Türkiye ile çok eskilere dayanan tarihi bir bağımız var. Her şeyden önce atalarımız, Anadolu’dan, Kıbrıs adasına gelerek Kıbrıs’ta Türk varlığını başlatmış ve bugünlere gelinmesinde ilk adımları atmışlardır. Kıbrıslı Türkler bu gün Kıbrıs adasının iki sahibinden biridir. Kıbrıslı Türkler, Türkiye’nin desteği ile yeni bir yapı kurmuş, adada eşit ve kalıcı bir barışı sağlamak için masada taraf olmuştur. Bu gün istenilen düzeyde olmasa da kırmızı çizgiler belirleyebiliyoruz. Bu çizgilerimize ve olmazsa olmazlarımıza eskiye nazaran daha çok saygı duyuluyor. Bu durum elbette Türkiye’nin kararlılığı ile de sağlanmış bir durumdur.
Türkiye de Kıbrıs’a karşı, Kıbrıs’ta da Türkiye’ye karşı zaman zaman serzenişler yapılabiliyor. Milli dava Kıbrıs’la ilgili olarak Türkiye yönetimleri bu güne kadar ayni çizgiyi takip etti desek yalan olmaz. Ama AKP yönetiminin dış politikada ki istek ve arzusu Kıbrıs konusunu daha farklı yerlere getirdi. Mesela, çözümsüzlük politikaların, savunucusu olarak gösterilen ve bu gün KKTC Cumhurbaşkanı olan Sayın Derviş Eroğlu taviz verildiğini iddia ettiği ve ilerleme yok dediği noktalardan, Kıbrıs müzakerelerine devam edebiliyor. Tabi ki bu bir başlangıçtır. Süreç ilerledikçe sıkıntılar olacaktır. Bu noktada önemli olan, başlamak ve gerçekten bu sorunu çözmek için gerekli iradeyi ortaya koymaktır. Bu sürecin bu noktalara gelmesinde, Türkiye hükümetinin de katkısı önemlidir. Bu süreçte Türkiye’deki iktidar partisi AKP’ye muhalif partiler tarafından, Kıbrıs konusundaki yaklaşımlar ve izlenen yol haritası nedeniyle suçlamalar oldu. Bizde de durum farklı değil. 2. Cumhurbaşkanı Sayın Talat’a masada taviz verdiği yönünde suçlamalar oldu. Durum sadece bundan ibaret değil elbette. Türkiye’de belli bir kesim, Kıbrıs’ın Türkiye’nin önünde bir engel olduğu ve Türkiye’nin Kıbrıs’a özellikle maddi anlamda yaptığı katkıların bir külfet olduğunu, çok ağır ifadelerle dile getirdi. Özellikle, bazı basın organları ve bazı yazarlar.
Kıbrıs konusundaki hassasiyet, hem Türkiye de hem de, Kıbrıs’ta belirli zamanlarda kullanılan en önemli malzemedir. Her seçim dönemi, iktidara Kıbrıs’ta taviz verildiği eleştirisi Türkiye de yapılmıştır. Bizde durum nedir? Bizde durum daha kötü. Memleketi her yönüyle düzlüğe çıkarmak için iktidara talip olan siyasi partiler ve siyasiler, Türkiye’nin gönderdiği maddi kaynakları sadece iktidara gelmek, iktidarı devam ettirmek amacıyla kullanmışlardır. Siyasi erk için yaratılmış bir kamu düzeni kurulmuştu. Sistem tıkanıp işler sarpa sarınca, Türkiye ile paketler hazırlayıp bunu topluma empoze etmişlerdir. Yani kendi hatalarının cezasını topluma kesmişlerdir. Kimse bu paketlere neden? Nasıl ihtiyaç duyulduğu sorularını sormaz. İstenilen tek şey “Kemer sıkma” bunu da kim yapacak, tabi ki toplum. Son günlerde yine, Kuzey Kıbrıs’la ilgili bazı olaylar Türkiye basınında. Maliye bakanımız Sayın Ersin Tatar’ın asgari ücretle yaptığı çıkış ve Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Sayın Günay Çerkez’in Türkiye’nin yaptığı maddi yardımların kamuya odaklı değil, özel sektöre odaklı olması gerektiği ve ekonomik varlığın özel sektörle mümkün olacağına ilişkin açıklaması. İki farklı yaklaşım, Türkiye basınında iki farklı tabloyu da ortaya çıkardı. Sayın Maliye bakanımız, Türkiye basınından destek alırken Sayın Çerkez farklı bir tepki gördü. Türkiye’nin yardımlarına elbette ihtiyacımız var. Ama bu yardımları, gerekli alanlara ve getirisini alabileceğimiz yatırımlara, kanalize etmek varken maalesef yıllardır tamamen popülist yaklaşımlarla harcanmıştır. Bu noktadan sonra bu güne kadar hesap sormayan, Türkiye tabi ki yaptığı yardımın hesabını soracaktır, sormalıdır. Ama bunun sorumluluğu da bu halka yüklenmemelidir.