Davranış bilimciler insanın davranışını yönlendiren değişik motivasyonlardan bahseder. Bunlar arasında açlık, susuzluk gibi temel biyolojik gereksinimler yanında arkadaşlık-sevgi arama gibi sosyal gereksinimler de davranışlarımıza yön verir. Güç arama da insan davranışını yönlendiren temel motivasyonlardan biridir. Anne-baba olma kararı vermekten tutun da meslek seçimimize kadar birçok yaşam döngümüz bu motivasyonla ilişkilidir. Annelik ve babalık duygusu kendi kendine yetemeyen bebek ve çocukları yönlendirirken ve eğitirken hissettiğimiz güçlü olma duygusuyla çok yakından ilişkilidir. Diğer yandan yöneticilik, askerlik, polislik hatta öğretmenlik bile kendini güçlü hissetmeyle yakından ilişkili meslek gruplarıdır. Tüm bu örneklerde eldeki güç iyiye kullanılabileceği gibi kötüye de kullanılabilir. İşte bu gücü kötüye kullanma tutumuna genel anlamda zorbalık adını veriyoruz.
Zorbalık hiyerarşik ilişkilerin hüküm sürdüğü her ortamda meydana gelebilir. Dikkat edilirse yukarıdaki tüm örneklerde hiyerarşik bir ortam söz konusudur (aile, işyeri, okul, silahlı kuvvetler). Psikologlar her bir ortamdaki zorbaca davranışları ayrı ayrı incelerler. Benim gibi Gelişim Psikologları ise genellikle okuldaki zorbalığı araştırırlar. Bir öğrencinin kendinden güçsüz bir öğrenciyi fiziksel ya da sözel olarak sürekli istismar etmesi ya da bir gruba liderlik ederek onu gruptan dışlaması okul zorbalığına örnek olarak verilebilir. Lakap takma, görünüşüyle ya da farklı özellikleriyle dalga geçme de zorbalık örnekleridir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta alay edilen ya da lakap takılan çocuğun güçsüz konumda olması ve bu davranışlarla başa çıkamamasıdır. Diğer yandan aynı güç düzeyindeki çocuklar benzer davranışları birbirine takılma olarak adlandırabilir. Bu noktada takılma ve zorbalığı birbirinden ayırt etmek önemlidir.
Son zamanlarda ülkemizde de artış gösteren çocuk çeteleri arası çatışmalar da zorba davranışların uç örnekleri olarak değerlendirilebilir. Bu gibi alt-kültür gruplarında yalnızca güçlü olanın yaşama hakkı olduğu bilinen temel sokak kurallarından biridir. Çeteler yaş, etnik köken, dinlenen müzik gibi bazı ortak özellikler çerçevesinde bir araya gelen çocuk veya ergenler tarafından oluşturulurlar ve sıklıkla kendi grupları içindeki bağlılığı artırmak için kısa bir süre içinde kendilerine rakip-düşman gruplar belirlerler. Çete içi ilişkiler genellikle bir lider ve destekçileri şeklinde örgütlendiği için bu tür ilişkiler de zorba davranışlara çok açıktır. Diğer bir deyişle zorba kişi hem kendi grubuna hem de bu grubu kullanarak başka kişi veya gruplara zorbalık uygulayabilmektedir.
Çocuk çeteleri arası çatışmalar toplumumuz için yeni bir olay gibi lanse edilmesine rağmen aslında bu tür çatışmaların hem okullarda hem de okul dışındaki yaşam alanlarında bundan önce de yaşandığı bilinmektedir. Örneğin Türk ve Rum halklarının birarada yaşadığı dönemlerde benzer çeteleşmelerin Türk ve Rum kimlikleri üzerinden oluştuğunu sanırım o dönemi yaşayan herkes hatırlayacaktır.
Son haftalardaki olaylar ise polise intikal ettiği için medyanın dikkatini çekmiştir. Tabii ki toplumsal yapımız heterojen hale geldikçe bu gibi çatışmaların yaşanma olasılığı artacaktır. Ancak bu tip olayları “Kıbrıs’ın alışık olmadığı olaylar / Dışarıdan gelenlerin işi!!!” olarak algılamak en basit tanımlamayla başımızı kuma gömmek olur. Haftaya bu konuya kaldığımız yerden devam edeceğiz.