Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti. Ve Türkiye’nin her yönü ile en düzenli şehirlerinden biri. Geçtiğimiz hafta Ankara’ya kısa bir ziyaret yaptım. Bu şehirdeki dostlarla sohbet ederken, konu tabi ki dönüp dolaşıp günlerdir tartışılan, Kıbrıs’taki yaşam koşullarına geldi. Bir köyün, bir şehrin veya daha geniş bir bakış açısı ile bakarsak bir ülkenin en canlı yeri neresidir? Yani en geniş en kapsamlı düşünceleri, görüşleri nerelerden elde edebilirsiniz? Tabi sokaklardan, mahalle aralarından, bakkaldan, manavdan, esnaftan ve tabi ki taksicilerden. Kısa Ankara ziyareti ile ilgili izlenimlerimi aktaracak olursam; Yaptığım her sohbet “Kıbrıslılar kardeşimiz, kardeşliğimizi onları kurtararak gösterdik” cümlesi ile başladı. Hatta bir taksici, Kıbrıs’a hiç gelmediğini fakat Kıbrıs’ta yaşam koşullarının Türkiye’den iyi olduğunu, Kıbrıslıların yüksek maaş aldığını, her evde en az bir araba ve klima olduğunu bildiğini söyledi. Bende kendisine ne kadar elektrik faturası ödediğini, ne kadar su, telefon faturası ödediğini, aracına seyrüsefer harcı ödeyip ödemediğini başta domates olmak üzere ekmeğin ve sütün fiyatını sordum. Cevapları aldıktan sonra hiç abartmadan ayni harcamalar karşılığında Kıbrıs’ta ödeyeceği miktarı söyledim. Ve çok ilginç bir cevap aldım “Kıbrıs’a yerleşmeyi daha önce düşündüm ama artık bu düşüncemden vazgeçtim”. Yani anlatmak istediğim insanlara doğruları gerektiği zamanda ve gerektiği yerde anlatırsanız sizi anlarlar. Siz kendi derdinizi kendiniz anlatmazsanız elbette kimseyi hiçbir şeye inandıramazsınız.
Bu anlamda Kıbrıs adasının kuzeyi her zaman için tartışılıyor. KKTC her zaman sorgulanıyor. KKTC şu an için tam bağımsız bir devlet mi? Bu soru son zamanların cevabı aranan en önemli sorusu. İçinde bulunduğumuz süreçte bu soruya kimse tam anlamıyla ve inanarak “EVET” diyemez. Tam bağımsız bir devletten söz edebilmek için öncelikle şunları dikkate almak gerekiyor, söz konusu ülke kendi kararlarını kendisi alıp uygulayabiliyor mu? Kullandığı para kendi para birimi mi? Kendi öz gelirleri, giderlerini karşılayabiliyor mu?
Kıbrıs konusu şu an müzakere masasında. Her iki toplumun liderleri ve de müzakere heyetleri uzunca bir zamandır Kıbrıs sorununa çözüm arıyor. Şu ana kadar olumlu bir ilerleme yok. Aslında masada bulunmak ve çözüm için irade göstermekte bana göre bir ilerlemedir. Ama süreç işliyor ve BM dahil ilgili taraflar çözüm için yıl sonunu işaret ediyor. Peki, yıl sonuna kadar bir çözüm modeli oluşmazsa, yani görüşme süreci tıkanırsa ve de sonlanırsa. O zaman ne olacak? Sayın Cumhurbaşkanımız böylesi bir durumda, herkesin kendi yoluna gideceğini ve bu konuda, Türkiye ile hem fikir olunduğunu belirtiyor. Çözüm, tüm Kıbrıs için olumlu gelişmeleri beraberinde getirecek. Ama çözüm için her iki tarafta eşit sorumluluk almalı yani çözümsüzlük durumunda sadece, Türk tarafı hedef gösterilmemeli çünkü, Rum toplumunun tavrı da bellidir. Bu olumsuz tavra en önemli gösterge, ANNAN planındaki hayırlarıdır.
Çözümsüzlük olasılığını düşünürsek ki şu an için oldukça yüksek bir olasılıktır.
Kuzey Kıbrıs’ta bu günkü yapının sürdürülemez olduğu ortadadır, çözümsüzlüğün devamı durumunda, kuzey Kıbrıs’taki yapı nasıl olacak, nasıl şekillenecek. İçte ve dışta, uluslararası alandaki yerimiz hangi standartta olacak. Bu kez durum daha farklıdır. Çünkü çözümsüzlüğün bir diğer ortağının da Rum tarafı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gün için KKTC’nin çözümsüzlük sonrasında ki durumunun nasıl olması gerektiğini anlatabilmek adına, Ulu Önder Mustafa Kemal’in yıllar önce şöyle söylediği ve tam bağımsızlığın tanımını yaptığı şu cümlelerini hatırlatmak isterim. “Ulus, yurdunu istediği gibi yönetecek. Parana, gelirine, giderine sahip olacaksın. Madenini, fabrikanı, demiryolunu, toprağını, ormanını kendin işletip, buralardan çıkardığın zenginliği kendin için kullanacaksın. Kendi orduna kendin sahip olacaksın. Adalet direğini kendi yasalarınla ve kendi yüce yargıçlarınla dik tutacaksın ve de kendi çocuklarını, kendi dilinle, kendi dileğinle kendi kültür peteğinin balıyla besleyip büyüteceksin”. Evet kurtuluş savaşından zaferle çıkan yeni Türkiye’nin Lozan anlaşmasıyla tamamen yok oluştan kurtuluşu sırasında, Ulu Önder bağımsızlıkla ilgili olarak bunları söylemiş. Bu cümleleri bu güne ışık tutması ve bazı düşünceleri yeşertmesi maksadıyla bu köşeye taşıdım. Kaynak olarak ise Türkiye’nin en önemli yazarlarından, Sayın Hulki Cevizoğlu’nun “1919’un Şifresi” isimli kitabını kullandım. Ulu Önder’in bu cümleleri ile seslendirdiği düşünceleri olası çözümsüzlük durumu sonrasında bağımsız bir devlet olarak yoluna devam edecek olan KKTC’nin yol haritası olmalıdır. Bu düşüncelerin gerçekleşmesi içinse hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin irade göstermesi gerekmektedir.