alınamamaktadır. Yangın, bıçaklama, kavga gibi olaylar güvenlik zafiyetini açıkça ortaya koymaktadır.”
“2009 yılı içerisinde toplanma özgürlüğüne yapılan müdahalelerle de karşılaşıldı” diyen Erk,
“bu müdahaleler arasında en dikkat çekici olanı” diye tanımladığı, Meclis önünde gerçekleştirilen eyleme ilişkin olarak vakfın insan hakları ihlalleri tespit ettiğini ve buna ilişkin raporun da geçen ay kamuoyuyla paylaşıldığını hatırlattı.

IRKÇILIK
Irkçılık konusunda ise Erk, “Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme”nin Meclis tarafından 2004 yılında onaylanıp yürürlüğe girdiğini anımsatarak, buna rağmen sözleşmenin maddelerinin uygulanması için henüz bir çalışma bulunmadığını söyledi.
Erk, “2009 yılında sığınmacıların sistematik olarak sınır dışı edilmesi, Ağır Ceza Mahkemesi’nin uyuşturucu ile yargılanan Kıbrıslılara etnik kökenleri itibari ile daha az ceza vermesi, medya mensupları tarafından ceza yargılaması devam eden veya sona eren Kıbrıslı olmayan kişilerin milliyetlerinin ön plana çıkarılması, ırk ayrımcılığı konusundaki önemli noktalar olmuştur” dedi.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ
Erk, insan hakları açısından yeterince ele alınmayan bir diğer sorunun ise toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu görüşünü belirterek, “Hala, birçok konuda toplumsal cinsiyet rollerindeki eşitsizlik Kuzey Kıbrıs’ta kendini göstermektedir” dedi.
2009 yılı içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki eksikliklerin saptanması yönünde
sivil toplum tarafından etkin adımlar atıldığını belirten Erk, Avrupa Birliği Sivil Toplum Destek Ekibi’nin öncülüğünde KTİHV’nın da yer aldığı bir çok sivil toplum örgütünün bu konulara ilişkin ortak mücadele için bir araya geldiği ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu” oluşturmaya karar verdiğini anımsattı.

KAYIPLAR
Emine Erk, Kıbrıs sorunundan kaynaklanan bir insan hakları konusu olan kayıplar sorununda 2009 yılında önemli gelişmeler yaşandığını belirterek, Kıbrıs’taki Türk ve Rum kayıpların bulunması amacıyla Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından 2006 yılında başlatılan “Kazı Kimlik Tespiti ve Kalıntıların İadesi Projesi” çerçevesinde yapılan kazılarda bugüne kadar 585 kayıp çıkarıldığını ve kimlik tespitlerinin ardından defnedilmeleri için ailelerine teslim edildiğini kaydetti.
Komite’ye göre, bugüne kadar Kıbrıs’ın iki tarafında da 300’e yakın yer kazıldığı, kazılarda çıkarılan kalıntıların yaklaşık 196 kişisinden 145’inin Rum, 51’inin ise Türk olduğunu anımsatan Erk, kimlik tespitlerinin ardından bulunan kişilerin bir kısmının yakınlarının, katledilmelerinden veya herhalukarda etkin soruşturma yapmadıkları için sorumlu tuttukları Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine AİHM’de dava açtıklarına atıf yaparak şunları kaydetti:
“Bu davalar göstermektedir ki, Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’nin sağladığı çok önemli ve olumlu neticeler yanında, anlaşılmış yetkileri bulunan kişilerin ölümü hakkında soruşturma, sorumlu tespit etme ve yakınlarını maddi ve manevi yönden tazmin etme içermediği cihetle, insan haklarının gereklerini tam olarak karşılaması mümkün değildir.”

MÜLKİYET
Mülkiyet konusunda ise Erk, farklı nedenlerden olsa da adanın her iki tarafında da uygulanan mülkiyet rejimlerinin, “mülkiyet sahiplerinin insan haklarını ihlal etmekte olduğunu” savundu.
Mülkiyet sorununun ancak iki tarafın bir anlaşma ile varacağı kapsamlı çözümde yer alacak mülkiyet düzenlemeleriyle çözebileceğini ifade eden Erk, “Ancak bu anlaşmaya varılmadığı sürece, bireysel hak arayışı çerçevesinde mülkiyet davaları önlenemeyecek ve gerek yönetimleri gerekse iki toplum arasındaki ilişkileri zora sokacaktır” dedi.
Bu haber 112 defa okunmuştur

:

:

:

:

DİĞER HABERLER