Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki anlaşmazlıkların temeli iki halkın beklentilerine ve yaklaşımlarına göre değişiyor. Rum halkı, adada nüfus olarak fazla olmanın avantajlarını her zaman kullandı. Kıbrıs Cumhuriyetinin, yönetim kademeleri bu duruma göre şekillendi. Rumlar her zaman, her kademede, Türklerden fazla olacaktı. Bu Kıbrıs Cumhuriyetini oluşturan anlaşmaların bir unsuru idi, bu durum Kıbrıslı Türkler ve Türkiye tarafından da kabul görmüştü. Bu bağlamda, Kıbrıslı Rumların her yönden üstünlük kurma ve yönetim anlamında da söz sahibi olma düşünceleri, zamanla birçok haksızlığa sebebiyet vermiş ve zamanla iki halk arasında bir güven sorununu yaratmıştır.
Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik sürdürülen müzakere süreci iki yıldır devam ediyor. Sorunun özüne yönelik belli başlıklar altında görüşmeler yapılıyor. Gözle görülür tam bir ilerleme yok. Ama bunca yıldır birbirinden kopuk olan toplumlararası ilişkilerin, gelişmesi iki toplumun birbirine güvenmesi zamana bağlı. Gerçi bu güven sorununun, 1974 öncesi beraber yaşayan iki halk arasında da sağlanamadığını düşünürsek bunca yıldan sonra bu güven, nasıl sağlanır bu da ayrı bir konu. Bana göre müzakere sürecinde ki en önemli ilerleme, iki tarafında müzakerelere devam edilmesi gerektiği noktasında hem fikir olması. Sayın Hristofyas’ta Sayın Talat’ta görüşme masasından kaçma niyetinde olmadıklarını defalarca açıkladılar. Kuzey Kıbrıs’ta 18 Nisan da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde saraya gitmek için yola çıkan adayların, en önemli projesinin görüşme sürecinden kopmamak ve müzakerelere devam etme kararlılıkları olduğunu görüyoruz. Zaten böyle olması da gerekiyor. Çünkü artık Kıbrıs sorununun çözülmesi bir zorunluluktur. Çözümün ortak bir zeminde olması, ilgili tüm tarafların çıkarları içinde en iyi yoldur. Fakat bu anlayış sadece Türk tarafında değil, ayni zamanda Rum tarafında da kabul görmeli. Rum siyasilerin, devlet yönetimini elinde tutanların, çözüm için atmaları gereken ilk adım, bu gerçeği halklarına anlatmaktır.
Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün sona ermesi için üçüncü ülkelerin çabası da gereklidir. Bu çaba göstermelik olmamalıdır. Rum toplumu çözüm yönünde iradesine ortaya koymazsa bunun, Kıbrıslı Türklerin insanca yaşamasını engellemeyeceğini anlaması, birilerinin de bunu onlara anlatması gerek. Bu konu ile ilgili önemli bazı gelişmeler olmuştur. Örneğin; Mal Tazminiyle ilgili, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı karar. Kıbrıslı Türklere, uygulanan ambargolardan olan spor ambargosunun kalkacağına yönelik yaşanan gelişmeler. Kıbrıslı Türklere verilen en önemli sözlerden biri olan, fakat Rum tarafının engellemeleri sonucu uygulanmayan, Doğrudan Ticaret Tüzüğünün yeniden gündeme gelmesi. Orams davasıyla özellikle mülkiyet konusunda çıkmaza giren Kıbrıs Türk tarafı, AİHM’de çıkan bir kararla rahatladı. AİHM aldığı kararla KKTC’de 17 Mart 2006’da kurulan Mal Tazmin Komisyonunun “Etkin bir iç hukuk yolu” olduğunu kabul etti ve Kıbrıslı Rumların mülkiyet konusunda başvurmaları gereken adresi de belirlemiş oldu. Artık Rumlar mülkiyetle ilgili AHİM başvuramayacak. Spor alanında yaşanan bir gelişmede, bu insanlık dışı ambargonun kırılması adına bir ilerleme ışığı yaktı. Kıbrıs Türk Futbol Federasyonunun da üye olduğu FIFA’ya üye olmayan ülkelerin kurduğu bir birlik olan “NON FIFA BOARD” dışında yeni bir birlik kurulacağı ve bu birliğe üye olmak için KTFF davet geldiği ilgililerce açıklandı.
Ve son günlerin Kıbrıs’la ilgili bir diğer gelişmesi de Doğrudan Ticaret Tüzüğünün gündeme gelmesi. Annan planına Rumların hayır demesinden sonra Kıbrıslı Türkler için hazırlanan ve Rumların vetosu sonucu uygulanmayan Doğrudan Ticaret Tüzüğü, AB’de bir çok yeniliği gündeme getiren, Lizbon Anlaşmasının yürürlüğe girmesi ile AB parlamentosunda yeniden görüşülecek. Lizbon anlaşmasına göre, bir kararın alınması için üyelerin nitelikle oy sayısı yeterli, başka bir deyişle bir üye tek başına veto hakkını kullanamayacak. Evet gerçekten biz Kıbrıslı Türkler için heyecan verici gelişmeler eşiğimizde. Bu olayların bir de başka yönü var ki bu konuda rahatsızlığını dile getiren kesimler var. Ve haksızda sayılmazlar. Rahatsızlık noktası ise, bu gelişmelerin KKTC’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi gündeme gelmesi. Bu konuları seçimle bağdaştırmak ne kadar doğru veya bunca zaman neden bu gelişmelere dair adımlar atılmadı. Her ne olursa olsun bu adımlar hayat bulursa, hem Kıbrıslı
Türkler hak ettiği yaşama kavuşacak, hem de Rum toplumu çözümün bir zorunluluk olduğuna inanacak. İşin kötü tarafı ise bizim bunlar için başkalarının karalarını bekleyecek olmamız.