1980 yılında Anavatan Türkiye’nin Başbakanı olarak Sayın Süleyman Demirel, KKTC’de iktidar olmanın temel gereklerini makamında kabul ettiği KTFD Karma Parlamento Heyetine şu veciz cümlelerle özetlemişti :“ Kıbrıs Türkünün en hayati meselesi güvenliğidir. Güvenliğinizi Türkiye sağlamaktadır.
1980 yılında Anavatan Türkiye’nin Başbakanı olarak Sayın Süleyman Demirel, KKTC’de iktidar olmanın temel gereklerini makamında kabul ettiği KTFD Karma Parlamento Heyetine şu veciz cümlelerle özetlemişti :“ Kıbrıs Türkünün en hayati meselesi güvenliğidir. Güvenliğinizi Türkiye sağlamaktadır. Sizlere düşen en önemli görev ekonomimizi düzeltmek ve ülkenizde adalet sistemini iyi işletmenizdir. Ahaliye hakkını ve hukukunu verin ki Rum ve İngiliz dönemini aramasın!” Bu tarihi telkinin karizmatik ve engin devlet tecrübesi ile yoğrulmuş değerli Devlet adamı ve duayen bir politikacıdan gelmesi heyette bulunan bizleri derinden etkilemişti. Rahmetli Sayın Osman Örek Başkanlığındaki Heyet üyelerinden TKP milletvekili Sayın Fuat Veziroğlu Sayın Demirel’in bu sözlerini “bir kitaplık laf” olarak tanımlamış ve bu son derece isabetli görüşlerden övgü ile söz etmişti.
Kuruluşundan tam 36 yıl sonra KKTC Devletinin hava sahamız üzerindeki egemenliğinin simgesi, bağımsızlık ve özgürlüğümüzün dışa açık en gözde kurumsal varlığı KTHY’nin bugün, ekonomik ve mali bir çıkmaz içinde hayatiyetini sürdüremeyecek noktaya gelmesi fevkalade üzücüdür. Değişen iktidarlar döneminde partizanca zorlamalar neticesinde yaratılan istihdam fazlalığının normların çok üzerinde olması ve başta uçak kiralama ve satın alımları olmak üzere mal ve hizmet alımlarındaki savurganlık ve usulsüzlüklerin bu üzücü sonucu doğurduğu ifade edilmektedir. Geçmişte KTHY’ye vücut veren THY-KTHY ortalığının bunca yıl başarılı sınavı ortada iken, KTHY’nin bu çerçevenin dışında denemelere yönelmesinin sakıncaları yeterince kanıtlanmıştır. KTHY bu başarısız süreci süratle terk edip dünya ölçüleri içinde rekabet eden ve rekabet etmenin koşullarını en iyi bilen bir kuruluş olarak THY’nin sinerji dolu koruyucu kanatları altına yeniden girmesi vazgeçilmez ulusal bir zorunluluktur. Anavatan Türkiye ve KKTC’deki siyasal iktidarın bu fevkalade stratejik milli meseleyi en kısa zamanda gereken zeminde çözüme kavuşturması mümkündür. Yeni bir THY-KTHY ortaklığının Doğu Akdeniz’deki hava ulaşım sektöründe süratle konuşlanması ve optimal bir istihdam yapısı ile rantabilite kriterlerine her açıdan cevap verebilecek yeni bir yönetim anlayışının güven dolu çizgisinde, söz konusu yeni ortaklığın İstanbul Borsasında halka açılması pek ala mümkün olmalıdır.
