Toplum olarak gergin günler yaşıyoruz. Her şeyi çok çabuk ve çok kolay unutuyoruz. Bu gün tartıştığımız, vakit harcadığımız, konuların yerine hemen ertesi gün başka konular koyuyoruz. Birçok ülkenin, bir şehrinin, bir semti kadar küçük olan bu ülkede, kendi halimize yaşarken, kendimizden büyük sorunlarla boğuşuyoruz.
Toplum olarak gergin günler yaşıyoruz. Her şeyi çok çabuk ve çok kolay unutuyoruz. Bu gün tartıştığımız, vakit harcadığımız, konuların yerine hemen ertesi gün başka konular koyuyoruz. Birçok ülkenin, bir şehrinin, bir semti kadar küçük olan bu ülkede, kendi halimize yaşarken, kendimizden büyük sorunlarla boğuşuyoruz. Belki de bu sorunları bizler büyütüp de bu hale getiriyoruz. Son günlerin, her şeyi gölgede bırakan gündem maddesi tabi ki hükümetin uygulamaya koymaya hazırlandığı ekonomik önlemler paketi. Bu konu daha önceki dönemlerde de gündeme gelmişti. Ama uygulanması gereken bazı politikalar, alınması gereken bazı önlemler maalesef bu güne kadar alınmamıştır. Sebep, oy kaybetme korkusu. Konu ile ilgili sonuç almaya gidilirken, KKTC hükümetleri her zaman geri adım atmış, geçmiş Türkiye hükümetleri ise geri atılan bu adımlara karşı duyarsız kalmıştır.
Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler için önemini veya Kıbrıslı Türklerin Türkiye açısından ne anlam ifade ettiğini anlatmaya gerek yok. Birbirinden tarihin hiçbir zamanında kopmayan, 1974 Temmuzunda doruğa çıkan bir dayanışma ile bu günlere gelen Kıbrıslı Türklerle, Türkiye’deki soydaşları arasında bu güne gelindiğinde değişen nedir? Ne oldu da Kuzey Kıbrıs’ta her eylem, her miting Türkiye Cumhuriyeti elçiliği önünde sonlanıyor. Peki ne oldu da Türkiye hükümeti Kıbrıslı Türkleri Türkiye’deki yaşam şartlarına uydurmaya çalışıyor. Türkiye basınının, zaman zaman Kıbrıslı Türkleri hedef alan küçük düşürücü yayınlarının sebebi nedir? Öncelikle olayın her iki tarafına da karşı olduğumu belirtmek isterim. Ne KKTC’de herhangi bir sebepten dolayı yapılan herhangi bir eylemin, Türkiye Cumhuriyeti büyük elçiliği önüne taşınmasını doğru buluyorum, ne de Kıbrıslı Türkleri yan gelip yatmakla suçlayanların haklı olduğunu düşünüyorum. Bu noktada, bazı kesimler Kıbrıslı Türkleri Türkiye’ye, Türkiye’yi de Kıbrıslı Türklere hedef göstermeye çalışıyor.
1974 Temmuzundan bu yana 36 yıl geçti. 36 yılda çok şey değişti. Türkiye’den KKTC gönderilen maddi yardımlar, bilinçsizce ve siyasi amaçlar için kullanıldı. Bu yardımlar siyasi devamlılığı sağlamak adına değil de doğru yatırımlar için kullanılsaydı bu gün bu yaşananlar yaşanmazdı yada hiç olmazsa bu derece etkili olmazdı. Kamuya aktarılan kaynaklar, özel sektöre, sanayi sektörüne, turizme, narinciye sektörünün ilerlemesine kullanılsaydı, aksayan yerlerde siyasi bedeller düşünülmeyip önlemler zamanında alınsaydı içinde bulunduğumuz zamanda, toplum olarak çok daha farklı noktalarda olurduk. Bunlar tabi ki geçmişe ait ve olsaydı diyebileceğimiz noktalardır. Önemli olan bu saatten sonra neler yapabileceğimizdir. En büyük görev elbette kaynak kullanımını kanalize edecek hükümette. Kaynakların kullanımını yönlendirecek hükümetimiz, bu güne kadar ki icraatları ile bu konuda pek de başarılı olmadıklarını kanıtladılar. Bunun doğal sonucu olarak da, Türkiye hükümeti bu kaynakların kontrol altında tutulmasını isteyecek, yani hesap soracak. Kimse kusura bakmasın, seçilmişler bunu layıkıyla yapamıyorsa, toplumda bunu yapamayanlara hesap sormuyorsa bu işin tek yolu budur. Kimsenin de şikâyet etmeye hakkı yoktur.