Yunan Başbakanı Yorgo Papanreu ile 2009 yazında ana muhalefet partisi başkanı PASOK’un Genel Başkanı olarak Londra’da bulunduğu bir sürede ünlü Harrods Mağazaları’na doğru tek başına yürürken karşılaştım. Tanışmamamıza rağmen ayni bölgenin insanı olabileceğimi düşünerek sıcak ve tevazu yüklü bir tebessümle selam vererek yoluna devam etti. Adeta mahcup tarzı çok kültürlü geçmişini, sakin, aydın ve uygar kişiliğini yansıtmıştı. Rum Ortodoks Kilisesinin şahsında temsil edilen şoven, fanatik ve yayılmacı Yunan milliyetçiliğinin katı unsurlarına henüz teslim olmamış bu seçkin Yunan Devlet adamına yaklaşıp Yunanistan’ın Kıbrıs Türk Halkına yönelik ve yarım asırdan beri aralıksız devam etmekte olan baskı, zulüm ve insanlık dışı politikalara karşı duymakta olduğumuz engin infial ve hayal kırıklığını dile getirmeyi çok istemiştim. Küçük Asya hayali ile yayılmacı Yunan idealini yaşatarak Ege ve Doğu Akdeniz de, Lozan ve 1960 Kıbrıs Antlaşmaları ile tesis edilen Türk-Yunan dengelerini sürekli zorlama politikasının her iki ülkeye olduğu kadar Kıbrısın varlığında ve geleceğinde eşit söz ve hak sahibi olan Türk ve Rum Halklarının büyük acılar çekmesine ve büyük bedeller ödemesine yol açtığını vurgulamak istemiştim. Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’ta silahlanma yarışı yerine kalıcı bir barışın ürünü olacak kuvvet indirimi, gerek Kıbrıs gerekse Ege’de adil antlaşmalara dayalı de-konfrantasyon ve saldırmazlık süreci her iki ülkenin tehdit algılamasında radikal değişikliklere yol açabileceğini, Doğu Akdeniz de yıllarca devam etmekte olan kavga ve gerilimin kalıcı bir barış, huzur ve ekonomik refah ortamına dönüşebileceğine ilişkin inancımı paylaşmayı çok arzu etmiştim.
3 Mayıs 2009’da yayınlanan yazım Yunan Başbakanı Karamanlis’in Kıbrıs Rum Parlamentosunda yapmış olduğu konuşmayı ele almaktaydı. Değerlendirmem aynen şöyleydi:
“Kıbrıs’ta mutlak bir Helen Egemenliği idealini Kıbrıs’ın toprağına ekerek Kıbrıs sorununu başlatan Yunanistan ve Rum Ortodoks liderliği Kıbrıs Türk Halkına çektirmiş olduğu bunca acı ve gözyaşından hiçbir ders almadığı ve hiçbir pişmanlık duymadığı anlaşılmaktadır. En az Rum Halkı kadar, Kıbrıs’ın asli sahibi olan Kıbrıs Türk Halkının uluslararası hukuk ve antlaşmalarla tescil edilen eşit siyasal varlığını ve Kıbrıs’ın egemenliğinde, toprak bütünlüğünde, siyasal yapısında ve tüm geleceğinde kurucu, eşit hak ve yetkilerini Yunanistan ve Rum Yönetimi açıkça reddetmektedir.
Karamanlis görüşmeler sürecinde takvim ve hakemliği de reddederek tüm Ada üzerinde Helen egemenliği esaslarının tarafımızdan kabulü dışında bir uzlaşmaya razı olmayacağını açık seçik ortaya koymuştur. Bunu yaparken “ Kıbrıs Cumhuriyetinin sınanmış tahammülü ve egemenlik haklarını yerine getirmekteki kararlılığına” atıfta bulunarak Türk Kanadına gözdağı vermeyi de ihmal etmemiştir.
Türk Dış Politikasının barışçı sabrı ve barışçı sessizliği Sayın Karamanlis’i gereksiz ümit ve heyecanlara sevk etmiş olabilir.
Devamı yarın