Hükümet, seçimler biter bitmez bazı önemli kararları geçtiğimiz Çarşamba günü yapılan bakanlar kurulu toplantısında aldı ve onay için meclise gönderdi. Dünyanın önemli birçok merkezinde, ekonomik krizler yaşanıyor. Bu bir gerçek, özellikle AB üyesi ülkelerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar zaman zaman gündeme geliyor. Ekonomik sıkıntılardan kurtulmak veya hiç olmazsa zararlarını en aza indirmek için mutlaka önlemler alınmalıdır. Buna kimsenin itirazı olmaz. Konuyla ilgili bazı örnekler verebilirim. Mesela; Yunanistan, yunan halkı çok ağır bir ekonomik kriz yaşıyor. Yunan hükümeti çok önemli önlemler aldı. Maaşlarda kesinti yapılacak, istihdam durdurulacak, KDV oranları yükseltilecek, akaryakıta zam yapılacak hatta kiliseye ait mallardan vergi alınacak. Yunanistan’ın yanı sıra İngiltere de ekonomik krizle boğuşan bir başka ülke. İngiltere de yeni göreve gelen hükümette bazı ekonomik önlemler aldı. İngiliz hükümeti milletvekillerinin maaşlarından kesinti yapmakla işe başladı. İngiltere kraliçesi ve prensinin de harcamalarında düzenlemeler yapıldı. Üst düzey kamu görevlilerinin maaşları 2010-2011 yılları içerisinde dondurulacak yani ayni seviyede kalacak. Bu ülkenin başbakanı ofisine yürüyerek yardımcısı da metroyla gidiyor. Örnek verdiğim bu iki ülke ciddi anlamda ve her türlü baskıyı göze alarak bu kararları üretmiştir. Ve bu kararların ortak noktası, hükümetlerin önlemler alırken önceliği toplumdan değil, kendi üyelerinden başlamasıdır.
Geçtiğimiz pazartesi günü bu köşede “Kıbrıslı Türkler olarak zor günlerin başındayız” başlığıyla yayınlanan yazımda, hükümetin seçimler sonrasında uygulamaya koyacağı bazı kararları anlatmaya çalışmıştım. Nitekim bakanlar kurulu bir dizi karar aldı. Bu kararlardan en çok akıllarda kalanlar ise, emekli maaşlarından yapılacak kesinti, yaz mesaisinin kaldırılması ve akaryakıta zam oldu. Bu kararların devamı gelecektir. KKTC de bu gün, hangi parti iktidar olsa, hangi parti hükümette olsa bu kararlar alınacaktı. Bu konuda deyim yerinde ise ihale UBP hükümetine kalmıştır. Şimdi karar merci meclistir. Bana göre bu süreçte yanlış olan bu kararların seçim sonrasına bırakılmasıdır. Eğer bir iyileştirme olacaksa ki olmalıdır bu her türlü bedel göz önüne alınarak toplumla paylaşılmalıydı. Ve önlemler öncelikle kamu kaynaklarının kullanımından başlanmalıydı. Çalışanların haklarından değil. Devlet en başta kendi içinde bir yara olan müşavir sorununu çözmelidir. Ekonomik krizin yaşandığı bu ülkede, hükümetlerle beraber müşavirlerde değişir, ayni hükümetin bakanları değiştiği zaman da müşavirler değişir. Böyle israf olmaz. Bu sorun çözülmeden ekonomik önlemler inandırıcı olmaz. Kamu kaynaklarının verimliliği artırılmalı. Kamuda kullanılan araçların, kaynakların etkin kontrolü sağlanmalı.
Bu noktada toplumun merak ettiği en önemli konu, siyasilerin toplumdan fedakârlık beklerken bizzat siyasilerin ekonomik önlem olarak ne tür girişimlerde bulunacağı. Yani siyasiler çuvaldızı önce kendilerine batıracaklar mı? Örneğin, lüks makam araçlarından vazgeçilecek mi? Resmi dairelere ait araçlardan tutunda, bakanlık binalarında kimsenin olmamasına rağmen boş odalarda çalışan klimaların yarattığı zararın önüne geçilecek mi? Devlet öncelikle, gelirlerini artıracak önlemleri almalıdır. Toplanmayan vergileri toplamalıdır. Elektrik faturasını ödemeyen, telefon faturasını ödemeyen, devlete gerekli vergileri ödemeyen kim olursa olsun bu ihmalinin cezasını çekmelidir. Kaçak iş gücünün önüne geçilip kayıt altına alınması ve vergi kaçakçılığının önlenmesi artık mecburidir. Turizm mevsiminde olduğumuz bu günlerde turizm gelirlerini artırmak için alternatif çözümler zaman geçirmeden üretilmeli. Artık, KTHY sorunu nihayete erdirilip, turizme verilen zararın telafisi için çare aranmalı. Kısacası, ekonominin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması için sadece devlet giderlerinin kısılması yetmez. Devletin gelirlerinin de etkin bir şeklide, denetim altına alınması ve tahsilat anlamında artırılması gereklidir.