Ülke gündemimiz her ana değişiyor. Hem siyasi, hem de gündem oluşturacak başka birçok olaya, beklenmedik bir anda tanık olabiliyoruz. Mesela; Güzelyurt’taki sel felaketi ve sonrası, Kıbrıs konusundaki görüşmeler, BM Genel sekreteri Ban Ki Moon’un adayı ziyareti, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve buna bağlı süreç, ilk akla gelen gelişmeler. Tabi ki sorunlarımız bunlarla sınırlı değil. Öncelikle hepimiz insanız, ver şey insan için. Bazen hayatımızı kolaylaştırmak adına, sorunlarımızı, ülkemizde gelişen olayları, boş vermek değil, ama biraz oluruna bırakmak iyi gelebilir.
Sanatı ve sanatçısı olmayan, bir toplum olabilir mi? Normal şartlarda düşünürsek tabi ki olmaz. Sanata ve sanatçıya verilen önem bir toplumun aynasıdır. Sanat, hayal etmek, yaratmak ve yaşatmak noktasında insanoğluna has en önemli olgudur. Sanat konusunda, genel olarak iki görüş vardır. Bu iki görüşü kendimce açıklamaya çalışırsam; İlk olarak sanat sanat içindir ve ikinci olarak da sanat halk içindir görüşü yaygındır. Ben her zaman, sanat halk içindir, görüşünü savunmuşumdur. Bunun sebebi ise sanatı bir üretim aracı olarak görmemdir. Üretilen ürünün mutlaka bir alıcısı olmalıdır. Halk da bu noktada alıcıdır. Sanatı üretim aracı olarak kabul ettiğimden, sanatçıyı da üretici olarak kabul ederim. Sanatçı bu üretimi gerçekleştirirken, yeteneğini, bilgisini ve hislerini kullanır. Bu özellikleri, sanatçı ruhlu insanları, diğer insanlardan ayırır. Farklı olmak, başka insanların düşünemediklerini düşünmek, başka insanların göremediğini görmek ve bunları kullanarak, topluma bir şeyler sunmak, hizmet etmek, toplumun sesi olmak, bana göre sanatçı olmak böyle bir şey.
Ülkemizde sanata ve sanatçıya verilen önemin, yetersiz olduğu bir gerçektir.
Bu konuda devlete görevler düştüğü gibi, özel yatırımcılara da görevler düşmektedir.
Güzel olan her şeye, herkes sahip çıkmalıdır. Devletin katkısı elbette önemlidir. Özellikle eğitim konusunda, belirli bir dalda yetenekli insanların, eğitim alarak daha da ilerleyebilmesi için gerekli destek verilmelidir. Sanatsal ilerlemeler anlamında, gelişmiş ülkelere baktığımız zaman başarının, zamanla, ilgiyle ve yatırımla oluştuğunu görürüz. Özel girişimcilerin, şirketlerin, sanata, sanatçıya ve sanatsal faaliyetlere katkısı da çok önemlidir. Bu konularda, yapılacak her katkı çeşitli teşviklerle, özendirilmelidir. Sponsorluk adı altında, birçok kurum kuruluş çeşitli aktivitelere destek oluyor. Bu elbette önemli bir girişimdir ama yeterli değildir. Bu gibi yatırımların belirli alanlarla, sınırlı kalmaması gerek. Tabii ki her yapılanın sanatsal değeri vardır diye, bir kaide de yoktur. İşte bu noktada, halk bilinci devreye girer ve halk iyiyle kötüyü birbirinden ayırır. Bu noktada düşünülmesi gereken, neden bizim ülkemizde de resim sergileri, ülkemizin yetiştirdiği ressamların eserleri her daim sergilenmiyor? Ya da şairlerimizin, yazarlarımızın kitapları binler satmıyor. Tiyatrolar dolup taşmıyor, ses sanatçılarımızın şarkıları dilden dile düşüp de eserleri her yerde aranmıyor. Neden gençlerimiz, sanatçılarımızın isimlerini bilmiyor da, yabancı sanatçıların tüm hayat hikâyelerini ezbere biliyor.
Bu noktada, bu konuyla ilgili “Neden” sorusunu kendimize sormalıyız. Sanatı ve sanatçısı, istenilen düzeyde olmayan bir toplumun, içinde olduğu durumu Ulu Önder Atatürk’ün şu sözleri çok iyi anlatıyor aslında ve ben yeri gelmişken hatırlatmak istiyorum “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir”.