Tarım sektöründeki önemli potansiyelimiz üretim girdi maliyetlerini uluslararası rekabet ölçüleri içinde sağlayabilen bir anlayışla değerlendirilmelidir. Anavatandan su getirme projesine ulusal öncelik tanımak tüm ekonomik sektörlere yepyeni boyutlar kazandıracaktır. Bu stratejik projeyi en kısa zamanda gerçekleştirmek TC-KKTC hükümetlerinin birinci gündem maddesi olmalıdır. İhracata dönük ve yerel ham madde ile yerel üretime dayalı tarım endüstrilere öncelik vermek, ithalat kalemlerinde önemli tasarruf sağlayabilen üretim dallarını göz ardı etmemek, yazılım, bilişim ve iletişim sektörlerinde yüksek teknoloji ağırlıklı gelişme stratejilerine yönelmek, KKTC’ye vasıflı insan gücünü cezbetmekle kalmayacak, bilgi çağında yaratılacak istihdam potansiyeli yıllarca yurt dışına kaybettiğimiz yetişmiş insanımızı ülkemize yeniden kazandıracaktır.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi gibi Anavatanın en güzide eğitim merkezlerinin KKTC’de konuşlanması bir hayli ileri düzeyde olan yüksek öğrenim sektöründeki gelişmelere çarpan etkisi sağlayacaktır. Bu iftihar edilecek gelişmeler en azından eğitim ve sağlık gibi temel sektörlerde KKTC’nin kendi kendine yeterli bir yapılanmayı çoktan tamamlamış olmasını da beraberinde getirmeliydi. Ne yazık ki özellikle sağlık açısından vatandaşlarımızın, artan bir eğilimle Güney Kıbrıs’taki sağlık merkezlerine rağbet etmeye başlaması son derece kaygı verici bir gelişmedir. Bu tandandansın önünü kesmek yasaklarla değil uluslararası standartlarda sağlık hizmetlerini ülkeye kazandırmakla mümkündür.
Devlet ve iktidar olmanın en temel unsuru ülkede tesis edilen adalet mekanizmalarına, yargı bağımsızlığı ve yargılama usullerine, yürürlükteki yasa, mevzuat ve devlet kararlarına bağlıdır. Kamu oyu vicdanını yaralamayan ve kamu oyunun güven ve saygısına mazhar olan yasalar ve yasalara dayalı yargı kararları adil, halk vicdanında kabul edilebilir bir çerçeve içinde olmalıdır. Bu çerçevede ve uluslararası hukuk kuralları ve temel insan hakları ile bağdaşan bir adalet sistemi ülkenin başlıca istikrar ve güven kaynağıdır. KKTC kanun ve nizam hakimiyetinin demokratik bir düzen içinde uygulandığı bir ülke olmakla beraber, partizanlıktan uzak yeterince adil ve tarafsız bir Devlet Yönetimi henüz gerçekleştirilememiştir. Vatandaşların haklarını tarafsızlık ilkesi ile adil dağıtan bir devlet ve adalet sistemine doğru yeterli mesafenin alınmasına yönelik kollektif gayret bir an önce ortaya konmalıdır.
Yüzlerce bankerzade kurbanlarından sonra yüzlerce yerli ve yabancının
sorumsuz müteahhit-tefeci bankacı-tıkanmış ve adeta işlemez bir tapu sistemi ile denetimden uzak kayıtsız yerel idareler sarmalında mahkeme kararları ile evlerinden atılmaları Dünya sahnesinde kredibilite arayan ve uluslararası haksızlığın kurbanı olan ülkemize hiç yakışmamaktadır.
Rum Yönetimi Kıbrıs Türkünün mülkiyet haklarını işkenceci bir yaklaşım içinde teslim etmeyen temel bir politika izlemeyi ve kat mülkiyeti ile arazi bölünmelerinde kardeşler arasındaki ayrı tapu müracaatlarını yıllarca sürüncemede bırakmayı politik bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmaktaydı ve hala kullanmaktadır. KKTC Girne ve Lefkoşa tapu dairelerinin kat ve arsa mülkiyetinde ayrı tapu müracaatlarını yıllarca bekletmeyi ve müracaatlara yıllarca kayıtsız ve duyarsız kalmayı adeta usul haline getirmeleri fevkalade üzücü ve esef vericidir. Babadan miras kalan bir araziyi iki ayrı tapuya dönüştürmek isteyen iki kardeşin 2002 yılından beri Girne Tapu Dairesine yapmış oldukları müracaat İçişleri Bakanlarının verdiği tüm teminatlara rağmen, 2010 yılında henüz sonuçlanmamış olması tam anlamı ile vicdansızlıktır. Yeni Hükümetimizin bu akıl almaz duyarsızlığa ve vatandaşı devletine küstüren dışlayıcı devlet anlayışına en kısa zamanda son vereceğini ümid etmekteyiz. KKTC’nin ayakta kalabilmesinin önşartı vatandaşı kucaklayıcı bir devlet anlayışından geçmektedir. Kendi vatandaşının ızdırabına duyarsız bir devlet yapısı er geç çökmeye mahkumdur.
TANSEL FİKRİ
KKTC E.MALİYE BAKANI/ E.BÜYÜKELÇİ